Türkiye’de ne oluyorsa, Bodrum’da da daha küçük ölçekte aynısı oluyor. Ülkede öfke mi var, insanlarımız kızgın mı, ekonominin bozulması ihtimali tedirginlik mi yaratıyor, hırsızlıklar arttı mı, devlete güven çöküyor mu? Bunların hepsi Bodrum’a da aynen yansıyor.
Eskiden Bodrum, o kadar etkilenmezdi Ankara’nın yanlışlarından. Daha doğrusu devletin sağlıksız yönetimi, Bodrumluyu günümüzdeki kadar rahatsız etmezdi. Yumuşak iklimi, yaşam güzelliği, güneşin ve denizin herkesi sarıp sarmalaması, rutubeti az havası, balığı, rakısı, eğlencesi filan, daha bir sakin ve hoşgörülü yapardı insanı.
Ama günümüzde öyle değil. Biraz da dışarıdan gelip yerleşenlerin bozduğu ve değiştirdiği bu hava, artık Bodrum’luyu da daha keskin ve şikayetçi hale getiriyor. Trafik kötü mü,hırsızlıklar ve soygunlar artıyor mu, şehir giderek büyüyor mu, şiddetli yağmurda sel tehlikesi yaşanıyor mu, artık basıyor kalayı Bodrumlu.
Son zamanlarda müthiş bir hırsızlık var Bodrum’da. Modaya uygun gibi değil, devlet soyulmuyor yani. Bodrum’da evlere ve dükkanlara giriliyor. Allah ne verdiyse, ne bulurlarsa götürüyor hırsızlar. Artık polis de bıktı bunlardan. Yakaladıklarını birkaç saat sonra sokakta görüyorlar. Yeni yasalar yargının elini kolunu bağladı. Öyle adi hırsızlara kolay ceza verilemiyor, haklarında dava açılıyor ama, yaralama ve ölüm olmadıkça, bunları tutuklamak pek mümkün olmuyor.
Hırsızların çoğunu polis de tanıyor, jandarma da… Ama yapacakları fazla bir şey yok. Yakaladığı hırsızı adliyeye teslim eden polis, daha karakola dönmeden hırsızıyla karşılaşıyor. Belki tevatür ama, halk dalga geçiyor artık. Espri bile üretmişler. Serbest kalan hırsız, karakola gidip polisleri ziyaret ederek ‘’Sizi yorduk ağabeyler. Kusura bakmayın’’ diye özür diliyorlarmış.
Gerçi geçmişte yap-satçıların yaptığı tuğla üstü sıva modeli evler, hırsızlara davetiye çıkarıyor. Yeni evler güvenli ama, eskiler neredeyse ‘’soy beni’’ diye hırsızı kolundan çekip içeri alacak. Kapıya şöyle hafif bir omuz vurmak yetiyor. Olmazsa kapı ve camları levyeyle kanırtıyorlar, pencere ve balkon demirlerini de büyük makaslarla kesip, evlere dalıyorlar.
Yazlıkçıların oturduğu siteler daha kolay soyuluyor. İnanılmaz istihbaratı var hırsızların. Gözlerini de iyice karartmışlar, artık soygun için geceyi beklemiyorlar. Günün her saatinde rahatça girebiliyorlar evlere. Çevremizde soyulmadık ev kalmadı diyebilirim. Oturduğumuz siteyi de birkaç kere ziyaret etmişler, komşularımızın canını yakmışlar.
Hırsızla mücadele için, her eve bir polis dikemeyeceğimize göre, bu kentte yaşayanların da bazı önlemleri alarak emniyet güçlerine yardımcı olmaları lazım. Örneğin, oturduğunuz siteye mutlaka kamera koydurunuz. Evinize alarm bağlatınız. Pencere ve kapıları demirletiniz. Bunların caydırıcı faydaları var. Ayrıca eğer varsa, gece bekçisini daha dikkatli ve uyanık olması için sıksık uyarınız.
Siteleri ve dükkanları kamera koymaları için polis devamlı zorluyor. Artık teknoloji çok gelişti, görüntülü kameralar çok ucuzladı. Dükkan ve evlere 500-600 liraya kamera konuluyor. Sitelerin her tarafını gözlemek için de, en fazla 4-5 bin liralık bir masraf gerekiyor. Ama en faydalı tedbir, mutlaka bir alarm bağlatmak.. Ayda 50-60 liraya mal olan bu alarm aboneliği, dükkan ve evleri gerçekten iyi koruyor. Bunu bilen hırsızlar, alarmı gördükleri evlere hem yanaşmıyorlar, hem de birbirlerini uyarıyorlar. Alarm bağlı evlere kazara yanaşan, şöyle kapısını ve camını oynatan olursa, bir feryat kopuyor ki, yedi mahalle öteden duyabilirsiniz. Elektrik kesildiği zaman pille de çalışan bu alarmlar, hırsızı görünce otomatikman polisi ve jandarmayı haberdar ediyorlar, sizi de telefonla arayıp anında bilgilendiriyorlar.
Hırsıza çare olmaz denirdi ama,bu alarm sistemi hırsızları iyice ürkütmeye başladı. Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu hesabı yani…