Bir ülke bundan kötü yönetilemez.
Hayır sadece hükümet için söylemiyorum bunu, gelişmelere seyirci kalan Parlamento’nun tümü, önemli kurumların başındaki sorumlular, dördüncü kuvvet olması gereken basın, sivil toplum örgütlerinin tamamı, hepsini toptan kastediyorum.
Türkiye’nin bugününden ve acıklı devlet görünümünden hepiniz sorumlusunuz. Korktunuz, sahip olduğunuz imkanları kaybetmekten ürktünüz, oturduğunuz koltukların ve aldığınız maaşların hakkını veremediniz. Benden sonrası tufan zihniyetiyle hareket ettiniz. İşte şimdi yaklaşıyor o tufan. Bakalım ne yapacaksınız..?
Bunca rezalet yaşanıyor, paralel devletten bahsediliyor, yönetim dinciler tarafından bölünüyor ama, Cumhurbaşkanının sesi soluğu çıkmıyor. Cumhuriyetimizi ve laikliği koruması gereken noktalar oralı değil. Yargıtay başsavcısı, Cumhuriyet savcıları korumayacaksa Anayasa’yı ve yasaları, ben mi koruyacağım..?
Bir iktidar çıkmış, oyların yarısından fazlasını aldım diyerek aklına eseni yapıyor,devletin altını üstüne getiriyor. Kurumları sarsıyor, itibarsızlaştırıyor, kadrolarını değiştiriyor, milleti bölüyor, ülkeyi adam gibi yönetmek yerine geçmişin intikamını almak için ne mümkünse yapıyor. Cemaatleri başımıza bela ediyor, Kürtleri şımartarak Doğu ve Güneydoğu’nun geleceğini tehlikeye atıyor. İç politikadaki rezaletleri yetmiyormuş gibi, dış politikada da Türkiye’nin itibarını sıfırlamakla kalmıyor, güvenliğini de zorluyor.
Bir ülke düşünün ki, savcının verdiği talimatı polisi yerine getirmiyor, jandarmanın yakaladığı kaçakçılar, ’’kürt süreci bozulmasın’’ diye serbest bırakılıyor. Polisin yakaladığı silah yüklü kamyonlara ‘’milli menfaatler’’ gerekçesiyle el konulamıyor, görevlerini yapmaya çalışan yargı ve güvenlik personeli (hakim-savcı-polis)oradan oraya sürülüyor. Söyler misiniz böyle devlet yönetimi olur mu?
Diyanet işleri bütçesi 12 bakanlıktan fazla hale gelmiş. Okul yerine hala cami yapıp duruyoruz. Neredeyse tüm okulları imam hatip liselerine çevirdik. Eğitim sistemimizi Müslümanlığın üzerine bina etmeye başladık. Veliler çocuklarını din okullarına göndermek istemiyorlar. Veliye soran var mı, adamlar kararı vermiş bir kere.. Böylesine baskıcı tutumlar ve politikalar, Müslümanlığa büyük zararlar veriyor ama, aldıran kim..?
Devlet yönetimini yol, havaalanı, bina yapmak zanneden sorumsuz bir kadronun elinde, meçhule doğru yol almaya devam ediyoruz. Gündemi değiştireceğim diye milleti ve bürokrasiyi serseme çeviren bir iktidarla karşı karşıyayız. Güzelim Türkiye’miz, 11 yıldır beşinci sınıf bir belediye zihniyetinin elinde heder olup gidiyor. O kadarla kalsa iyi, aynı zihniyet vasıfsız bir sürü insanı çok önemli makamlara da getirdi. Buraya gelenlerin çok büyük bir bölümü imam-hatip kökenli. Biz İmam hatipleri aydın din adamları yetiştirelim, camilerde bunları görevlendirelim diye kurmadık mı? Öyle değil, devleti yönetsinler diye kurmuşuz meğer. Peki Siyasal Bilgiler ve hukuk mezunlarını ne yapalım, onları da camilerde mi görevlendirelim yani..?
Zararın neresinden dönsek kardır. Türkiye bu iktidardan ve bu iktidarın taşıdığı çarpık, sağlıksız ve milli menfaatlerimize aykırı zihniyetten derhal kurtulmalıdır. Lamı cimi yok, böyle giderse başımız ciddi şekilde belaya girecek. Sokaklara bakın, huzursuzluk her yere hakim, gösteriler durmuyor, Güneydoğu’da çok acıklı durumdayız. Daha fazla yazmak istemiyorum ama, bu memleketi seven herkesin durumun ciddiyetini kavrayıp ona göre önlem almaları lazım. İktidarlar gelir gider, (böylesine kötü bir iktidarın hiç gelmemesi lazımdı) ama, Türkiye’nin bir bölümü ve önemli değerleri giderse, bir daha geri gelmez.
Demokrasi iyi bir sistem olabilir. Fakat kendi kendini yönetmeyi beceremeyen ülkeler için,büyük tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Eğitimsiz ve kültürsüz bir demokrasi, günümüzde zararlı oluyor işte. Demokrasiyi yaşatacaksak eğer, menfaatlerimiz için kırıp döktüğümüz taraflarını da, vakit geçirmeden onarmalıyız.