
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklara esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve
değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar
Neruda
Eğer bir şehir ortak bir amaç için koşarsa o inanç koca bir insan seli olur ki ne olacağını 3 Mart pazar günü 8. Öger Uluslararası Antalya Maratonu Runtalya’yı hep beraber sessiz, korna sesi olmadan, tekerlek cavlatanlar olmadan, fren sesi olmadan, baharın başladığı güzel bir mart sabahında Antalya’ya yakışan bir güzellikte yaşadık.
Herkesin kendi payına çıkaracağı büyük dersler vardı elbet. Şehri yönetenler yayalaştırılmış bir şehri daha iyi görürken, 8 yıl önce oluşmaya başlayan kartopunun nasıl kocaman bir sevince dönüştüğünü dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanından gelenlerle hep beraber gördük. Antalya’yı araç trafiği yormuştu, bir gün dahi olsa dinlendi canım Beydağları, Konyaaltı Caddesi, Kale İçi, Işıklar, martılar, serçeler, sokak köpekleri, çocuk arabasında uyuyabilen bebekler.

Hatta yarışı tamamladıktan sonra dostlarla buluşup Cumhuriyet Meydanına yakın bir yerde yarışın bitmesine yakın saatlerde trafiğin olmamasını fırsat bilerek plastik şişeden yapılmış topla caddeleri çocukluğumuzla doldurup, derin bir coşku yaşadık. Koşarken arabaların homurtusunu duyduğum caddelerde, adım sesi duymak Nazım ustanın “Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın” dediği şiirini Aspendos Anfi tiyatroda dinlemek gibi bir şeydi. Yürüme ve koşma hızında akan trafiğin, yayalaştırılmış bir şehrin Antalya’ya nasıl yakışacağını gördüm.
Ben 10 km koşusuna katıldım. Kendime koştum, kendimle koştum. Kendimi geçtim ve kendi yaşamımın birincisi oldum. Adım Adım koştum. Diğerleriyle beraber. Her yerden Adım Adım koşmak için gelenlerle. Bende koştum o kalabalıklarla birlikte. İnsan seli olduk AKM den Konyaltı caddesine, oradan Atatürk Caddesine akan yaklaşık 5000 kişiyle birlikte.
Yarışı bitiren herkes kazandı. Çünkü bu yarışta rakip mesafe idi, kişinin kendisi idi, katılanlar birbirleriyle değil, kendileriyle yarıştılar. Kendini geçen, yarışı bitirdi, yarışı bitiren herkes de katıldığı yarışı kazandı zaten. Onurla hak ettiği madalyayı geldiği yere götürerek.
Herkes gibi benim de yolculuğum anları, anılarla doldurmak için akıp giden zamanın peşinde geçiyor. Ellili yaşlarıma geldiğimde hayatımın bilançosunu çıkardığımda gördüğüm kar/zarar hanesinde “kâr” olması. İlk kez 10 km koştum ve benim kişisel öyküme işlenmiş güzel bir anı olarak kaydedildi bu kişisel başarım.
Aşık olduğum zamanlardaki gibi atıyordu kalbim yanımdan geçen diğer 5000 yürekle birlikte. Neredeyse herkes bir toplumsal duyarlılık projesini desteklemek için koşuyordu. Görme engellilerin verdiği mesajla, Çorum’dan gelenlerin, Afşin’den gelenlerin, Almanya’dan, İtalya’dan gelenlerin ve Adım Adım ekibinin verdiği mesajlar farklı kelimelerle kurgulansa da hepsinde amaç “bir başka insanın hayatına, yüreğine dokunmaktı”. Herkes kendi yüreğinin atan yanını bir başkasının yüreğine çevirmiş adım adım kendine ve hayallerine koşuyordu.

Benimde parçası olduğum Adım Adım ekibi beş yıldır başka hayatlara fayda sağlamak için bir araya gelmiş ve beş yıldır Antalya’da, İstanbul’da koşuyorlar. Kimisi bir tekerlekli sandalyeyi iterek sevinç olurken, kimisi görme engelli biriyle el ele tutuşmuş sevinç içinde adımlıyordu mesafeyi. Onlar “İyilik Peşinde Koş” diyerek koşuyorlardı bende onların içinde, iyilik için koşanların peşinde koştum.
24 Şubatta Tokyo’da yapılan maratona 350.000 kişi kayıt yaptırmış ve 35.000 kişi yarışa katılmıştı. Runtalya’da yaklaşık 5000 kişi vardı. İki şehrin maraton katılımcıları arasında karşılaştırılmayacak kadar ciddi bir fark vardı. Elbet Tokyo Maratonundan örnek alınacak çok şey var. Mesela öğrenciler daha çok koşmaya özendirilmeliler, yarışma parkurunda olan evlerde yaşayanlar balkonlarında koşanlara destek olmalılar. Elbet çok eksik vardı o gün. Antalya farkında bile değildi bu etkinliğin. Ama sonraki senelerde mutlaka hem haberdar olacaklar hem de içinde olacaklar. Olmayanları da Neruda’nın güzel şiirinde dediği son bekliyor olacak.
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,
İzzetinefislerini yıkanlar
Hiçbir zaman yardım istemeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklara esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve
değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar
yavaş yavaş ölürler.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler.