Darwin, Sosyal Darwinizm ya da BOP projesi

Yaşam -İnsanlık- tarihini açıkladığı iddia edilen ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’ aslında, “Batılı Beyaz Irkın/Dininin “insanlığın Evrim sürecinin baştacı olduğunu öngören bir “Sahte Tarihsel Kültürel Model” içeriyor. Beyaz Irkın/Dininin, “insanlığın ilerleme merdiveninde en yüksek basamak olduğu” bu basamaktan aşağıdaki “aşağı ırkların/dinlerin” seviyelerinin ise, “yükseltilmeleri!!.” ve de  “yeryüzünün bütün doğal kaynaklarını kullanmak haklarının sadece kendilerinde olması gerektiği” şeklindeki ‘inancın’ merkezinde bulunuyor. Kuram’ın, temel dayanağı ‘Doğal ayıklanma’ ilkesinin; verimli bir çevrede ancak, ‘yaşamaya en uygun türlerin yaşaması gerektiği’; çevresine ‘uyum sağlamakta zorluk çeken canlıların’, mesela da, dünkü Irak’ta ve hâlen ki ‘Arap Baharı’nın Suriye ayağında olduğu gibi,  “dayatılanı kabul etmeyenlerin”;ya değişmeleri ya da yokolmaları gerektiği” şeklindeki anlayışı da zaten bu oluyor.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” kapsamında 22 İslam ülkesinin (!) sınırlarının değişeceğini dünyaya açıklayan, Eski -2005-2009- ABD Dışişleri Bakanı Condoloeezza Rice’ın;  bugünlerde yazdığı bir makalede; ‘Suriye endişesini’ ilettiği, ABD Başkanı Barak Obama’ya; “ABD’nin Ortadoğu’yu Hoşgörü, Özgürlük ve Demokratik istikrar temeli üzerinde yeniden inşâ etme şansımızı elimizden alıp götürüyor…Suriye’yi kontrol edemezsek ve dağılırsa, Ortadoğu’da dağılır.” şeklinde akıl vermesi de, BOP projesinin ‘işletilmesi’ kapsamında yapılan itiraz oluyor.

***

Zannetmeyiniz ki de, ‘Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’ bugünlerin projesi oluyor. BOP projesinin başlangıcı 19’uncu asır oluyor. 21. yüzyılda, Fas’tan Endonezya’ya kadar ki coğrafyada yaşamakta olan ‘İslam/kültürü’nün, ‘Büyük Ortadoğu Projesikapsamında -Hoşgörü, Özgürlük ve Demokratik istikrar zırvaları temelli- “değiştirilmesi/yok edilmesi” uğraşları, Eski ABD Başkanı George Bush’un açıkladığı gibi, Yeni Haçlı Seferi’ oluyor ama; 19’uncu yüzyıl doğumlu “İlerlemeci Evrim Kuramı” gereği; Sosyal Darwinizm’ce; Afrikalıların “Maymun/Hayvan”, biz dahil Asyalıların ise, “Yarı Hayvan-Yarı İnsan” olarak kabul edilmeleri gereği oluyor. Haliyle de, 21’nci yüzyıl BOP projesinin ata’sı, 19’ncu yüzyıl doğumlu İlerlemeci Evrim Kuramı/Sosyal Darwinizmoluyor.

Anglosakson-Judea ortaklığı” üretimi bir “Tarihsel Kültürel Model” olan ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’; 19’ncu yüzyılda, “o dönemin ABD’si” olan, “İngiliz sömürgeciliğine ve Hıristiyan inanışının ihracatına” meşruiyet kazandırmış; döneminin ‘BOP projesi’ olmuştur. İçerisinde Charles Darwin’in de bulunduğu, İngiliz Savaş Gemisi Beagle ile, Güney Amerika sahillerinde yaşayan Tierra del Fuego’lu yerlilere, “din/Hıristiyanlık götürülmesi ve de hammadde kaynaklarının yağmalaması da”, yine “BOP projesi olarak yaşatılıyordu!..

***

Protestan Hıristiyan/Anglosakson İngiltere’nin Savaş Gemisi olmasına rağmen, “İlerlemeci Evrim Kuramı”nın ‘doğum yeri’ olarak ünlenen veya İngiliz Donanmasına ait ‘inceleme gemisi’ olarak da isimlendirilen Beagle isimli gemi, Güney Amerika sahillerine ilk gezisini, Robert Fıtzroy’un kaptanlığında, 1826-1830 yılları arasında yapması sonrası ikinci gezisini ise, 1831-1836 yılları arasında yapıyor, bu defa gemide; tıp okumuş ama doktor olamamış, bunun üzerine Papaz okuluna gönderilmiş, fakat orada da başarılı olamayıp papaz olamamış, kısacası, hiçbir işte dikiş tutturamamış Charles Darwin’de (1809-1882) bulunuyordu.

Beagle’nin kaptanı Fıtzroy, Darwin’in yer almadığı, Güney Amerika sahillerine yaptığı ilk seyahatinin amacı, Tierra del Fuego’lu yerli halkı uygarlaştırmaktı. Oradan edindiği “...genç vahşileri kafir ruhlarını kurtaracağı İngiltere’ye götürmeye niyetlendi. İngilizce ve Hıristiyanlığın açık gerçeklerini, okumayı, bahçıvanlığı ve basit araçları kullanmayı öğreneceklerdi...Fitzroy’a göre kabile üyeleri onlardan bildiklerini öğrenme konusunda o kadar istekli olacaklardaki kısa sürede tüm kıyı kafirlerin karanlığından İngiltere’nin aydınlığına (-Hıristiyanlığa) çıkmış olacaktı…Bu vahşileri uygarlaştırma deneyimi başarılı olabilirse ne büyük bir zafer olacaktı” (1). Bunun için de, biri 9 yaşındaki bir kız çocuğu olan ve hayvanlardan biraz ileri olarak düşündüğü, kafir ruhlarını kurtaracağı üç erkek genci yanına alıp İngiltere’ye dönmüştü (2). Bu yapılırken, bölgenin zenginliğinin yağmalanmasının yanında, insanları da acı çekiyor ama, tıpkı “21’ncü yüzyılın BOP’uile acı çeken insanlar bulunmasının öneminin olmadığı gibi (!), 19’ncu yüzyıl BOP’u ile de, Kuzey-Güney Amerikalı yerlilerin acı çekmelerinin de hiçbir önemi bulunmuyordu. Tıpkı bugünkü ‘Doğu/İslam coğrafyasındaki’ insanların ‘insan görülmemesi’ gibi, 19’uncu yüzyılın Amerikalı yerlileri de, “uygar (yani, insan)” olarak görülmüyor, ‘ya hıristiyanlaşmaları ya da yokolmalarıtercihi ile karşı karşıya bırakılıyordu. Onları, “uygarlaştırmak isteyen” ise, ‘Batılı Beyaz Adam’ın ‘inanç ahlakı’ oluyordu.

Diğer ‘uygarlaştırma’ alanı olan, İngiltere’de ki “Hırristiyanlaştırma” uğraşmalarından sonra yeniden bölgeye, ülkelerine döndürülmeleri için; Güney Amerika sahillerine ikinci kez hareket edecek olan Beagle’nin gezisi, o kadar fazla Hıristiyanlık kokuyordu ki; “Misyoner Derneğinin (-önceki seyahatte alınıp hıristiyanlaştırılıp geri götürülen) Kızılderililerin Tierra del Fuego’daki yeni yaşamları için büyük bir kargoyu taşıyacaktı...Fuegialılar edindikleri uygarlığı akrabalarına öğretmeye ön ayak olmak üzere misyoner Richard Matthews’la birlikte sonunda topraklarına geri dönmüşlerdi. Gemiciler onlarla birlikte Londra’daki Misyonerler Derneğinin bağışladığı onlarca sandık eşyayı da karaya bıraktılar.” (3). İşte, Beagle’nin, 1831-1836 yılları arasında gerçekleştirdiği bu seyahatte, İngiltere’de Hıristiyanlaştırılarak ülkelerine döndürülen gençlerin yanında, Charles Darwin de bulunuyordu. Fuegia kabilesi (Fuegialılar), Darwin’in de aralarında bulunduğu Fundemantalis Protestan Hıristiyanların deneysel kolonileri oluyordu. Sözkonusu bu dönemde Güney Amerika sahilleri de, ‘Batılı Beyaz Adam’ tarafından yağmalanıyor, bölgenin zenginlikleri Avrupa’ya, Sanayi Devrimi denilen zırvaya katkı için taşınıyor, yerli halklar köle haline getiriliyor, ‘uygarlaşmak istemeyenler de’ hunharca öldürülüyordu.

Papaz adayı olan Charles Darwin‘in de içinde bulunduğu Beagle gemisinin kaptanı Fitzroy  için; “Köleleştirilmiş Afrikalıların plantasyon sisteminde yaşamayı yeğlediklerini çünkü sahiplerinin koruması altında durumlarının daha iyi olduğunu bildiklerini iddia etti.” deniliyordu (4). İnsanların, köleliği “özgürlüğe” tercih ettiklerini iddia eden ‘ahlaksızlık’ da BOP(çu) bu anlayış oluyordu. Beagle seyahati veya benzeri seyahatler yapılıncaya kadar, Güney Amerika yerlileri gibi Galapagos hayvanları ve Asya’daki halklar da, ‘uzun yalnızlıkları’ döneminde, yani, her dönemde fundemantalist olan ‘Batılı Beyaz Adamlar’ onların kendi ülkelerine gelmeden önce, hiçbir zaman insan korkusu çekmemişlerdi. Amerika’nın yerli halkları da, ‘Avrupalı köleci vahşi beyazlar’ gelinceye kadar böylesine alçak, eşkıya sürüsü benzeri bir topluluk görmemişlerdi. Yaşattıkları insandışılık,inanç ahlakı’ olarak yaşatıldığı için de, misyonerlerin içerisinde bulunduğu Beagle’nin de; inceleme veya bilim gemisi olduğu, Darwin’in de bilimadamı olduğu iddiaları doğru olmuyor…

***

Charles Darwin’in ‘bilimadamı’; Beagle gemisinin doğabilimcisi olduğu ileri sürülse (5), masraflarını kendisinin karşılaması koşuluyla Beagle gemisinin doğa araştırmacısı görevi verildiği iddia edilse de (6), sözkonusu geminin, resmi doğabilimcisi var deniliyordu (7). Bu sebeple de, Darwin’in, Beagle’ın doğabilimcisi olduğu iddiaları yerli yerine oturmuyordu.  Darwin’in, bilimadamı olduğu iddiası için; Galapagos adalarında yaşayan hayvan ve bitkileri gözlediği, her şeyi ayrıntılı olarak not aldığı ileri sürülse de (8), “..notlarına göre bu adalar (-Galapagos) dünyadaki hiçbir adaya benzemiyorlardı.” denilse de (9), doğabilimci (bilimadamı) olduğu ileri sürülen Darwin, Galapagos’dan topladığı iddia edilen örneklerin bir düzenlenmesini bile yapmamış bulunuyordu: “Galapagos örneklerinin pek çoğunu buldukları adanın ismiyle etiketlemeyi ihmal etmişti. O sıralarda böyle yapmak için bir neden (de) görmemişti...Diğer doğabilimciler Darwin’in Galapagos bitki ve hayvanlarının eşsiz olduğunu -dünyada başka hiçbir yerde bulunmadıklarını- anlamasını sağlamışlardı.” açıklaması da (10), Darwin’in, bilimadamı olmadığı iddiamıza açıklık getirir nitelikte oluyor. Haliyle de, Darwin için ileri sürülen, “Galapagos adalarında yaptığı gözlemler O’nun büyük şöhretinin temelini oluşturan Evrim kuramının da ilk malzemesini de oluşturmuştur.” şeklindeki  iddianın da (11) kabul edilebilir yönü bulunmuyor/du.

