Küresel Isınma’yı ‘yalanlayan tek eser/yazar’dan

“Küresel Isınma VAR” iddiasını bu ülkede yalanlayan ve bu iddianın arka planının, “Küresel Tek Dil-Devlet-Din” kurma amacı –insanlığa Babil Yolculuğu yaptırma- olduğunu ortaya koyan; “Nabucco Babil Yolculuğu Küresel Isınma Tuzağı” isimli tek kitap eserin yazarı olarak Bendeniz, “deli miyim yoksa veli mi” siz düşünedurun da, bu yazımda; insanoğlunun “İlk Anayurdu”nu,  yeryüzünde yaşanmış “En Sonuncu Küresel Isınma”ya borçlu olduğuna (!) değineceğim, imdi, buyurunuz…

Yaklaşık 13.6 milyar yıl önce ‘Açılan İLK Zaman Kapısı’ ile ortaya çıkan ve yaşam gezegenimiz Dünyamızın ortaya çıktığı döneme kadar geçen 9 milyar yıllık “Evren Tarihi”ni yazı konumuz dışında tutarak belirtmek isterim ki; 4,6 milyar yıl önce ‘Açılan Zaman Kapısı’ ile uzayda -Güneş Sistemi ile birlikte- yerini alan Dünyamızın, bir gezegen olduktan sonra “içinin doldurularak  insanoğlunun yaşayacağı bir mekan/yaşam gezegeni hâline getirildiği M.Ö.10.000 tarihine kadar” pek çok “Kitlesel Ani Toplu Ortaya Çıkış (Varoluş)”, yani, “Açılan Zaman Kapıları (ki, yeni ekolojik ortam ve bu yeni ekolojik ortamda yeni canlı türleri ortaya çıkışı)” ve de “Kitlesel Ani Toplu Yokoluş”, yani “Kapanan Zaman Kapıları (ki, varolan ekolojik ortamın ve bu ortamdaki canlı türlerinin yokolması)” yaşanmış bulunuyor.

Söz ettiğimiz Zamanın Açılan ve Kapanan kapıları’ aynı zamanda, “Küresel Isınma (Sıcaklık)” ve “Küresel Soğuma” dönemleri oluşturmaları yönüyle, dünyanın gezegen olmasından “insanın yeryüzüne ayakbastığı” Halosen (yaklaşık MÖ.10.000’e) Döneme kadar ki ‘dünya iklim değişimi’ sebeplerini de açıklıyor. Bir başka şekilde söylersem de, “Kitlesel Ani Ortaya Çıkışlar -Zamanın Açılış Kapısı-“ döneminde, ‘Küresel Isınma’, yani “Karbondioksit- fazlalığı (Sera Etkisi) yaşanılması” hâli, “ortaya çıkan yeni ekolojik ortamda yaşayacak yeni canlı türleri için” ‘nimet’ olurken; Kitlesel Ani Toplu Yokoluşlar -Zamanın Kapanış Kapısı- dönemlerinde yeryüzünde, ‘Küresel Soğuma’, yani, “Karbondioksit (Sera Etkisi) azlığı yaşanıyor; sözkonusu bu “Yokoluş” durumu; yokoluşu yaşayan o günlerin dünyası ve üzerinde yaşayan canlı türleri için ‘külfet’ olmuştur.

İşte, “Açılan ve Kapanan Zaman Kapıları”nın “En Sonuncuları”; M.Ö.10 bin yıl civarında, Son Buzul Dönemi’ni bitiren ‘Kapanan Son (Küresel Soğuma) Zaman Kapısı” ve hemen sonrası “Açılmış (bir daha sadece Kıyamet ile kapatılacak olan) Son (Küresel Isınma) Zaman Kapısı”; insanoğlunun, evcil bitki ve hayvanlar ile birlikte sürecek serüveninin başlamasına, İlk Anayurdu’nun (Ur hemiat) ortaya çıkmasına ve uygarlığını başlatmasına de vesile oluyordu…

***

Yeryüzündeki ‘ilk uygarlıklar’ın, Bereketli Hilal olarak tanımlanan ve Filistin’den Suriye-Güneydoğu Toroslar-Zağros dağları ile Mezopotamya’ya paralel olarak uzanan bölgede ortaya çıktığı düşüncesi, genel kabul görmüş bulunuyor. Einkorn ve Emmer Buğdayı ile Arpa’nın ‘doğal’ olarak yetiştiği  ve bir “Hilal” şeklinde olması nedeniyle Tarihçi Jame Henry Breasted tarafından, Verimli Hilal (Münbit Hilal) olarak adlandırılan Bereketli Hilal, Arabistan yarımadasının Asya’ya dayandığı sırtı, onun tacı oluyor. Tarım (çiftçilik) ve hayvancılık, dünyanın diğer bölgelerinden daha önce bu bölgede ortaya çıkmış, Ortadoğu, ‘ilk uygarlık’ bölgesi olmuş bulunuyor (1).

Yaklaşık M.Ö.10.000 civarında Ortadoğu’da, ‘Son Buzul Çağı’ bitiminden sonra ortaya çıkan bu yeni ekolojik ortamda (yeni Dünya ortamında), tıpkı önceki  “Ani Kitlesel Toplu Yokoluşlar (Küresel Soğuma dönemleri)” sonrası görülen ‘Küresel Isınma Dönemleri’nde olduğu gibi, bu dönemde de biyolojik çeşitlilikte patlama görülüyordu: “13.000 yıl önce buzul çağının sona erişi iklimi altüst etti. Bereketli Hilal (Ortadoğu)’de biyolojik çeşitlilikte bir patlama oldu. Bugünkü tahılların ataları yabani tahıllar (birdenbire) yetişmeye başladı.” (2). “...buzul çağları sonrası ısınan (-Küresel Isınma, Sera Etkisi) yerkürede iklimin yumuşamasıyla çayırlar bollaşmış, ormanlar düzlükleri kaplamış....Son buzul (Würm) çağından sonra yerküre ılıman bir iklime kavuşmuş ve bitki örtüsü zenginleşmiştir.” (3). Çeşitli türlerin, çeşitli oranlarda bulunduğu doğal tarlaların, Filistin’den güney Türkiye’ye, oradan  Suriye üzerinden kuzey Irak’a ve batı İran’a uzanan geniş yay (-Verimli Hilal) boyunca yayıldığı anlaşılıyordu (4). “Günümüzden 12 bin yıl kadar önceleri (-M.Ö.10.000 civarı), yerküresinin kimi bölgelerinin ikliminde önemli değişimlerin başladığı, buzullar kutuplara doğru çekilirken (-Küresel Soğuma dönemi biterken), özellikle Akdeniz (Ortadoğu) bölgesinde ılıman hava koşullarının süreklilik kazandığı saptanmıştır....Buzullar kutuplara doğru çekilirlerken...Bereketli Yarım Ay da denen yörelerde (-Verimli Hilal de) zengin bir bitki ve hayvan örtüsünün geliştiği saptan()…” deniliyordu (5).

İşte, bütün bunlar; Son Buzul Dönemi’ni bitiren ‘Kapanan Zaman Kapısı” sonrası Son açılmış (Kıyamette kapatılacak) olan, “Açılan Zaman Kapısı” ile Ortadoğu’da yeni bir ‘Ekolojik ortam’ ortaya çıkıyordu.

Son Buzul Dönemi bitimi sonu, yani Halosen Dönemi başında Ortadoğu’da ortaya çıkan bu ‘Yeni (ekolojik) Yaşam Ortamı’nda, ‘yeryüzü sahnesi’nde rol sırası kendilerine gelmiş olan insanoğlu ile, evcil bitki ve hayvanlar rollerini yaşamak üzere sahneye çıkıyordu! Kendisi de bu dönemde yeryüzüne ‘ilk kez ayakbasacak’ insanoğluna, hem ‘arkadaş’ olacak, hem de ‘avcılıkta’ yardım edecek olan Köpek bu dönemde ortaya çıkıyor; etinden, sütünden, postundan ve güzelliklerinden faydalanılacak olan Koyun, Keçi gibi küçükbaş hayvanlar da bu ‘yeni yaşam ortamı’nda, yani ‘İlk Çekirdek Ortam’da yeryüzüne ayak basıyordu. İnsanoğluna şifa verecek olan Arı gibi böcekler; Arı’ların bal yapması için gerekli olan çiçekli bitkiler-çiçekler ve bu bitkilerin yayılmasına sebep olmalarının ve seyredilir güzellikte olmalarının yanında, av eti olarak da faydalanılacak olan Kuşlar da, Buzul Çağları’nın yaşandığı “Küresel Soğuma” ortamını bitiren “Küresel Isınma” dönemi ile ortaya çıkan İlk (Doğal) Çekirdek Ortam’da yaşama ilk başlıyorlardı. Buzul Çağları ‘sona erinceye’ kadar da yeryüzünde uygarlık (medeniyet) doğmaması da, hem bu döneme kadar yeryüzünde insan yaşamadığını, hem de insanoğlunun, uygarlığını, Buzul Çağlarını bitiren “En Sonuncu Küresel Isınma”ya, ama tabii ki de, “Kontrol altındaki Dünya yaşamı/TANRI Gerçeğine” borçlu olduğunu gösteriyordu. İnsanoğlunun uygarlığı 12 bin yıl önce başlamış ve hala süren bir buzul arası dönemde geliştiği düşüncesi (6) veya Hiç kuskusuz, 10.000 yıldır dünyaya hakim olan sıcak iklim neolitik devrimin (-tarım ve hayvancılığın, yani uygarlığın) gerçekleşmesini kolaylaştırmıştı.” açıklaması da (7), (iklime yaratıcılık vasfı verilse de, olamayacağı için) bu; “Tanrı Gerçeği” demek oluyor...

***

İlk evcil hayvan ve bitkilerin ve ilk insan gruplarının”, hep birlikte görüldüğü sözkonusu bu “İlk Çekirdek Ortam”ın ortaya çıkışı için, doğa’nın doğrudan sağladığı husus olduğu söyleniyor (8).  Bu değerlendirme ile de, ‘Doğa’ da, ‘iklim’ gibi, ‘tanrı’ yapılmış’ oluyordu. Fakat, Doğa denilen şeyin (bu dünyamız demek olsun) kendisi de, “sonradan ortaya çıkmış” olduğu için -Doğa tanrı yapılsa da-, böyle bir yaşam ortamı ve bu ortamda yaşamak zorunda kalacak can çeşitliliğini, ayrıca da, bu canlılara uygun iklimi de ortaya çıkaramayacağını kabul etmemek, “akıl dışı (bilimdışı)” olur, oluyor. Bunun yanında, evcilleştirilmiş bitki ve hayvanları ile mutlaka olması gereken ilk çekirdek (doğal) ortamı insanoğluna; “doğa”, “rastlantı”, “kendiliğinden oluş” (vb.) sağladı demek yerine, “Evren (Kainat) Tarihi”nin başından beri, her şeyi bir plan (kontrolü) dahilinde gerçekleştiren ‘(Gerçek) Tanrısağlamıştır, demek de mümkün (akli, bilimsel) olabiliyor. Zaten de “yapan Sanatkar” bildiriyor; arz’ı (Dünyayı) döşediğini (insanlar için yaşanır bir ev-yaşanılır doğal bir çevre-doğal bir ortam) yaptığını, o arz’da her bir canlıdan üretmesinin yanında, insanoğlu için pek çok geçim imkanları da hazırladığını bildirmesi, asırlar öncesinin haberi oluyordu: “Arzı da bir döşek yapmışız......” (Kuran-ı Kerim: Kaf-50/7); “…sizi yeryüzünde yerleştirdik ve sizin için orada bir çok geçim imkanları hazırladık..” (Kuran-ı Kerim: A’raf-7/10). Bildirildiği gibi,  ‘Kontrol altında Dünya yaşamı’ yaşadığımız için de, Son Buzul Dönemi’nin sonunda yaşanan “En Sonuncu Ani Kitlesel Toplu Yokolma” sonrası yaşanan; yeryüzü tarihinin “En Sonuncu Küresel Isınma” hadisesi sonucu, insan dahil, yeni canlı türleriyle birlikte yeni ekolojik ortam (ilk çekirdek ortam) insanoğlunun ‘İlk Anayurd’u (en eski/ilk yerleşim yeri)’ ortaya çıkıyordu.

***

Bugünkü ilmi araştırmaların, yeryüzünde (bugün için) ortaya çıkan “en eski” yerleşim birimlerini Akdeniz’in Doğu sahilleri dedikleri Filistin yöresinde tespit etmiş olmasına karşın; uygarlık tarihindeki ilk yerleşmelerin Arabistan’ın batı, yani MEKKE yöresinde ortaya çıkmış olduğu iddiamızın şaşılacak bir yönü olmamalıdır. Çünkü, Arabistan yarımadasının çölleşmeye (bugünkü halini almaya) başlamasının hemen öncesi dönemde (Son Küresel Isınma döneminde) sahip olduğu ılıman iklim koşulları sebebiyle, bu dönemde yeryüzüne “ilk kez” ayak basan “ilk insana” ve “ilk insan gruplarına” yaşanılır en ideal ortam, yani “ilk çekirdek (doğal) ortam” olmuş, yemyeşil ormanları ve bereketli toprakları ile, yeryüzüne “bilgilendirilmiş ilk insan” olarak ayak basan “Adem aleyhisselema” ve “ilk çekirdek aile”ye ve de “ilk insan topluluklarına” ev sahipliği yapmış bulunuyor. Mekke yöresi uygarlığın “ilk köken yeri”, insanoğlunun ilk Anayurdu oluyor. Zaten MEKKE yöresi, Tanrı sadece, ‘O’ olan, Allah (c.c)’ın yeryüzündeki “en eski mabedini” barındırma (İmran -96) ve yeryüzündeki (bütün) “Şehirlerin (yerleşmelerin) Esası (Anası, ilki)” olma (Şura - 7) özelliği ile de şeref kazanmasının yanında, ‘ilk risalet (din)’ ve ‘son risalet (din)’ bölgesi olması ile de “Seçilmiş Şehir/Bölge” olduğunu gösteriyor.

İşte, yaklaşık M.Ö.10.000 civarında yaşanan “En sonuncu Küresel Isınma” hadisesi de (- Atmosferin en sonuncu ‘karbondioksit ayarı’ da)”, İlk Anayurd (yeni ekolojik ortam) ve bu ortamda yaşayacak yeni bitki ve hayvan türleri, ama aynı zamanda, uygarlığını başlatabilmesi için, insanoğlu için gerekir (nimet) oluyordu (bu ‘nimet’in ‘külfet’ olması da, Kapanacak En Sonuncu Kapı olan Kıyamet ile külfet olacak oluyor). Yeryuvarı (Dünya) Tarihinin bu ‘En Sonuncu Küresel Isınma’sı ile birlikte, ‘İlk Anayurd’un da içerisinde bulunduğu tüm yeryüzü artık insanoğlu için, “yaşam ortamı” olmasının yanında, Kıyamet ile bitecek bir ‘İmtihan Salonu’ da oluyordu.

Açılan ve Kapanan Zaman Kapıları”nın ‘Açılan EN SONUNCU Son Zaman Kapısı’ ile birlikte Ortadoğu’da; insanoğlunun  uygarlığı (yeryüzü yaşamı) artık başlıyordu

***

Son Buzul Dönemi sonunda Ortadoğu’da evcilleştirilmeye en yakın eğilimli bitki ve hayvan türlerinin özel bir birlikteliğinin gerçekleştiğinin görülmesi hadisesine, aynı dönemde yeryüzüne “ilk kez ayak basan insanoğlunun da katılımıyla, birinin ölümü diğerinin de yaşaması olacak şekilde, geçmişten gelen “Ortak Yaşam İlkesi (Zinciri)”nin devamı olarak da, “Kıyamete kadar” sürecek “Ortak Yaşam Zinciri” başlıyor, bugünden geleceğe –bir daha kesik olmadan- süregidiyordu.

İnsanoğlunun, bu dönemde yeryüzüne ayak basışı için; “...iklimdeki son dalgalanmaların binlerce yıllık insan kuşağına denk düşen bir zaman ölçeğinde gerçekleşmesine neden olacak biçimde değil de başka bir biçimde olsaydı ne olurdu diye düşünmek aykırı kaçmayacaktır. Koşulların böylesine tesadüfü bağlantısı olmaksızın yeryüzünde akıllı yaşam (insan) oluşabilecek miydi? Bu soruya şu anda cevap verilemez.” denilse de (9), iklimin ya da tesadüfün; ‘tanrı olamayacağı’, ‘Tanrı’nın, herşeyi bir program dahilinde ortaya çıkarmış olduğu kavranabiliyor. Kabul edilebilir ki de, eğer Dünya, Son Buzul Döneminin sonunda; insan, bitki ve hayvanların yaşayabileceği bir ‘İlk Çekirdek Ortam (İlk Anayurd)’ haline getirilmemiş olsaydı, varlığını sürdürebilen bir canlı hayatından da söz edilemeyecekti: “Son 8 bin yıllık uzun yazın insanlık tarihinde çok yaşam­sal bir olay olduğuna şüphe yok…Sanki insan beyninde şehirler için bir plan vardı da tek bekle­nen bu planı inşa etmeye uygun koşulların ortaya çıkmasıydı…Bu uzun yaz kozmik bir talihin sonucu muydu? Milankoviç'in döngüleri, Güneş ve Dünya, eşi benzeri görülmemiş is­tikrarda ılık bir dönem yaratmak üzere ‘tam uygun’ konum­da mıydı?” deniliyordu ama (10); ne kozmik bir talih, ne de şu bu; benzeri görülmemiş is­tikrar ve de dünyanın uygun (yaşanılır) konumda olmasının açıklaması olmuyor; ‘Tanrı’nın planı (programı) ve insanoğlu için hazırladığı mekan inşâsı, “bulunması gereken cevap” oluyordu. Ne yazık ki de, bu gerçek görülemeyip; “sanki insan beyninde şehirler için bir plan vardı” denilmesiyle, “insana” da “tanrılık payesi” veriliyor;  “Gerçek Tanrı”dan başka her şey, ‘tanrı yapılıyordu! Yeryuvarı tarihindeki “En Sonuncu (-Son) Buzul Çağı”nın bitmesinden sonra ortaya çıkan ‘insan uygarlığı’nın açıklaması ile ilgili olarak; “Buzulların çekilmesinin ardından yaşanan elverişli iklim koşullarının uygar­lığın doğmasına neden olduğu…İnsan buzul çağından sonra çevresi­ne uyum sağlamış ve yaşama koşulları­nı değişen iklim koşullarına uydurmuş(tur).” denilmesi ile (11); devletimizin halkının parasıyla finanse ettiği TÜBİTAK’ın bir dergisinde, “iklimin yaratıcı” olarak öngörülmesi ‘akıldışılığı’ oluyordu. Dahası, insan buzul çağından sonra çevresine uyum sağlamış ve yaşama koşullarını değişen iklim koşullarına uydurmuştur açıklaması ile de, bu dönemden önce yeryüzünde insan yaşadığı, bu (-maymun, sonrasında da yarı hayvan-yarı insan olan sözde) insanın, yeni iklim şartlarına uyum sağlayarak uygarlığı başlattığı da ileri sürülmektedir ki, bu açıklamaların hepsi bilimdışı; ‘Batılı Beyaz’ın ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’na göre yapılmış açıklamalar (hurafeler) oluyor, Buzul Çağları öncesinde yeryüzünde bizim gibi insan yaşamadığı tartışılır bile olmuyor. Üstelik aynı yazıda; “Buzul çağının ardından atmosferin ve iklimlerin bir dengeye oturduğunu söyleyebiliriz. Dünyamız aslında binlerce yıldır bir denge kurmuş ve insan­lar bu dengeli ortama uyum sağlaya­rak uygarlıklarını geliştirmişti.” deniyor ki (12); bu açıklama da (dünyanın denge kurduğunun ifade edilmesi de), iklimin mi, yoksa dünyanın mı ‘tanrı’ olduğu sorununu doğurur ki, bu da, bu tip saçma sapan işleri de yapan TÜBİTAK’çıların, çözüm sorunu olur, oluyordu. Bilim/bilimsel akıl da zaten, ‘atmosferin’ ve ‘iklimlerin’, kendi kendilerine ortaya çıkmalarının ve dengeye oturmalarının ya da “dünyanın denge kurmasının” sözkonusu olamayacağını ya da kendileri isteseler dahi, bunu yapamayacaklarını da bildiriyor.

