Neden yanlışlarda ısrar ederiz anlamam, neden ders almayız kötü örneklerden...?
Başta İstanbul olmak üzere dünya güzeli şehirlerimizi göçlerle mahvettik. Plansız programsız büyüttük. Bu yüzden altyapıları da, üst yapıları da patlattık. Arıtma, kanalizasyon, çöp, su, yol, ulaşım gibi hizmetler yetersiz kaldı.
Ne kadar yatırım yaparsak yapalım, yetersiz hizmetleri ne kadar düzeltmeye çalışırsak çalışalım, göçlerin yarattığı nüfus patlamalarına engel olamazsak, tüm çabalarımız sonuçsuz kalır. Tıpkı bugün kaldığı gibi…
Şimdi turizmden para kazandığımız bölgeleri de perişan ediyor, imkansızlıklara aldırmaksızın aklımıza eseni yapıyor, kaçak binalarla dolduruyoruz her yeri. Gidin bakın Akdeniz’e, dönüp gelin Ege’ye, yasalara filan aldırmaksızın nasıl dümdüz ediyoruz ortalığı görün. Kimse dur demiyor,kimse (ne yapıyorsunuz) diye itiraz etmiyor, kimse oralı bile olmuyor.
Geçmiş tecrübelerimle rahatça söyleyebilirim ki, devlet aldırmadığı gibi, açıkça göz yumuyor kaçak yapıya. Öyle ya, yapılırken sesini çıkarmayan ve görmezden gelen devlet, binalar bittikten sonra ortaya çıkıyor ve dostlar alışverişte görsün kabilinden güya ceza yazıyor. O üç kuruşluk ceza ödenene kadar da seçimler geliyor ve yapan mükâfatlandırılıyor adeta. Yapanın, her yaptığının yanına kar kaldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Vergi affı, imar affı, ceza affı, askerden kaçma affı, aklınıza ne gelirse devamlı af çıkarıyoruz. Böyle bir ülke, demokrasiyi böylesine kötüye kullanan bir ülke, afları devamlı oya tahvil eden bizden başka bir ülke dünyada yok. Her şeye af getirme anlayışı, cezanın anlamını ortadan kaldırıyor. Vergiye af getirirseniz, vergisini ödeyeni enayi durumuna düşürmez misiniz? İmar affı derseniz, binasını yasalara uygun yapan vatandaşı cezalandırmış olmaz mısınız? İkide bir askerlik yasalarını değiştirip, neredeyse askerliği evde yapar hale getirirseniz, vatani görevini eksiksiz yapan ve bir seneden fazla silahaltında kalanlara haksızlık etmiş sayılmaz mısınız? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama biz yine kaçak yapılaşmaya dönelim.
Devlet eğer istese, kaçak yapıyı hemen önler. Nasıl mı, çaresi çok basit… Köylerde muhtarları, ilçelerde kaymakam ve belediye başkanlarını, İllerde de Vali ve İmar Müdürlerini sorumlu tutun, bölgesinde tek bir kaçak yapı yapılanı mahkemeye sevk edin, hatta hemen görevden alın, bakın beş dakikada iş nasıl çözülür ve kaçak yapı işi nasıl tarihe gömülür. Köylerde muhtarın haberi olmadan kuş uçmaz .Bilmezler mi kimin kaçak bina yaptığını.? Hemen Jandarmaya ve Kaymakamlığa haber verseler, kaçak anında durdurulur. Muhtarları Ankara’ya toplayıp, onlara nutuk atarken, devletin prestijini yerle bir eden böylesine önemli bir konuya niye değinilmez,onlara böyle görev ve sorumluluklar niye verilmez ki? Muhtarın maaşını artır, beline tabancayı tak, ilmühaber verme işini de ondan aldığına göre ne iş yapacak muhtarlar? 10 dönüm bostan, yan gel Osman demezler mi buna?
Beş dakikada düzelecek bir işi, yıllardır niye düzeltmezler ki? Bana sorarsanız, sebebi basit ve açık. Yanlışlar ve hatalar üzerine dönen bir çarkı düzeltirsek eğer, siyasetçilerin ve bürokratların fiyakalarını bozmuş oluruz. İşler düzgün giderse kime ceza yazacaklar,kimi korkutacaklar, kimi icraya verecekler? Kime gönderecekler tebligatları, işler normal giderse hangi milletvekili seçmeninin olmaz işlerinin peşinde koşacak? Yönetimde karışıklık, kargaşa ve düzensizlik sürmezse, onca memur ne iş yapacak, neyle meşgul olacaklar?
Türkiye’nin işleri öyle göründüğü gibi zor değil. İdareler sorumluluk taşırlarsa eğer, demokrasiyi işlerine geldiği gibi kullanmazlarsa, yasaları lastik gibi çekip uzatacak esneklikte çıkarmazlarsa, cezalarda otoriter ve haklı bir davranış sergilerlerse mesele kalmaz.Ama bizde işler öyle olmuyor ki.. Ayağımızı yorganımıza göre uzatamıyoruz. Yaşamımızı imkânlarımıza göre şekillendiremiyoruz. Aklı başında ülkeler doğumu kontrol ederken biz 3 çocuğu teşvik edersek, kendi insanımızın ihtiyaçlarına yetişemezken 4 milyondan fazla Suriyeliyi ülkemize, hem de kim olduklarına bakmaksızın sokarsak, ekonomimiz dar boğazda sıkışırken Afrika ülkelerine bile yardıma koşarsak, devlet çarkını lüks ve israf hastalığının pençesinden kurtarmamakta direnirsek, ne yaparsak yapalım işlerimizi hale yola koyamayız.
İmar barışı kararı çıktı ve uygulaması başladı ya, Ege köylerinde kazmayı küreği kapan inşaata girişti. Kimi ya kat çıkıyor, kimi evini büyütüyor, kimi binalarına ekler yapıyor. Allah aşkına bir gelin Ege’ye, turizmden para kazandığımız il, ilçe ve köyleri bir dolaşın, göreceksiniz faciayı. Devlet gelmiyor,bakmıyor,aldırmıyor olanlara,bari vatandaş olarak sizler gelin ve bakın yapılanlara.İmar affı güya 2017 yılı sonuna kadar yapılan binalar için geçerliydi. Eyvallah, buna kimsenin dediği bir şey yok. Ama bu tarihten sonra yapılanlara neden hala göz yumuluyor, neden hala tek bir yeni bina veya ekleri yıkılmadı? Turizm Bakanı Kapadokya’da olanlara çok üzülmüş, hemen yıkılacağını söylüyor kaçakların. Peki Ayvalık, Çeşme, Alaçatı, Sığacık, Kuşadası, Didim, Akbük, Bodrum, Marmaris, Köyceğiz, Dalyan, Ortaca, Göcek, Fethiye, Kalkan, Kaş ve ötesi, Antalya ve Mersin sahilleri, turizm köylerinde yapılanlar ne olacak? Hala seyredecek miyiz yapılanları yoksa affın tarihini yerel seçimlerin sonuna kadar uzatacak mıyız?
Devleti doğru yönetmemiz, kaçak-göçek işlere prim vermememiz ve bu işleri siyasete alet etmememiz lazım. Bunu bir öğrenebilsek, çok işimizi kolayca halledebiliriz.