Darwin’in, ‘Evrim Kuramı’nı ortaya koyduğu iddia edilen ünlü kitabı (Türlerin Kökeni’ni) yayınlamış olduğu (12), Evrim kuramını Darwin’e borçluyuz (13) denilmesine rağmen de, Darwin’e mal edilen ‘sözde’ bilimsel başarı, Darwin çetesinin ortaya koyduğu bir sahtekarlık oluyordu. Darwin’e ait olduğu ileri sürülen bir çalışma, Alfred Russel Wallece’in bitmiş çalışmasının önüne konularak yayınlanmış, bu işlemin, İngiltere’nin önde gelen bitki bilimcilerinden Joseph Hooker ve de yerbilimci Charles Lyell tarafından gerçekleştirilen bir “...ince düzenleme...” olduğu ifade ediliyordu (14). Charles Darwin’e ait olduğu iddia edilen bilimsel başarı (!), Darwin’in çetesinin, Dünya’yı ikna etmesi oluyor deniliyordu (15). Bir başka deyişle de, ortada bilimsel başarı yok, bir imalat sözkonusu; Charles Darwin ‘imalat hatası’ olarak ‘bilimdışı zeminde’ bulunuyor!.

Zaten de Darwin, yıllar sonra ki bir açıklamasında, kapasitesini de, kalitesini de ortaya koyuyordu. “Yıllar sonra 1876 yaşamöyküsünde -insanların özgünlüğün çoğunun bana mı yoksa Wallace’a mı mal ettiğini- pek de önemsemediğini ileri sürdü. (-Bu itiraf) Darwin’in en sadık hayranlarının bile hala kabullenmekte güçlük çektikleri bir ifade.” deniliyordu (16). “İnsan Darwin’in arkadaşlarının dolaplarını nasıl yorumlarsa yorumlasın -düzinelerce kitapta çıkarcı olmayan işbirliğinin klasik bir örneği olarak yüceltilen- ince düzenleme kesinlikle bilim tarihindeki akıllıca olaylardan biri değildi. Ama eğer Wallece, Charles’ı bu kadar cömertçe bağışlayabildiyse belki bizler de öyle yapmalıyız.”  denilmesi ise (17), insanlığın nasıl bir yalanla karşı karşıya bırakıldığını anlamamızı da kolaylaştırıyor.

***

İlerlemeci Evrim Kuramı’ iddialarının temelindeki asıl kişi,  Evrimbilimcilerce’, yani, insanoğlunu,”hayvan; yarı hayvan-yarı insan; insan” şeklinde ayrımlayanlarca’ bile inkâr edilemeyen Alfred Wallece’ oluyordu. Wallece’nın, ‘tanrı anlayışının’ farklı olması; onun bilgilerinin -ince düzenleme/ayar ile- çalınıp Darwin’e maledilmiş olmasına sebep oluyordu. Wallece için, yapılan “…ortasında insanoğlunun bulunduğu, doğa için önceden takdir edilmiş plan görüşünü benimsemesi bilimsel ününün oldukça önemli bir bölümünü yitirmesine mal oldu.” açıklaması da bu oluyordu (18). Böyle olunca da, insanlığın bir kısmının, hammadde kaynaklarının ‘çalınmasına’, inançlarının da ‘yokedilmesine’ gerekçe olarak, DarwinSosyal Darwinizm öne çıkartılıyor; bilimadamı olduğu iddiası da, ‘ideolojik mite’ duyulan ihtiyaç olarak uyduruluyordu.

Charles Darwin, Beagle yolculuğuna başlamasından önce de hasta olan biriydi: “..önce ortaya çıkmış olması olası olan...giderek kötüleyen bir hastalığın belirtileri nedeniyle de acı çekiyordu....tarihsel yönelimli doktorlar Darwin’in hastalığının doğası ve ilk kez ne zaman ortaya çıktığı konusunu hala tartışmaktadırlar...(Babası)... oğlunu tekrar gördüğünde...düşüncelerini -Neden kafa şekli çok değişmiş- şeklinde dile getir(iyordu)...” (19). Gizemli/açıklanmayan hastalığı, seyahatten geri dönmesi sonrası da sürüyor; düzenli halsizlik nöbetleri, karın ağrısı, yorgunluk hissi duyan ve kusan Darwin; bir günün sonunda eve gelmesini ve kendisini; “..eve bütünüyle enkaz halde döndüm ve bir türlü toparlanamadım. Beş para bile etmem.” şeklinde tanımlıyordu (20). Babasının kendisi için ifadesi, “Geleceğin, kendin ve ailen için yüzkarası olacaktır.” olan (21) ; Charles Darwin ve ‘İlerlemeci Evrim kuramı’ üzerinden, sözde bir ‘bilim-bilimadamlığı’ ve de insanlığın yüzkarası bir ‘Tarihsel Kültürel Model’ üretiliyordu…     

***

Bugünlerdeki “Kıyametçi/Fundemantalist Anglosakson Hıristiyanların” 19’uncu yüzyıldaki ata’larının, ‘Batılı Beyaz Adam’a ‘yazdığı’ tarihsel kültürel model olan, ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’nın (Sosyal Darwinizmin), ´ideolojik mit´ olarak ortaya çıkartılmasının sebebi ise; ‘inanç amaçlarının’ temel dayanağı olması oluyordu. Çünkü, Darwinizm, Beyaz Irkın dünyaya egemen olma isteğini haklı çıkarmak, daha aşağı ırkları (-mesela, Balkanlardaki Osmanlı ile Amerika ve Afrika yerlilerini aşağı ırk statüsünde kabul etmeleri; inançları dışındaki insanlığı) kendi alçak statülerine mahkum etmenin (-yokedilmelerinin) bir yolu olarak kullanılmış bulunuyor (22). Müslümanların ya da kendilerinden olmayan milletlerin/dinlerin, ‘aşağı ırk/din-barbar’ olarak kabul edilmesinde; Protestan papaz Malthus, Sigmund Freud, Charles Darwin, Ernest Haeckel, Friedrich Engels gibi isimlerin önemli rolü olmuş, “Yabanıl Topluluk” kavramı Karl Marx tarafından, Türkler (Müslümanlar) için kullanılmış bulunuyor (23). Müslümanlara olan bu düşmanlığın kökeni, dinsel, yani, önce Balkanların, sonrasında Anadolu’nun, sonrasında da Kudüs’ün geri alınması amaçlı olduğu için de, “Avrupa ırkçıları, Balkanlardaki Türk (Müslüman Osmanlı) hakimiyetini doğadışı, aşağı bir ırkın üstün bir ırkı fethetmesi olarak görüyor ve bu yönetimin, 19’uncu yüzyılda başarısızlığa uğramaya mahkum olmasını öngörüyordu (24). Ne yazık ki de, olan bu oluyor; Osmanlı 19-20’nci yüzyılda Balkanlardan atılıyor, sıra artık; Anadolu’dan atılmamıza, inanç merkezleri Kudüs’ün de fethedilmesine gelmiş bulunuyor. Bunun için de zaten, Fransis Fukayama’nın, “Günlerin Sonu” isimli eserinde, yaşamının sonuna gelmiş devletlerden olarak gösteriliyoruz.

Bugünlerin George Bush’larının, Tony Blair’lerinin ve Barak Obama’larının; 19’uncu yüzyıldaki atalarının ‘tarihsel külütrel modeli’ olan ‘İlerlemeci Evrim Kuramı’nın oturduğu zemin olan ‘inaç ahlakları’; ilerleme merdiveninde ‘Hıristiyan Beyaz Avrupalı’ ırk/Dininin, En son ve En yüksek basamak-ırk/Din olduğu ve yeryüzünün bütün doğal kaynaklarını kullanmak haklarının sadece kendilerinde bulunmaları gerektiği ‘inançları’, kendi dinlerinden olmayan insanlara BOP projesi” olarak yansıtılmış bulunuyor: “Protestan Hıristiyanlık insanın yararı için Tanrı tarafından inşaa edilmiş bir dünya imajını Avrupalıların doğal kaynakları evrensel bir boyutta kullanma hakları olduğunu haklı çıkarmak için kulanı(lıyor)…” (25). Bu yüzden de, 19’ncu yüzyılın “BOP projesi” olan ‘Sosyal Darwinizm’ gereği olarak ellerinden hammadde kaynakları ‘çalınan’ insanlar, aynı zamanda Hıristiyan da yapılmışlar; bir başka deyişle de, Sosyal Darwinizm, bugün ki ‘Yeni Dünya Düzeni/Küreselleşme’ denilen vahşet imparatorluğunun kurucusu vahşilerin, 19’ncu yüzyıldaki ata’ları tarafından, o dönemin ‘Yeni Dünya Düzeni’ olarak kendinden olmayan insanlara benimsetilmesinde kullanılmış bulunuyor.  19’uncu yüzyılın Köktendinci İngiliz sömürgenliği, döneminin “BOP projesi” uygulamasıyla; hem sömürmüş, hem de din ihraç etmiş bulunuyor (26)…