***

Tercihini ‘bilimsel akıl’ yönünde koyabilecek olan herkesin, Evren Sistemi’nin ortaya çıkışından, Son Buzul Çağı bitimine kadar geçen süredeki hadiselere bakması halinde, yaşananların “Tanrı sadece O olan, Allah’nın planı” olduğunu görebilmesi mümkün olabiliyor. Bu istenilse de, istenilmesi de görülebiliyor. Yoksa: Son on bin yıldır dünyanın termostatı, başka bir deyişle iklim ayar düzeni ortalama yüzey sıcaklığını, yaklaşık 14° C’de sabitlemiştir. Bu sıcaklık, insan vücuduna olağanüs­tü derecede uygun olduğu gibi, diyelim tarım yaparak, hay­van evcilleştirerek, şehirler inşa ederek hayatımızı etkileyici bir şekilde örgütleyebilmemize de imkân tanımıştır.” deyip (13), ‘iklim ayar düzeni’ni de ‘tanrı’ yapmak; Tanrı’nın yaptığı işi ‘iklime’ yaptırmak, hiçbir şey ifade etmez, etmiyor. “Termostat” varsa, ‘yapan’ da olması gerektiği bilinebiliyor.

Yok eğer, dünya ortalama yüzey sıcaklığını sabitleyenin; dünyanın “termostatı”, başka bir deyişle, “iklim ayar düzenini yapanın; yani bu dönemde iklimi dengede kılanın’ ‘Tanrı olduğu’ kabul edilmeyecekse, verilecek cevap ne olacaktır! Ya da Halosen’de (Son Buzul Çağı sonunda) ortaya çıkan yeni yaşam ortamı (ilk çekirdek ortam) ve yeni canlı çeşitliliği (evcilleşmiş bitki ve hayvanlar); “insanoğlunun yaşamı” ve “uygarlığını başlatabilmesi için” gerekli olduğuna göre, nasıl bir ‘bilimsel akıl’ bunların kendiliğinden veya tesadüfen ortaya çıktığını iddia edebilir oluyor? Ya da kim neden, bu döneme kadar süren ve insanoğlu için uygun yaşam koşulu olmayan iklim şartlarını ortadan kaldırıp da, yaşanabilir iklim şartlarını belirlemiş, artık çok uzun sürmeyen soğuma ve ısınma şartlarını ortaya çıkarmış ve hâlen de dengede sürmesini sağlamış, hâlâ da sağlıyor?..

Batılı Beyaz’ın ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’nın, yani kendinden olmayan insanlar için ürettiği, ‘Yarı Hayvan-Yarı İnsan’ safsatalarını bir tarafa bırakırsak; bizim gibi insanın yeryüzünde görüldüğü, yaklaşık son ‘12 bin yıldır ‘iklimin dengede olduğu’ itiraz edilebilir değildir. Deniliyor ki: Biz şu anda, 10 bin yıldır iklim açısından son derece istikrarlı Halosen döneminde yaşıyoruz, buz örneklerinden elde edilen en önemli bulgu, insan uygarlığı çağı olan son  10 bin yılı boyunca küresel iklimin ve atmosferdeki sera gazlarının  (iklim, sera gazı  derişimlerinin) istikrarlı, dengeli olduğunu göstermiştir (14). İklimin “dengeye” sokulduğu bu dönem, En Sonuncu Küresel Soğuma’nın bitişi, ‘En Sonuncu Küresel Isınma’nın başlama dönemi oluyordu. “MÖ.9000 civarında, yani bundan 11 bin yıl önce başlamış olan sıcaklık artışı çarpıcı. Bu, Son Buzul Dev­rin bitişiydi... Çok hızlı (-ani) gelişmişti…Daha önce Avrasya ve Ku­zey Amerika'yı kaplamış olan 3 km kalın­lığındaki buzullar hızla (-aniden) eridi…Sonuçta geriye sa­dece, halen Grönland ve Antarktika'yı kaplayan küçük bir kısım buzul kaldı. Bu dönem Dünya’nın her tarafındaki buzulların, eşzamanlı olarak geri çekilişiydi…Bu sırada yaşam açısından en rahat coğrafyalardan birisi Levant (-Akdeniz'in doğu sahilleri, yani Ortadoğu) olmuş olsa gerek...Avrasya buzullar al­tında iken, buraları görece ılımandı.” açıklaması (15); her şeyin ‘insan için’ tasarlandığını gösteriyor. Kontrol altında dünya yaşamı” gerçeği sözkonusu olduğu için de, Ortadoğu’da, ‘İlk Çekirdek Ortam’ ortaya çıkıyordu.

