Firavun ve Karun'un laneti üzerine ola DEĞİL

Evliya Çelebi bu mu?

Bu bir –klasik- yazım gibi olmayacak, koyu cehaletin anlayacağı kadar kısa yazıp, hemen yayına göndereceğim..

Konum, birkaç gün önce gazetelerde yer almış, bugün de pek çok internet –haber- sitesinde yer alıyor ama, benim haberimin olmaıs, genç bir arkadaşımızın eleştireceğim konuyu başlığa çektiği bir yazısını değerlendirmesini istemesi oldu; başlık şuydu:

 

Firavun ve Karun'un laneti üzerine ola...”

 

Bunu okuyunca, ifadenin doğru olamayacağını, haberin kaynağında nasıl geçiyor ona bak, deyip, kendim konuyla ilgili haberlere bakmayı seçtim…

O “LANET BAŞLIK”A sebebiyet veren haberlerde şu var..

Osmanlı Devleti'nin sosyal devlet anlayışını en iyi yansıtan örneklerinden biri olarak, Edirne'deki Sultan II. Beyazid Külliyesi Şifahanesi'ndeki eczanenin kapısında bulanan ve üzerinde ''beddua'' yazılı kitabe ve yazısı gösteriliyor.

15. yüzyıl sonlarında Sultan II. Beyazid tarafından dönemin sosyal devlet ve sağlık anlayışının bir yansıması olarak Edirne'de yaptırılan “Şifahane”de, 10 kişiden oluşan sazende grubunun konser,   su sesi ve güzel kokunun tedavi araçlarının başında geldiği, ayrıca, tedavinin parasız olduğu Şifahanedeki eczanede haftada iki gün şehirdeki hastalara da parasız ilaç dağıtıldığı da ifade ediliyor.. Şifahane eczanesinden ihtiyacı olmadığı halde ilaç alanlar ya da ihtiyacı fazlası ilaç isteyenler için yazılan ''beddualı'' uyarının yer aldığı kitabe için, Osmanlı Devleti'nin “insan haklarına ve adalete” verdiği önemin bir göstergesi olarak hala şifahanedeki eczanenin kapı üzerinde yer aldığı ifade edilmesi yanında, sözkonusu beddua ifadesine, Evliya Çelebi’nin, seyahatnamesinde, şu şekilde yer aldığı ifade ediliyor:

 

''...Libase, kebabe, kaküle, zencefil, emleç, kebed, murabbanın ne kadar çok dağıtıldığının hesabını Allah bilir. Ama şifa yurdunun üst eşiği üzerine vakıf tarafından (sağlıklı olan adam bu ilaçlardan bir kırat alırsa hastalanıp Firavun ve Karun'un laneti üzerine ola) diye lanet yazısı yazılmıştır. Yapan ve vakfedene Allah rahmet eyleye vesselam.''

 

Yukarıda okuduğunuz ifadeler, Evliya Çelebi’ye atfen veriliyor. Bu durumda Evliya Çelebi gibi bir Müslüman; haksızlık, yapacak biri için, “Firavun ve Karun'un laneti üzerine ola” dediği ifade ediliyor..

 

İmdi…

Osmanlı/İslam sağlık tedavisinde “konserin” öne çıkartılıp, “dini tedaviden”; -din hiç yokmuş gibi sözedilmemesi zırvası ve de Osmanlının, bugünkü “Amerikan gazı” İnsan Hakları zırvası ile de “sentezlenerek”, bugünkü nesillere yutturulması da bir tarafa… derdim şu:

 

Bir Müslüman ancak, “Allah”tan “lanet” talep edebilir. Allah’ı inkar eden zalimlerden edemez..

 

Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve bâtıla (tanrılara) iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: "Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar! Bunlar Allah'ın lânetlediği kimselerdir; Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın.” (Nisa-51-52)

 

Çünkü Asıl lanet Allah’ın, meleklerin ve inananların lanetidir (İmran-87)

Firavun ya da Karun, İslam açısından “değer ölçüsü” etmezler ki, üzerlerinden lanet okunsun…

Haliylee, Evliya Çelebi gibi bir Müslümanın, “sözedilen laneti” benimsemesi sözkonusu edilemez..

 

Bu sebeple, haberdeki “Firavun ve Karun'un laneti üzerine ola” ifadesini sorgulamak için, Edirne’deki, Sultan II. Beyazid Külliyesi Sağlık Müzesi Müdürü Enver Şengül Beyefendiyi aradım.. Kendimi tanıttıktan sonra da, ortadaki yanlışlıktan -ki merakım kasıt olup olmadığı- sözederek, o ifadeyi Evliya Çelebi’nin kullanmayacağı düşüncemi paylaştım. Kendileri  de itirazıma şaşırdılar. “Seni de sigaya çekecek Molla Kasım” ruhumuz, Trabzon’dan Edirne’ye uzanınca, kendileri de itirazıma şaşırdılar. Bir yanlışlık olup olmayacağını sordum, kendileri konuyu araştıracaklarını, ben de kendilerine, bulgularını benimle paylaşmalarını söyleyerek birbirimize veda ettik ama, ben beklemedim; bu yazıyı yazmaya karar verdim, çünkü o “lanet zırva” internet ortamına yerleşmişti bile…

 

Enver Şengül Bey, AA.’ya yaptığı açıklamada, Osmanlıca yazan kitabeyi, Türkçe'ye çevirerek, eczane bölümünün girişinde sergilediklerini ve müzeyi gezenlerin buna yoğun ilgi gösterdiklerini belirtmiş, “..hastalar israf yapmasınlar diye atalarımız eczane kapısına beddua ifadeli bir kitabe asmışlar'' diye de konuşmuştu.

 

Fakat tabii ki de, atalarımızın, “o şekilde bir beddua” yapması sözkonusu olamazdı..

Konu ile ilgili haberlerde, “Osmanlı ısrafı beddua ile önlemiş” başlıkları da atılıyordu ki, bu da cehaletin bile ötesi oluyor…

 

Ortada “kasıt” yoksa, bir yanlışlık sözkonusu olmalıydı, fakat, sözkonusu Müze’nin, 2004 yılında Avrupa Konseyi'nce, ''En iyi müze'' seçilmesi, 2007 yılında da, Avrupa'nın en köklü müzelerinin buluşmasında, ''En İyi Sunum Ödülü'' alması da “duman işaretleri” gösteriyor. Evliya Çelebi “IN” yapılınca da, Yapı Kredi Yayınları’nın, “Evliya’yı 2007’de basması”,  Bilkent Üniversitesi’nin 2010 yılında, “Evliya’lı Yemekte Tarih Araması” da, yeni trendimizi de önümüze koyuyor. Zaten de  UNESCO’nun, “2011 yılını “Evliya Çelebi yılı” ilan etmesi, “Evliya”mızdan artık “hayr” gelmeyeceğini, orijinal eseri hariç –yenilenmelerin- reforme geleceğinin “işaret taşı” oluyor..

 

Sahi… Diyanet İşleri Başkanlığı da var….

“eserlerimi yayınevlerinde sattırmayan”… 

Acaba ne derler sözkonusu “beddua”ya..

Müzede sergilenmekte olan “zırva” değiştirilmeli değil midir!!..

20-21'İNCİ ASRIN CAHİLİYETİNE..

 

Ahmet MUSAOĞLU

http://www.ahmetmusaoglu.org

Yayın Tarihi
15.02.2012
Bu makale 12332 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!