Cumhurbaşkanlığı yazlık sarayı için doğa faciası tüm hızıyla sürüyor.
Bu konuda birkaç yazı yazdım. Yapılan yanlışlığı ısrarla belirtmeye çalıştım. Özal döneminde yaptığım ve devlete masraf ettirmeden tamamladığım minik ve mütevazi bir evi yıkmamalarını, küçük tadilatlarla daha iyi bir hale getirebileceklerini anlatmaya gayret ettim. Ama oralı olmadılar, kıllarını bile kıpırdatmadılar ve bildiklerini okumaya inatla devam ettiler.
Önce binbir güçlükle kurduğumuz Özel Çevre Koruma Kurumunu lağvettiler. Sonra doğal sit alanı kararını değiştirdiler. Güzelim ormanlarımızı seyrekleştirme adı altında geçen yıl kesmeye başladılar. İtirazlarımızı hep (merak etmeyin, bölge aynı titizlikle korunacaktır) diye savuşturdular. Sonuçta inanılması zor bir doğa felaketini göz göre göre yarattılar.
Her hafta Karacasöğüt’e gidiyorum. Yapılanları yakından izliyor, gözlerimle görüyorum. 3 aydır gece gündüz beton taşınıyor Okluk’a. O betonlarla bir baraj yapılabilir, küçük bir ilçe kurulabilir, Üniversiteler ve hastaneler devreye sokulabilir. Kamyon mikserleri, nakliye tırları köyün ve köylünün huzurunu iyice kaçırdı. Korkudan kimse ağzını açamıyor. Köy efsaneleri tüm hızıyla devrede, yapılanları eleştiren bir köylüyü güya alıp götürmüşler. Olacak iş değil, böyle bir şey yapacaklarını aklım kesmiyor ama, köylünün ağzı torba değil ki büzesin…
Cumhurbaşkanlığının tapulu alanı yetmemiş olacak ki, köylünün çevredeki arazilerini de istimlâk etmişler. Dönümünü 80 bin liraya almışlar. Ormanın arazilerine ise, projeye göre girerek binlerce ağacı kesmişler. Yerdeki asırlık çam ağaçlarını görseniz ağlarsınız. Eski nizamiyeden girişteki ağaçların hepsi gitmiş. Yolun sağı solu filan kalmamış, tertemiz etmişler oraları. Dört katlı çok büyük bir bina yapmışlar, burada personel kalacakmış diyorlar ama, bir söylentiye göre de personele yeni yerler yapılıyormuş.
Nizamiye girişine yakın bırakılan 39 otomobil saydım. Çanakkale, Ankara, İstanbul, Denizli, Amasya, Gaziantep, Bursa, Erzurum plakaları taşıyordu bunlar. Bilgin beton, Datça beton ve Batıçim beton firmalarının mikserli kamyonları arı gibi çalışıyorlardı. Güran, Malik ve Reis nakliyat firmaları da devamlı malzeme taşıyorlardı yazlık saraya. Yarım saat seyrettim onları.
Yukardan gelip, deniz istikametinde devam eden cılız bir deremiz vardı. Rahmetli denizcimiz Sadun Boro ile bu derenin içinde yürür, minik tatlısu balıklarının ayaklarımızı ısırışlarını seyrederdik. O derenin yerinde yeller esiyor şimdi. Öylesine bir açmışlar ki, üzerine 40-50 metrelik bir beton köprü bile yapmışlar. Herhalde sel ve taşkınlar yazlık saraya zarar vermesin diye düşünmüş olmalılar. Bize sorsalardı, orada böyle bir sel yada taşkına hiç şahit olunmadığını söylerdik yetkililere.
Peki rahmetli Özal’ın minik ve mütevazi evinin yerine ne yapmışlar acaba? Oraları göremedim ama, şantiyede çalışanların söylediklerine göre üçer katlı üç bina çıkmış ortaya. Öndekinde Cumhurbaşkanı, arkadaki ikisinde de yakınları ve misafirleri kalacakmış. Ben de anlatanların yalancısıyım. Binaların ayrı ayrı yüzme havuzları da varmış. Elbette devlet başkanının bir yazlık konutu olmalı, orada dinlenmeli, misafirlerini kabul etmeli. Buna kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Ama bu kadar büyüğüne, masraflı ve gösterişlisine lüzum var mıydı? Değer miydi onca doğa faciasına, orman katline ve güzelim köyün ve köylünün huzurunun kaçırılmasına?
Gelin bir de facianın diğer boyutlarına bir göz atalım. Yazlık saraya giden Karacasöğüt köyüne, Muğla’dan gelen devlet anayolunun Marmaris’e yakın bir sapağından girersiniz.Bu günlerde gireyim demeyin,kesilmiş koskoca çamları, dünyanın en değerli sığla ağaçlarını, defneleri yerlerde görür, yolun kenarına oturup hüngür hüngür ağlarsınız. Hele köye doğru devam ettikçe, ormanı ortadan biçip yazlık saraya doğru giden üç şeritli ekspres yolun yapılmaya başlandığına şahit olursunuz. Koca koca kepçeler tepeleri düzlüyor,kamyonlar hafriyatları çekiyor, köy yolunun genişlemesi için istinat duvarları yapılıyor.Asfalt köy yolumuzdan memnunduk,yıllarca rahat bir şekilde gidip geliyorduk evlerimize. Üç şeritliye ne lüzum vardı ki,hele ormanı ortasından delip yazlık saraya kestirme bir yol açma fikri,nereden akıllarına gelmişti ki..?
Cumhurbaşkanı bir vakit bulsa ve görse kendisi için yapılan doğa cinayetini,inanıyorum ki engel olmaya ve hiç değilse geride kalan ağaçların kesilmesini önlemeye çalışır. Yine inanıyorum ki, böylesine feci bir doğa vahşeti kraldan fazla kralcı bürokratların işidir. Çevrecinin daniskası olduğunu söyleyenler, Türkiye’nin çok yerindeki doğa facialarına seyirci kalıyorlar ama, yazlık saray olayı seyredilecek gibi değil. Yine inanıyorum ki vicdan sahipleri, (yaş kesen baş keser) anlayışındaki Müslümanlar, bu doğa tahribatına izin vermezler, karşı çıkarlar. Ama bunun için görmek lazım. Görmeden vicdanların sızlayacağına inanmak mümkün değil.
Köyüme yine sık sık gideceğim. Gördüklerimi sizlere anlatmaya devam edeceğim. Yapılan feci doğa tahribatını önlemeye gücüm yetmiyor ama, kamuoyunu bilgilendirme gücüm eskisinden de fazla. Bazıları (ne olmuş yani çamlar kesilmiş, doğa tahrip edilmişse. Ülke neler kaybediyor kardeşim farkında değimlisin?) diyebilirler. Varsın desinler, ülkemin değerlerinden ve doğal güzelliklerinden neyi kurtarabilirsem bunu kar saymayı sürdüreceğim.
Biraz da Gülelim
Doktor Temel
Kadının biri rahatsızlığı bulunan oğlunu doktora götürmüş :
- Doktor bey oğlum rahatsız.
- Nesi vardur ?
- Bacakları çarpık, kolları tutmuyor, gözleri iyi görmez ve de pek iyi işitmez.
Temel bunun üzerine kadına döner :
- Lütfen soyinun, sonra da uzanun der.
Kadın şaşkın bir vaziyette,
- Doktor bey hasta olan ben değilim, oğlum hasta.
- Ula anladum da uşağu tüzeltmek, yenisini yapmaktan taha zor.