Bugünlerdeki, ‘Küresel Isınma iddialarına’ malzeme olan ‘eriyen buzullar’ o dönemde, kutuplardaki bugünkü yerlerine çekiliyor,  karbondioksit oranında da değişim, bu dönemde yaşanıyordu. Yaklaşık 12 bin yıl önce (M.Ö.10 binyıl) karbondioksit miktarı aniden artıyor, çünkü,; Ortadoğu’da ilk uygarlık (medeniyet) adımlarının atılacağı devre başlıyordu. Karbondioksit artışı (Aşırı Küresel Soğuma dönemlerinin en sonuncusundan sonra örülen dengede yaşanacak Doğal Küresel Isınma), uygarlığın başlayacağı dönemde)  yaşanıyor; ‘İlk Çekirdek Ortam’ın ortaya çıktığı bu dönemdeki karbondioksit artışı sonrasında artık, atmosferdeki karbondioksit oranı değişmiyor, dengede kılınıyordu. Bu sebeple, buz örnekleri üzerinde yapılan çalışmalar atmosferdeki CO2 oranının binlerce yıldır değişmediğini ortaya koyuyor, deniliyordu (16). Bu noktada ısrarla soruyoruz: İnsanoğlunun yerküreye ayak bastığı dönem olan Son Buzul Dönemi sonunda yaşanan, “Son Küresel Isınma” tarihinden bugüne, “anormal Küresel Isınma” yaşanmadığı, kararlı (dengede) bir iklim söz konusu olduğu, ayrıca da, Halosen Dönemi başı dünyasının atmosferinin, karbondioksit derişiminin (yani yeryuvarı tarihinde yapılan bu En Sonuncu karbondioksit oranı değişiminin), insan uygarlığı ve insanın yaşam sürmesi (dünya iklimi-atmosferi için) gerekli olmasını (olması gereken olmasını) kim nasıl düşünüp yapmıştır (?) sorusunun cevabı, eğer, ‘Tanrı’ olmayacaksa ne olacaktır?

***

Ateist olarak bilinen Fred Hoyle’a göre, “Karbon temelli yaşamın gelişmesini olanaklı kılan fizik yasaları üstün bir zeka tarafından tasarlanmıştı(r).” (17).

İşte, sözkonusu bu ‘üstün zeka’ bilebilmek zor olmuyor; ‘Yaratıcı’ ve ‘Yokedici’ olan sadece ‘Tanrı’ olduğu için de, Evren Sistemi’nin ortaya çıkışından beri süregelen ‘Karbondioksit serüveni’nin, “fayda (nimet) olması” da anlaşılabilir oluyor.

Kontrol altında” dünya yaşamı gerçeği, ‘tarihi yapan’ın iklim değil, ‘Tanrı olduğu’; insanoğlunun, petrol, kömür, doğal gaz kullansa da, iklimi bozamayacağı gerçeği de oluyor..

Bu gerçeği göremeyenler ya da görmek istemeyenler, eğer arzu ederlerse, “parmak uçlarındaki Karbon atomu”ndan bile gerçeğini görebiliyor!..

Akıl nimeti” kullanılabilirse eğer…

http://www.ahmetmusaoglu.org

Yayın Tarihi
02.02.2012
Bu makale 13031 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!