Başkanlık sistemi başımıza büyük dertler açabilir.
Açabilir çünkü, tek adam yetkisine demokrasi dünyasında pek rastlanmıyor. Süper devletler Başkanlıkla yönetiliyor ama, buralarda Başkanın aldığı her karar mutlaka Parlamento süzgecinden geçiyor. Bizim sistemde Parlamento devre dışı kaldığı gibi, işlevleri de sıfırlanıyor adeta.
Parlamentomuz olacak, hem de milletvekili sayısı da arttırılacak, fakat göstermelikten öteye gitmeyecek. Böyle demokrasi nerede var acaba? Tek adamın tayinlerine, harcamalarına, yanlış kararlarına bu durumda kim dur diyecek? Biz Başkanlık sistemine geçmeden önce de, büyük yanlışlar yapmış ve (aldatıldık)demiş bir ülkeyiz. Bunu unutmayalım.
Referandum sırasında, kampanya sürecinde bu sistemin Türkiye’ye uygun olmadığı çok söylendi, meydanlarda çok anlatıldı millete. Ama bizim milletin bir özelliği vardır. Biz aklı gözünde olan bir toplumuz. İlla yanlışı göreceğiz, yaşayacağız ve ondan sonra ikna olacağız. Türkiye deneme tahtası değil ki.. Başkanlığı bir deneyelim, olmazsa kaldıralım diyemeyiz.
Başkanlık sisteminin freni yok. Tek adamın aldığı kararın arkasından kuzu kuzu gitmek zorunda kalırız. Bugün iç ve dış politikadaki yanlışları rahatça söyleyebiliyoruz. Başkanlık sisteminde, bunları fısıldayamayız bile. Hoş Başkanlık sisteminin bugünkü sistemden ne farkı var diyebilirsiniz. Pek yok ama, yine de Parlamento ayakta ve muhalefet cılız sesiyle görev yapmaya çalışıyor. Aslında atı alan Üsküdar’ı geçmiş, tartışmalı da olsa referandum kabul edilmiş, biz hala sistemin yanlışlığı üzerinde duruyoruz.
Duracağız elbette, devamlı durmalıyız da. Hiç değilse bu sistemi getirenlerin karşısına iyi bir başkan adayı çıkarırsak, çok şeyi değiştirebiliriz. İyi bir Başkan adayı, (Ben seçildikten sonra ülkeyi eski sisteme döndüreceğim) diyebilir. Hatta döndürebilir de… Çünkü gelecek sistemin korkunç yanlışlığını görenlerin sayıları hızla artıyor.
Seçime (eğer vaktinde yapılırsa) iki yıldan fazla zaman var. Bu zamanı iyi değerlendirmek ve iyi çalışmak lazım. 2019 Kasım’ına kadar köprülerin altından çok sular akar. Hiç beklemediğimiz sürprizler, gelişmeler olabilir. Belki de AKP, seçimi erkene çekebilir, daha fazla yıpranmadan sandığa gitmek isteyebilir. Şimdi kurmayları bunun üzerinde çalışıyorlar. Metal yorgunluğu, teşkilatta ve adamlarda değişiklik istekleri falan, erken seçim perdesinin aralandığını gösteriyor.
İktidar partisinde ciddi bir hareketlenme var.Karşı güçlerin, yani muhalefet partilerinin süratle toparlanmaları ve Başkan adayı tespitinde bir çizgide mutlak buluşmanın yol ve imkanlarını, şimdiden aramaya başlamaları lazım. Kılıçdaroğlu’nun aday olmayacağını söylemesi, mutabakat kapısının açık olduğu anlamını taşır. Bu durumda CHP dahil muhalefetin tümü, çarpıcı ve oy toplayıcı bir adayı bulup çıkarmanın siyasi ustalığını göstermeli ve başarmalıdır. Muhalefetin vakit kaybetme gibi bir lüksü yok. Doğru dürüst, milletin sempatisini de kazanabilecek bir adayı çıkarabilirlerse ortaya, evdeki hesabın çarşıya uymayacağını gösterirler millete. İktidarın tüm hesaplarını altüst edebilirler, AKP’nin A-B-C planlarını bozabilirler.
Bakın Yunanistan’a, bakın Fransa’ya, yepyeni adamları seçtiler. Dünya liderleri değişiyor, gençleşiyor, demokrasiden milim ödün vermiyorlar. Dinle siyaseti kesinlikle karıştırmıyorlar birbirine, buna müsamaha edecek bir iklime asla yeşil ışık yakmıyorlar. Demokratik ülkelerde kiliseler eski ağırlıklarını kaybetmeye başladı. Daha akıllıca yürüyorlar geleceğe, genç nüfusun tepkisini yoğunlaştırmamaya çalışıyorlar. Batılı ülkelerin hepsi dinlerine saygılı ama, dini kuruluşların da sınırlarını aşmasını hoş karşılamıyorlar. Laikliği iyi anlayıp, iyi uyguluyorlar. Devletle dini hiçbir koşulda buluşturmuyorlar, dini yönetime bulaştırmıyorlar.
Türkiye kağıt üzerinde laik bir ülke ama, dinle devlet iç içe geçmiş vaziyette. Bunun süratle düzeltilmesi lazım. Böyle giderse, bu gidiş engellenemezse, din devletine dönüşmemize kimse mani olamaz. Bugün Türkiye’yi din kaynaklı bir kadro yönetiyor. Yöneticilerimizin çoğu imam hatipli. Türkiye’nin mevcut yönetim fotoğrafı, Anayasa’daki laiklik ilkesiyle açık bir şekilde çelişiyor. Bunu hepimiz görüyor ve hepimiz bu duruma tanık oluyoruz. Ama seçime kadar yapabileceğimiz bir şey yok. Eğer seçimde iyi bir aday çıkarabilirsek, Anayasa’yı ihlal eden bu garabeti de ortadan kaldırırız.