Dünden bugüne geldiğimizde; 19’ncu yüzyılın “Anglosakson-Judea ortaklığı” olan İngiliz İmparatorluğunun bugünkü veledi olan, “ABD vahşet imparatorluğuna” baktığımızda, ‘bugün/21. Yüzyıl’; tıpkı dün; 19’ncu yüzyıl gibi yaşatılıyor. 2000’li yılların BOP projesi gereği tüm Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki İslam ülkelerinde “Müslümanlar birbirlerini öldürüp’ ıstırap verirlerken, 19’ncu yüzyılda da, ‘Batılı Beyaz Irk/Dinden’ olmayan insanların ‘ıstırap yılları’ olmuş; “hayvan-barbar” kabul edilen insanların, dinlerinin de uygarlaştırılmaları (!) için de döneminin BOP’u kullanılmış bulunuyor. 11 Eylül 2001 hadisesi sonrasında ABD Başkanı Bush’un, İngiliz Başbakan Tony Blair’in, İtaylyan Başbakan Berlusconi’nin kanlı dudaklarından saçılan, ‘uygar olmayan Müslüman dünyası’ tanımlamalarını da hatırladığımızda; “19’uncu yüzyıl BOP’unun” bugünkü versiyonu ile karşı karşıya bırakıldığımızı anlamamız da kolaylaşabiliyor.

19 ve 20’nci yüzyılda “Amerika’yı ve Afrika’yı Hıristiyanlaştıranlar”, ‘Yeni Haçlı Seferi’ olan; ‘Üçüncü Milenyum’da uyguladıkları ‘BOP projesi’ uygulamasıyla da, ‘İslam olanı’ ‘teslim alma’ amaçlarına yaklaşmış bulunuyorlar…

***

Sözkonusu bu ‘Yeni Haçlı Seferi’nin başlangıç tarihi, 11 Eylül 2001, yani, “kendilerinin New York’taki İkiz Kuleler’i vurdukları” saldırı olsa da, alt yapısı 1990’a yılına kadar iniyor. BOP (GOP-GOKAP)’un teorik alt yapısı önce, Anglosakson Bernard Lewis’in, “Müslüman Öfkesinin Kökleri” türünden yazıları ile gün ışığına çıkıyor;  Lewis, “Bu tarihi rakip (yani, Müslümanlar) bizim Yahudi–Hıristiyan mirasımıza ve seküler değerlerimize -her ikisinin dünya ölçeğinde yayılmasına- belki irrasyonel tarzda; ama kesinlikle tarihi nitelikte bir reaksiyon göstermeye devam etmektedir.” diyordu. Bir başka şekilde söylersek de; “reaksiyon göstermeye devam eden İslam, ortadan kaldırılmalıdır” demek istiyordu. Lewis’in, bu ‘düşmanca’ çıkış noktasını, Yahudi kökenli Samuel Hantington, “Medeniyetler Çatışması” tezi ile (1993) gidebileceği yere kadar götürüyordu.

Bu dönemde, ‘İkinci Milenyum’un (1900’lü yılların) son yıllarında çıkan edebiyat eserleri de dahil, Hollywood sinemasının yaptığı büyük prodüksiyonlu filmlerin hemen hepsinde, ‘İslam’ eşittir ‘terör’ ya da ‘Ortadoğulu Müslüman teröristler’ vurgusu öne çıkartılıp; amaçlananın teorik alt yapısının hazırlanmasından sonra, ‘Üçüncü Milenyum’un başlangıç yılı olan 2001 yılı içinde; 11 Eylül 2001’de, mucizevi (!) bir biçimde yaşanan ‘İkiz Kule saldırısı’, ‘hedef düşman’ olan ‘Müslüman ve İslam olanın’ın; değiştirilmeleri ya da yokedilmeleri gerekliliğinin de gerekçesi (!) oluyordu.

