Ülkemizde bazı yasalar vardır ki, doğru dürüst işlemez. Daha doğrusu bunların işlemesi istenmez. Buna en güzel örneği mal beyanından verebiliriz.
Yasaya göre memurlar, göreve başlarken verdikleri mal beyanını beş yılda bir yenilerler. Neden beş yılda bir, onu da anlamak mümkün değil. Mal beyanları gizlidir ve verilen kurumun başındakiler, gerek gördükleri zamanlarda bunları incelerler. İnceleme için mutlaka ihbar gereği vardır, öyle her aklına esen mal beyanını kontrol edemez.
Yasayı dikkatle okuduğunuz zaman, hangi görevde olursa olsun devletten maaş alanların hepsi, mal beyanı vermeye mecburdurlar. Bu beyan verilmeden tayin, terfi ve görev değişikliği yapılamaz. Mal beyanları beş yılda bir yenilenir ve gerek görüldüğü hallerde öncekilerle karşılaştırılır.
Sadece memurlar değil, eşleri ve velayet altındaki çocukları için de beyanname verme zorunluluğu vardır. Aylık maaş tutarının beş katından fazla para, hisse senedi, tahvil, altın, mücevher, ev ve arsa, alacaklar, gelirler ve borçlara beyannamelerde mutlaka yer verilir. Bu arada yasa, hediye faslını da unutmamış, Bir memur eğer, değeri maaşının on katını geçen bir hediye alırsa, bunu çalıştığı kuruma teslim etmek zorundadır.
Peki, mal bildirimini vermeyen, yenilemeyen, geciktiren memurlara ceza yok mu? Olmaz olur mu, önce ihtar yazılıyor, üç ay içinde ses çıkmazsa, üç ay hapis cezası veriliyor. Gerçeğe aykırı bildirimde bulunanlara 6 aydan 3 yıla kadar hapis, haksız mal edinene, kaçırmaya ve gizlemeye çalışana 3-5 yıl hapis, 5-10 milyon adli para cezası kesiliyor. Haksız mal, mülk edindiği hükme bağlananlar ise, bir daha ömür boyu devlette görev alamıyorlar.
Buraya kadar iyi… Kötü olan bu yasanın doğru dürüst işlememesi. İşleseydi eğer, istisnalar hariç beyanname sahiplerinin çoğu hakkında soruşturma açılırdı. Bunca rezalet yaşadık, bunca duyumlar aldık,bunca haberler okuduk ve dinledik medyada,ama hiçbirinin mal beyanı üzerinde durulmadı.Beyannameler didik didik edilse, verilen bilgiler esaslı bir şekilde araştırılsa, kamu görevlilerinin çoğu mesai saatlerini mahkeme kapılarında doldururlar ki,o takdirde de devlet işleri ciddi şekilde aksar.
Niye beş yılda bir beyanname alınır ki? Böylesine uzun bir süre içinde insanlar mallarını, mülklerini ve gelirlerini arttırırlarsa, bunu kontrol için beş yıl niye beklensin? Ya her yıl alsınlar beyannameleri yada varlıklarda değişme olduğu zamanlarda… Böyle yapılmayınca, suiistimale ve rüşvete açık insanlara meydanlar boş bırakılmış olmuyor mu? Maaşın belli, gelirin belli, imkanların belli ama iki yıl içinde zenginleşiyorsun. Bunu konun,komşun,yakınların herkes görüyor ama,devlet görmüyor işte…
Bu konuyu ciddiye almak ve yasayı gereği şekilde çalıştırmak lazım. Bir kere, beyannameleri kontrol için ihbarı beklememek lazım. İlgili makam veya makamlar, kamu görevlilerinin bilgilerini en az her yıl dikkatle elden geçirmeli ve bir önceki beyannamelerle mutlaka karşılaştırmalıdır. Bu yapılmazsa, beyannamenin hiçbir değeri kalmaz. Ayrıca verilen beyannamelerin çalışılan kurum amirlerince değil, Maliye Bakanlığınca yada kurulacak özerk bir müessese tarafından kontrolü, daha bir etkili olur. Ama böyle bir müessesenin özerkliğine de, siyasetin müdahale etmemesi gerekir.
Hatırlıyorum 1984 yılında Başbakan’lıkta göreve başlarken, mal beyanı vermiştim. Bir yıl sonra,yazlık evimi satmak zorunda kaldım.Durumu yeni beyannameyle müsteşarlığa iletince, ortalık ayağa kalktı. Eski köye yeni adet mi getiriyormuşum, beyannamelerin beş yılda bir verileceğine dair yasadan haberim mi yokmuş,memurlar her değişikliği bildirmeye kalksa,herkes akşama kadar beyanname mi yazacakmış..? İtirazlara aldırmadım, verdim beyannameyi dönüp gittim. Ama o zaman anladım ki, bu beyanname işi göstermelik. Dostlar alışverişte görsün yani…
Yine Başbakanlık’taki ilk yılbaşında, sekreterim odaya girerek gelen hediyeleri koyacak yer bulamadığını söyleyip, ne yapacağını sordu. Önce şaşırdım, sonra (ne hediyeleri..?) dedim. Meğer her yılbaşında üst görevlerde bulunan yöneticilere özel sektörden hediyeler gelirmiş. Önce şaka sandım, sonra odaları dolduran hediyeleri görünce şaşırdım doğrusu. İade etmeye kalksak, aylarca uğraşmamız lazım. Hepsini numaralandırıp odacılara ve şoförlere dağıttırdım. Sekretere de bir daha böyle bir tabloyla karşılaşmak istemediğimi söyledim. Durumu sorumlulara iletince, (Başbakanlığa gelmesini önlemeye kalksak, bu sefer ev adreslerimize gönderirler) gibi üzücü bir cevap aldım.
Bu olayların üzerinden 34 sene geçti ama durum hiç değişmedi. Bugün de aynı şeyler oluyor. 1986’da Amerika’ya gittiğimizde, dönemin Başkanı Reagan’a küçük bir Hareke ipek halı götürmüş, Başbakan Özal’ın hediyesi olarak Beyaz Saray Protokol Müdürüne bırakmıştık. İki saat sonra Protokol Müdürü beni kaldığım otelde ziyaret ederek, 200 dolardan fazla değeri olan hediyeyi kabul edemeyeceklerini, yasaların buna izin vermediğini söyleyerek teşekkür etmişti. Orası o yüzden Amerika, biz ise hala haksız gelirler ve değerli hediyeler edinmelerle uğraşıyoruz.
Artık bu konuları halletmemizin zamanı gelmiştir. Hem mal beyanlarını ve hem de bu hediye işlerini ciddi devletlere yakışan seviyeye çekmeliyiz. Bu zor bir iş değildir. Eğer bunu süratle yaparsak, yıllardır ayyuka çıkan yolsuzluklar, usulsüzlükler ve suiistimallerle görevleri kötüye kullanmanın önüne bir nebze bile olsa geçmiş oluruz.