DUAYEN

Ankara’da Cumhuriyet Bayramı

     Ankara pek mahzundu bu Cumhuriyet Bayramında…

     Hani her yıl görmeye alıştığımız askeri geçitler, coşkulu gösteriler, resepsiyonlar, balolar filan yoktu. Protokol anıtkabirdeki saygı duruşundan sonra, Istanbul’a yeni havaalanının açılışına gitmişti. Caddelerde siyah makam arabaları görülmüyor, geçiş üstünlüğü sağlayan sirenler duyulmuyor, trafikte büyük bir rahatlama dikkati çekiyordu.

     Başkent halka kalmıştı anlayacağınız. O yüzden bir huzur kaplamıştı ortalığı. Büyük bir kalabalık, ellerindeki Türk bayraklarını sallayarak anıtkabire yürüyordu. Çoluk çocuk, büyük küçük, genç yaşlı Atatürk ve Cumhuriyet sevdalıları yollara düşmüş, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusuna saygı ve şükranlarını sunmaya gidiyorlardı.

     Bu bayramı özellikle Ankara’da geçirmek istedim. Ata’mın huzuruna çıkıp,bu güzel ülkeyi düşmanlardan kurtararak, hilafeti kaldırarak millete kazandırdığı için, bir yandan teşekkür borcumu tekrar ödemeyi, diğer yandan da özürlerimi sunmayı arzuladım. Öyle ya,bizlere teslim ettiği Cumhuriyeti gereği gibi koruyamadık.Cumhuriyetin kurumlarına zarar veren gayret,çaba ve girişimleri engelleyemedik.Olan bitenleri,geriye doğru yürüyüşleri seyretmekle yetindik ve bunun adına da demokrasi diyerek,sıyrıldık işin içinden.. 

     Aslında bizim kuşağımızın kabahati çok büyük.Atatürk’ün miraslarını hovardaca yedik,bize bıraktığı ilke ve inkılaplarına fazla kulak asmadık,günümüzü gün etmeye çalıştık. Daha ileri ve çağdaş bir Türkiye’ye,aklımızla ve beynimizle değil, dilimizle yaklaştık. Bol laf ürettik yani. Dindar ve kindar gençlik sözlerine, bu dünyaya değil ahrete hizmet anlayışına, okuldan çok cami yapımına kayıtsız kaldık. Güçlü devleti, güçlü betonlarla,köprülerle, barajlarla, yollar ve tünellerle, havaalanlarıyla yaratacağımızı sandık. Onlar da lazımdı ama,tüm dünyanın saygısını kazanmış güçlü devlet fotoğrafını bozmadan..Güçlü devlet hazinesini zayıflatmadan..Ayağımızı yorganımıza göre uzatarak…

     Her neyse, yanlıştan dönmek her zaman mümkün. Yaptığımız yanlışları düzeltebiliriz, ülkemizin üzerinde yerleşmeye kararlı karabulutları her zaman dağıtabiliriz, aydınlığa tekrar kavuşabiliriz. Yeter ki, milletçe birlik ve beraberlik içinde olalım,birbirimize kardeşçe sarılalım ve Ata’mızın bize bıraktığı emaneti bilinçli ve kararlılıkla koruyalım.Bu duygularla saygı duruşumu yaptıktan sonra,doğru İsmet İnönü’nün pembe köşkünde açılan (Cumhuriyetin 10 yılı)sergisine katıldım.

     Gerçekten görülmeye değer bir sergiydi. Atatürk’ün silah arkadaşı,Başbakanı ve ondan sonraki Cumhurbaşkanı İnönü’nün üniformaları,silahları,aldığı nişan ve madalyaları ile aile yaşamı çok güzel sergilenmişti.O dönemde açılan ve şimdi üçe beşe bakmadan satılan o fabrikaların fotoğraflarını üzüntüyle seyrettim.İnönü’nün cephedeki ve sivil hayatındaki giysilerine,köşkteki yemek masasına ve düzenine baktım. Atatürk’ün yemekte oturduğu koltuğu bile uzun uzun inceledim. O dönemin havasını huzurla teneffüs ettim.İsmet Paşa’ya da az haksızlık etmemişiz,onu da siyaset arenasında iyice hırpalamışız.Niye biz böyle bir millet olup çıktık,niye devlete hizmet eden,Cumhuriyeti kuran büyüklerimize saygıda kusur etmeyi alışkanlık haline getirdik.Üzülmemek mümkün değil…

     Güzel bir tesadüf eseri, Pembe Köşkte İnönü’nün kızı ve benimde meslek büyüğüm rahmetli Metin Toker ağabeyimizin eşi Özden Toker’le karşılaştım. Birlikte müzeyi gezdik,anılarımızı tazeledik ve evi çevreleyen halka açık parktaki seymenlerin oyunlarını seyrettik. Ankara havalarını dinledik. Çok duygulu, çok anlamlı ve çok hoş bir ziyaret oldu benim için. Cumhuriyet Bayramımızı böyle kutladığım ve Ankara’da geçirdiğim için de çok mutlu oldum.

     Başkent’te katıldığım bir başka toplantı da, Türk Tanıtma Vakfının yeni binasının açılışı ve ülkemizin yaşayan değerlerine verilen ödül töreni oldu. Vakfın başarılı ve çalışkan Başkanı, belki inanmayacaksınız ama tam 93 yaşındaki Turizm Bakanlığının eski Müsteşarı Kemal Baytaş, yine harikalar yaratmış, vakfa mükemmel bir bina kazandırdığı gibi,ülkemizin yetiştirdiği seçkin ve önemli kişilerini de ödüllendirmeyi düşünmüştü.Töreni muhteşem bir topluluk,büyük bir beğeni ile izledi.Muazzez İlmiye Çığ, İlber Ortaylı, Mehmet Haberal, Hüsamettin Cindoruk, Yılmaz Büyükerşen, Çetin Doğan,Uğur Dündar, Rahmi Turan ve Opera Genel Müdürü Murat Karahan alkışlarla ödüllerini aldı ve Kemal Baytaş dahil hepsi günün mana ve önemini belirten, Cumhuriyeti de kucaklayan konuşmalarla törene renk kattılar.

     TÜTAV Vakfı,ülkenin tanıtılması için çok güzel çalışmalar yapıyor ve Türkiye’yi dünyanın dört bir tarafında büyük bir başarıyla temsil ediyor.Başkanı Kemal Baytaş’ın çok önemli ve değerli madalyaları,devlet nişanları,çok sayıda ödülleri,çeşitli Üniversitelerin verdiği fahri doktora ünvanları var.Bunca takdire ve ödüle rağmen,dünyanın en mütevazi insanı olarak,ileri yaşına rağmen bir genç enerjisi ve temposuyla hala ve durmaksızın çalışıyor,gençlere taş çıkartan bu çalışmalarıyla da herkese örnek oluyor.Zaten bu yüzden pekçok (örnek vatandaş)unvan ve madalyası var ya…

Kemal Baytaş’a da uzun ve sağlıklı bir ömür dileyerek, (iyiki varsın) diyerek ve  teşekkürlerimizi sunarak, Ankara gözlemlerimi noktalıyorum.

Yayın Tarihi
30.10.2018
Bu makale 946 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!