Şu imar mevzuatını bir türlü
rayına oturtamadık. Ülkemizin imarı yedi kocalı Hürmüz’e benziyor. Aklına esen
dilediği gibi değiştiriyor yasayı. İktidar değiştikçe,yasa da değişiyor yada
revize ediliyor.
Elbette
yasalar ihtiyaçlara göre düzeltilebilir. Ama imar yasası gibi sık
düzeltilirse,işler çorbaya dönüyor işte. Planlar yaz-boz tahtasına dönmemeli.
Bir plan yapılacaksa eğer, geleceğin hesapları, kentlerin büyüme ihtimalleri
filan dikkate alınmalıdır. Ayrıca planlar iktidarların arzularına göre değil, genel
ihtiyaçlara uygun şekilde hazırlanmalıdır.
Bugünün plan
yapısında, altyapı ihtiyaçları hiç gözetilmiyor. Kentler büyüyor ama, altyapılar
bu büyümeye paralel şekilde gelişmiyor. Oysa ileri batı ülkelerinde önce
altyapılar tamamlanıyor,imar izinleri bundan sonra veriliyor. Bizim demokrasi
anlayışımız bir tuhaf. Arsan var mı, isterse dağın tepesinde olsun, yaparsın
inşaatını. Peki planı, programı var mı oraların? Mühim değil, planı olmasa da
torpil yapacak bir yakının vardır mutlaka.
Teknik bir
konu olduğu için, daha etraflı ve çarpıcı örnekler veremiyorum. Ancak şunu
söyleyebilirim. Yerleşim planları olmadıkça hiçbir inşaata izin verilmemelidir.Bir
kent büyüyecek mi,nereye kadar büyüyecek ve altyapısı nereye kadar
götürülecek,bunun hesabını iyi yapmak lazım.Bu hesap iyi yapılırsa, sıkıntıların
büyük bir kısmı çözülmüş olur.
Şu büyük
şehirlerimizin haline bakın. Üstü kaval altı şişhane gibi duruyor hepsi. Çoğunun
altyapısı yetersiz. Valizi kapan dilediği yere yerleşiyor.Enerji yeter
mi,yollar yapılmış mı, kanalizasyon çalışıyor mu,aldıran da yok, soran da…
Ankara’nın
gecekonduları yıkıldı, yerine apartmanlar yapılıyor. Esenboğa Havaalanına giden
yolun çevresi, modern yerleşimle gözleri kamaştırıyor. İyi, güzel, aferin, peki
Çankaya’dan Havaalanına giden çevre yolunun etrafındaki yeni gecekondulaşmaya
ne demeli? Üstelik de barajın hemen kenarından başlıyor yapılaşma…
Göçler
durmadıkça, planlardan taviz verildikçe, bu işin içinden çıkamayız. Türkiye’nin haritası Ege, Marmara ve Akdeniz’e doğru
eğilmeye başladı. Doğu ve Güneydoğu’da nüfus
giderek azalıyor, hatta iyice eriyor. Konu komşu yollara düzülmüş, taşı
toprağı altın diye batı bölgelerimize hücum ediyor. Nereye diyen yok, dur diyen
yok.
Demokrasi
iyi de, yaşadığımız kentleri rezil edecek bir duruma geldiysek eğer, bir şeyler
yapmalıyız. Bursa Istanbul’a yanaştı, Adana Mersin’e yapıştı. Ankara Bolu ve
Çankırı’ya doğru hızla ilerliyor. Karadeniz illeri ise, birbirlerine girmiş durumda.
Daha çok örneği var bu yaklaşımların. Ne olacak, nereye kadar sürecek bu çarpık
kentleşmeler?
Günlük
politik çekişmelerin içinde, böylesine hayati meseleleri ihmal ediyoruz. Eyvah
dediğimiz an, telafi noktasını çoktan geride bırakmış oluruz. Bunu hatırdan
çıkarmayalım.