Yaşanmakta olan bu “Yeni Haçlı Seferi”nin ‘Eski Haçlı Seferleri’nden farkı; “Fundemantalist Yahudilerin” de ‘saldırı ortağı’ olması oluyor. ‘Eski Haçlı Seferleri’ sadece, ‘Katolik Hıristiyanların’ yaptığı bir ‘saldırı’ iken, “Yeni Haçlı Seferi”, “Kıyametçi/Fundemantalist Anglosakson/Protestan Hıristiyanlar-Yahudi/Judea ortaklığı” olarak sürüyor. Buna rağmen de, diğer Hıristiyan mezhepleri de katkı koymakta; ister kapitalist, ister sosyalist, isterse de liberal olsun ya da hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, ‘Hıristiyan-Yahudi Batı Medeniyeti’ içindeki hemen tüm unsurların destek verdiği ‘Yeni Haçlı Seferi’ modası; ‘İslam reforme edilmeli –Müslümanların din anlayışı ya değişmeli ya da anlayışsızlık yok edilmeli - anlayışı dayatılması yaşatılıyor…

***

Yeni Haçlı Seferi’nin vurucu/saldırı gücü olan ‘BOP projesi’; Hıristiyanlar açısından, “Yeni Ahit (İnciller)”de; Yuhanna’nın Vahyi’nin 13’ncü bölümünde, Tanrı’nın Krallığı’nın gökten yeryüzüne inmesinden hemen önce Mesih’in -Yahudiler açısından Mesih, Hıristiyanlar açısından ise Tanrı İsa’nın- düşmanının -Deccal ya da Şeytan dedikleri Müslümanların ve sahte tanrı dedikleri Müslümanların tanrısının- yenik düşmesinin, yani, gökten geri dönecek Mesih (Tanrı İsa) ile, Vahiy kitabında sözü edilen Şeytan olarak tanımlanan Müslümanların (27) hesaplaşacağı ‘Son (Nihai) savaşArmegeddon’un öngörülmesinde -savaştan sonra Yahudi ve Hıristiyanlar için dünyada huzur dolu ´Altın Çağ´ın başlayacak olduğu kehanetinde- ve de Yahudiler açısından, Eski Ahit’te; Daniel’in haber verdiği ‘Günlerin Sonu’ misyonunda kökenini buluyor.

Bu inanca (!) göre, Yahudiler, Müslümanlar’a karşı ‘Armageddon Savaşı’nı kazanmadıkça, Hz. İsa tekrar yeryüzüne dönemeyecek demek oluyor. İsa’nın dönmesi için de, savaşın çıkması ve kazanılması şart demek oluyor. Bu sebeple, özellikle Protestan Hıristiyanlar ve Yahudiler, “BOP projeleri” ile, Mesih’in-Hz.İsa’nın gelişine zemin hazırlıyor ve “Dünyanın –Günlerin- Sonu” için,  misyon da üstlenmiş bulunuyorlar. ABD’li bazı yetkililerin, Allah’ın Amerika’ya dünyayı kötülerden temizleme ve ‘Tanrının Krallığı’nı kurma misyonu verdiğini düşünmeleri de (28) zaten bu oluyor. 11 Eylül 2001’de, Amerika’daki ‘İkiz Kuleleri kendilerinin vurmaları’ ve bu ‘vurgun öncesi’ binalardaki Yahudilerin zarar görmemeleri için önceden uzaklaştırılmaları da, ‘Tanrı’nın Krallığı’na ve ‘Günlerin Sonu’na giden yolun ‘açılış perdesi’ oluyor/du. Bu yüzden Protestan Hıristiyan Bernard Lewıs, bir röportajında; “11 Eylül’ün nihai savaşın (Armageddon) açılış olayı olduğundan şüphem yok.” diyordu (29). Protestan Hıristiyan bir inanç biçimi olan Evangelist mezhebine göre; Armagedon savaşı, Kudüs yakınlarındaki Magedon ovasında yapılacak bir “Deccal/Müslümanlar” savaşı olup, bu savaşın öncesinde İsrail’in, “arz-ı mevud” inancında belirtilen sınırlara kadar genişleyerek, “Büyük İsrail” olması inancı da bulunuyor. Armagedon savaşının ardından ise, ‘Hz.İsa yeryüzüne dönecek, Tanrının Krallığı kurulacaktır’ inancı bulunuyor.

