İçinde bulunduğumuz duruma baktıkça,gelişmeleri izledikçe, ülkenin gerçek mali durumunu öğrendikçe ürperiyorum doğrusu...
Bunca ekonomist, bunca uzman, bunca merkez bankasının eski yöneticileri (hazinede para yok-ihtiyat akçelerini bile yedik) diye yalan mı söylüyorlar? Başyetkili çıkıp, gerçek rakamları da açıklayarak millete doğruları söylemelidir. Durum anlatıldığı kadar feciyse, birşeyler yapmamız gerekiyor. Ağlaşmakla, çekişmekle, kavgayla, gürültüyle işler hallolmuyor. Hepimiz devletimizi sırtlayarak düze çıkartmalıyız. Bizim oy vermekten başka bir gücümüz yok. Siyasetçilerin de sorunu çözecek ortak bir anlayışta buluşmaları ihtimali görülmüyor. O halde erken seçim tek seçenek olarak ortaya çıkmıyor mu?
Hoş erken seçim yapsak, böyle parçalanmış bir muhalefetle nasıl netice alabiliriz ki? Muharrem İnce yetmedi, şimdi de Mustafa Sarıgül CHP’den ayrılıp parti kuruyor. Evet Babacan ile Davutoğlu da kurdukları partilerle AKP’ye ciddi zararlar verecekler ama, vatandaş yapılan ve yapılacak olan Suriyelilerle, 250 bin dolara Türkiye’den ev alan yeni vatandaşlarımız AKP’nin oy kaybını önlerler. Erken seçimden ancak, tüm muhalefetin kemik gibi birleşmesiyle sonuç alabiliriz. Böyle bir birleşme daha fazla gecikmeden ve süratle gerçekleşmezse, erken seçimden sonuç beklemek de hayal olur.
Tüm ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de korona tırmanıyor. Yeterli aşı alacak paramız yok ki,180 milyon aşı alacağımıza 50 milyon aşı siparişi verebiliyoruz… AKP Genel Başkanı (korkacak bir şey yok-Tüm önlemlerimizi aldık. Korona’yı yeneceğiz) diyor. İnşallah öyle olur ama, Korona nutuklarla ve parlak cümlelerle değil, ciddi ve zamanında alınan önlemlerle alt edilebiliyor. Millet devletin açıkladığı resmi rakamlara inanmıyor ve güvenmiyor. Kaç kişi hasta, kaç kişi öldü doğru dürüst bilen yok. Sağlık Bakanlığı başka, belediyeler başka, Türk Tabipler Birliği başka rakamlar açıklıyorlar. Bu ülkede doğruları saklama gibi bir salgın hastalık, Koronadan beter hale geldi.
Bir yandan Korona ile boğuşuyoruz, diğer yandan ülkenin gırtlağına sarılan dertlerle uğraşıyoruz, bunlar yetmemiş gibi bir de Parlamento’da kavga edip duruyoruz. Yahu ülkede yangın var, salgın hastalık bir yandan ekonomik kriz diğer yandan milletin belini bükerken, hepimiz yangına kovayla su taşıyacağımıza, karşılıklı yumrukları sallayıp, birbirimizin üstüne yürüyoruz. Mebusun biri kürsüye çıkıp, gözümüzün içine baka baka, şeriat hukukunu övüyor. Olacak iş değil ama, Türkiye’de yıllardır hep olmayacak işler oluyor işte.
Parlamento’muzda bütçe mi görüşüyoruz, yoksa şahit olduğumuz kavgalarla boy boy pehlivanları mı takdim ediyoruz millete, anlayamadım gitti. Her saatte 20 milyon lira faiz ödüyor, her yıl 190 milyar vergi topluyor, bunun tamamını faize yatırıyormuşuz. Bütçe açığımız, artık yama kabul etmez derecede büyümüş. Koca Türkiye Bulgaristan’dan ve Yunanistan’dan saman ve pamuk ithal ediyor. Bu ithalata verdiğimiz parayı çiftçimize versek, Tarım sorunumuzu önemli ölçüde çözermişiz. Bunları ben söylemiyorum, değerli ve deneyimli bir ekonomist, üstelik planlama uzmanı İlhan Kesici söylüyor. Parayı iyi kullanamıyoruz. İyi kullanamadığımız o kadar belli ki, görünen köy kılavuz istemiyor artık. Hem parayı iyi kullanabilseydik eğer, bu acıklı hallere düşer miydik hiç?
İlhan Kesici’nin Fox TV’deki konuşmasını büyük bir dikkatle dinleyenler, ayrıca onun gazetelere yaptığı gerçekçi ekonomik değerlendirmelerini okuyanlar, mali geleceğimiz açısından dehşete kapıldılar. Söyledikleri anlayana ders gibiydi, ama anlamayana sivrisinek saz.. Kesimi’nin (Hükümdar göz yummazsa, eşkıya kervan basamaz) sözüyle kimi kastettiğini pek anlayamadık. Herhâlde Venezuela Devlet Başkanı Maduro’dan bahsetmiş olmalı..
Değerli okurlarım, gerçekten çok zor durumdayız. Bu durumdan kavgayla gürültüyle değil elbirliğiyle çıkabilir, Türkiye’mizi omuz omuza aydınlığa ve güzel günlere hep birlikte taşıyabiliriz. Bakın Amerikan yaptırımları yola çıktı bile. Şimdi Avrupa Birliğininki gündemde. Bunlar bizi ırgalamaz sözleriyle ülkemizi tehlikelerden koruyamayız. Bir şeyler yapmamız gerekiyor. Yapacağımız şeylerin ne olacağını düşünecek de pek fazla bir vaktimiz yok. Süratle normalleşmeliyiz, süratle yaptığımız yanlışları düzeltmeli ve yeni yanlışlara gidecek yolları tıkamalıyız. İlk yapacağımız akıllıca işin, Başkanlık sistemine veda ederek Parlamenter sisteme dönüş olduğunu unutmayalım. Artık ben yaptım oldu anlayışını hemen terk etmeli ve (milletçe biz yaptık oldu)sistemine dönmeliyiz. Bunun da herkesin anlayacağı dildeki adı(erken seçim)dir.Hem de vakit kaybetmeden ve tüm muhalefetin birleşeceği bir erken seçim...