Bir tedirginlik var millette. Fillerin Suriye’deki tepişmesinden,bizimde aralarında olduğumuz alttakilerin zarar görmesinden korkuyor herkes.Ayrıca enflasyon, pahalılık,dolar ve Euro’daki çılgın ve frenlenemeyen artışlar da iyice körüklüyor endişeleri.
Askeri harcamalarımız, devletteki inanılmaz israflar, sorgulanamayan yönetim modeli, huzursuzluğu arttırmakla kalmıyor, önümüzü görmeyi de engelliyor. Toplumun bir kesimine bakarsanız,işler yolunda gidiyor.Kaybedecek bir şeyi olmayanların görüşü bu.İyi kötü ceplerine para giriyor. Emeksiz ve devlet eliyle zahmetsiz geçinenler, hayatlarından memnunlar. Gelecekte neler olabilir? Böyle bir tasaları yok onların.Ama diğer kesim,yani iktidardan beslenmeyenler, kara kara düşünüyor geleceği.
Genelde üretmekten çok tüketen bir toplum haline geldik. Tarımda da, sanayide de ithalata dayalı bir üretimimiz var ki,parayı basıp hammaddeyi alamazsak,topraklarımızı işlemek ve fabrikaları çalıştırmak tehlikeye düşebilir.Son yıllarda iyice tembelleştik. Sırtımızı devlete dayayıp yaşamak,daha kolayımıza geliyor.Devlete kapağı attık mı,yedi sülalemiz ihya artık.İşsizler için fabrikalar değil,devlet daha garanti çünkü.Çalışsan da,çalışmasan da parayı alıyorsun.
Oysa dünya teknolojiden yararlanıyor.Az insanla çalışmaya başladılar.Çok şeyi insan gücüyle değil,bilgisayarla yapıyorlar artık.İnsanı bilime ve yeni sahalara kaydırıyorlar. Ama biz,işsizliği ve istihdam sorununu devlete yeni adamlar alarak,yeni kadrolar açarak halletmeye çalışıyoruz.Topraklar boş,atölyeler boş,masalar dolu yani..Bir kişinin yapabileceği işi hala beş-on kişiye yaptırıyoruz.
Köyler boşalıyor, köylü çocukları okuyup toprağa dönmüyorlar artık.Hepsi polis,öğretmen,hemşire olmak istiyor.Peki kim işleyecek o boş toprakları,kim ekecek biçecek o tarlaları? Köylerde köy ekmeği bile pişmiyor ki, köylüler de bizim gibi fırınlardan,marketlerden alıyorlar ekmeği.Hala traktör üretiyoruz, oysa köylü traktörden minibüse,otomobile geçeli çok oldu.Bazı gerçekleri görmeliyiz,ona göre önlemlerimizi almalıyız.
Eğitimimiz inanılmaz derecede bir irtifa kaybetti. Ülkeye yararlı insanı yetiştirmekte zorlanıyoruz,teknik adam yetiştiremiyoruz.Öbür dünyaya ağırlık veren bir eğitim politikasının peşine düştük.İmkan bulsak,okulların tamamını imam hatibe çevireceğiz.Üniversitelerimizden yarım,hatta çeyrek aydın çıkıyor.Her sokağa bir üniversite açmayı marifet saydık,elimizi sallasak profesöre çarpıyor.Ama ne profesörler,akşamları televizyonlarda seyredin,görün son yıllarda ne profesörler yetiştirmişiz.
Çocukları evlerinden arka sokaktaki okula minibüsle gönderiyoruz.Yahu bu çocuklar yürümeyi unutacaklar, hayatla mücadeleyi öğrenemeyecekler.Avrupa’da ve Amerika’da okulla ev arasında 20-30 mil mesafe varsa,otobüsle gidiyor çocuklar.Bizim gibi 300-500 metre için binmiyorlar araçlara.O güzelim köy okullarını kapattık, ilçelerdeki okulları büyüttük.Neymiş çocuklar köyde iyi yetişmiyorlarmış.Mazerete bak,çocuğu köyden ilçeye taşıyacağına,ilçeden köylere öğretmen takviyesi yapsana..
İnsanımız Suriyeliye özenmeye başladı. Üniversite’lere imtihansız giriyorlar, hastanelerde öncelikle ve ücretsiz bakılıyorlar, devlet kendilerine maaş veriyor, kamplarda bakıyor, yediriyor, içiriyor, giydiriyor. Yine de yaranamıyoruz. Bayramlarda ülkelerine gidiyor, akrabalarla bayramlaşıp hasret gideriyor, birkaç gün sonra da dönüp geliyor. Bu nasıl mülteci, nasıl savaştan kaçış böyle? Mevcutları yetmedi, yeni mülteci akınlarına da hazır olmamız lazım. Kendi vatandaşımızı doyurmakta zorlanırken, milyonlarca Suriyeliye niye bakıyoruz ki? Dünyanın en aptal milleti biz miyiz? Nerede din kardeşleri Arap’lar?
Paramız suyunu çekti. Uluslararası para kaynaklarını da kuruttuk.Ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı da hiç düşünmedik.Peki ne olacak bu durumda..? Bu değirmenin suyu nereden gelecek?Bir söyleyen,yolunu gösteren de çıkmıyor ki.. Eskiden bilgi verilirdi halka.Yeni Türkiye’de buna lüzum görmüyorlar. Kaderimizi 2-3 kişi biliyor sadece. Bunu da yeterli görüyor olmalılar.Öyle olunca dedikodular,şehir efsaneleri başını alıp gidiyor. Bizi yönetenlerin sessizliği, halkı bilgilendirmeme sorumsuzluğu iyi bir şey değil. Bundan mutlaka vazgeçmeli ve gerçekleri halkla paylaşmalılar. Aksi halde söylentiler, ülkeye zarar verici boyutlara ulaşır.