***

‘Hıristiyan Siyonist’ diyebileceğimiz bu insanların, tıpkı ‘İkinci Milenyum’un -1900’li yılların- başlarında, yani, 1914 yılında; Birinci Dünya Savaşını çıkartmalarının hemen öncesinde olduğu gibi, ‘Hz. İsa’nın yeryüzüne gelmesi için’ I. Dünya Savaşı çıkartıp, ‘Katolik Hıristiyanlık dünyasını’ yıkıma uğratma örneğinde olduğu gibi; “her Yeni Milenyumun ilk çeyreği’, bu ‘beklenti’ olduğu; yine yeni bir ‘Yeni Milenyum’, yani, ‘Üçüncü Milenyum’un başlarında;  2000’li yılların ilk çeyreğinde’ olmamız sebebiyle, “Armageddon” dedikleri Müslümanlarla yapılacak ‘nihai (son) savaşın’ çıkması, haliyle de, “İsa-Mesih’in yeryüzüne inmesi”, sonrasında da ‘Tanrının Krallığını’ kurabilmeleri için; ‘BOP projesiyle’ işgallerini, zulümlerini, yokedişlerini yaşatmaları da sürdürülüyor.

İşte, “Kıyametçi/Köktendinci Anglosakson-Yahudi ortak projesi” olan BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi= GOP-GOKAP/Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin), ‘dinsel/inanç arka planı’ da, sahip olunan bu ‘yanlış inanç ahlakı’ oluyor.

BOP’un, ‘Darvimizm olduğu’ görüşümü ilk kez, 01.07.2004 tarihinde, “Darwinizm ve BOP” başlığıyla yazmıştım; tehlike gittikçe yaklaştığı; Suriye’ye dayandığı  için de, bu kez de yazıyorum. ‘İslam olan’ın ‘yokedilmesine’ paralel olarak, ‘Katolik Hıristiyanlık’ dünyasını da “yoketmekte” olan “Kıyametçi Protestan Hıristiyan/Anglosakson- Judea/Yahudi (Hıristiyan Siyonist) ortaklığı”nın; ilk başlangıcı, ‘Fransız İhtilali’ne, hatta çok daha öncesine kadar giden işbirlikleri, ‘İkinci Dünya Savaşı’ sonrası; “üstün ırk yok, üstün kültür var; bu kültür de, Hıristiyan (Haç) - Yahudi (Kippa) kültürüdür, ‘ortak düşmanımız’ ise, İslam (Hilal) kültürüdür” zeminine oturtulup, Hıristiyan mezhepleri arasındaki gelenekselleşmiş kin ve nefret de, ‘barışa’ dayandırılınca, ‘Sert Güç’ BOP ve ‘Yumuşak Güç’ AB-Sorosculuk ve de bu iki modelin sentezi olan -ilk olarak Afganistan’da uygulandığı için ‘Savaşın Afganlaşması’ olarak tanımladığım- “Akıllı Güç modeli”, yani, “Müslümanı Müslümanlar ile savaştırıp hükmetme” modellemeleriyle, “İslam/coğrafyasına” saldırıları da durmaksızın sürüyor. 19-20’nci yüzyıl BOP’u ile Balkanlardan kovulan (yok edilen) Müslümanlar, 21’inci yüzyıl BOP’u ile, bu defa, Anadolu’dan ve Ortadoğu’dan ‘öteleniyor!!

 Bu ‘Yeni Haçlı Seferi’ne, Yahudilikten gelen ‘Mesih beklentisi’ inancının bir benzeri olan, “Hz.İsa’nın yeryüzüne tekrar geleceği, Mehdi çıkacağı’” beklentilerini yaşatan bir kısım, -Ben Müslümanım diyen bazı unsurlar da -bilerek veya bilmeyerek- desteklerini sürdürüyor. 25 Mart 2004’te de, gelecek hiç de iyi görünmüyor, geleceğinize; “(Bizden) BOP’çulara müdahale etmelisiniz” başlıkla yazmıştım. Şimdi ise, daha bir ‘şiddetle’ tavsiye ediyorum…

 

http://www.ahmetmusaoglu.org

Yayın Tarihi
29.11.2012
Bu makale 12043 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!