Eskiden çocuklar için bayramın en büyük tadı akide şekeri idi. Yurdumuzun en eski şekerleme türlerinden biri olan Akide şekeri sözcüğü Arapça'daki akit (yani sözleşme) sözcüğünden gelir. Akide şekeri Osmanlı Devletinde yeniçerilerin ulufe töreninde dağıtılır; askerlerin padişaha memnuniyetini ve bağlılığını gösteren bir sözleşme yaptığı anlamına gelirdi.
Gelecek hafta şeker bayramı başlıyor. Hafta içinde bayramın bizdeki adı üzerine başlatılan tartışmalar da sürüp gidiyor. Bu bayrama dünyanın değişik yerlerindeki Müslümanlar farklı isimler de veriyorlar. Araplar İyd el-Fıtır" diyorlar. Ramazanın bitimiyle birlikte yapılan ilk sabah kahvaltısından, yani ‘Oruç Açma’ kelimesinden alıyor adını. Malezya, Endonezya gibi ülkelerin de kendi dillerinde bu anlama gelen bir ismi var bu bayramın. Bu tartışmalar bir yana, ben bugün sizlere çocukluğumun bayramlarının olmazsa olmazlarından olan akide şekerinden bahsetmek istiyorum.

AKİDE ŞEKERİ
Günümüzde pek çok çeşit şeker çeşidi bulunsa da on yedinci yüzyılın sonlarından bu yana yurdumuzda sevilerek yenen ve geleneksel damak tadımızı yüzyıllardır sembolize eden esas tat, şekerlemelerin baş tacı ‘Akide Şekeri’dir. Kendine özgü tadı, kokusu ve damaklarda bıraktığı uzun süreli lezzetiyle bu bayram ziyaretinde içi fındık dolu bir akide şekerini şöyle bir ağzımızda şöyle bir eritsek fena mı olur? Akide şekeri dilinizin üstünde yavaş yavaş erirken önce dışı erir ve sonra içindeki susamlara ve fındığa ulaşırsınız.
Akide, aslında şeker ve su karışımı bir şeker ama, işlenmesi ve üretilmesi çok ciddi ustalık istiyor. "Akide" kelimesi bağlılık, yapışma anlamındaymış. Devlet adamlarına sunulan bu şeker yeniçerilerin bağlılığını gösterdiği için zamanla "akide şekeri" olarak anılmaya başlanmış.

ŞEKERCİ DÜKKANLARI
Daha düne kadar Antalya Kalekapısı’ndaki çarşıda bir dizi şekerci dükkanı vardı. Bugün ise orada yalnızca Şekerci Sıtkı’nın dükkanı ile Yenigün Şekercisi kaldı. Eskiden Ramazan ayına girilmeden önce hareketlenen bu şekerciler, özellikle bayrama birkaç hafta kala üretimlerini hızlandırırlardı. Bayram günlerinde kavanozlarda ışıl ışıl parlayan tarçınlı, fındıklı, susamlı, limonlu, ananaslı, güllü, çilekli, portakallı akide şekerlerinin renkleri, Kalekapısı’ndaki şekerci dükkânlarını bir renk cümbüşüne çevirirdi. Biz çocuklar kavanozlar içinde rengarenk şekerlerin büyüsüne kapılırdık. O yaşlarda, küçük ve güzel şeylerden mutlu olmayı öğrettiler bize bu şekerler. Akide şekerinin içindeki fındığa bir an önce ulaşmak için dişlerimizle kırmaya çalışırdık. Az mı ağrıdı dişlerimiz bu yüzden.
Şekerci dükkanlarının başka bir semtlerde imalathane dedikleri yerleri vardı. Burada akide şekeri pişiren iki usta elle tutulacak kıvama gelen sıcak şekeri karşılıklı çekerek uzatır; kalınca bir urgan şekline getirirlerdi. Sonra da özel makaslarla keserek bunları akide şekeri dediğimiz şekle sokarlardı. Şimdi teknoloji gelişti. Bu işi makineler yapıyor. Fakat eskiden olduğu kadar tüketim olmadığından üretim de, artık eskisi kadar değil. Çünkü yeni nesil akide şekerini pek bilmiyor. Çünkü akide şekeri son 20-25 yıl içinde çukulatanın gölgesinde kaldı. Bayramlarda misafirlere çukulata ikram etmek daha uygun görülüyor.
BAĞLILIK ANLAMINDA
Ansiklopedilere bakınca, akide şekeri ile ilgi değişik anlatımlara rastlamak mümkün. Buna göre “Eskiden, kelle şekeri olarak bilinen son derece iyi kalitedeki şekerler havanda dövülüp, odun ateşinde, bakır kazanlarda eritilip, pişirilirmiş. Soğuma sırasındaysa şeker ağdasına gülsuyu, bergamot, portakal, limon, çilek gibi meyve usareleri, tarçın, gül, nane gibi aromalar ile fındık, susam gibi kuruyemişler katılarak çeşitli tat ve görünümlerde akide şekeri imal edilirmiş. Ayrıca Akide şekeri 17. yüzyıldan beri bilinen ve sarayda yeniçerilerin maaş almasından önce dağıtılan bir tatlıymış. Yeniçeriler eğer şekerleri geri göndermezlerse akidelerine (bağlılıklarına) devam ettiklerini, eğer geri gönderirlerse padişahtan veya maaşlarından memnun olmayarak akidelerinin bozulduğunu sembolik olarak belli ederlermiş.”
Başka bir kaynağa göre ise; “Osmanlı Devletinde Ulufe Günü diye bir gün vardı. Acemi ocağı mensuplarına kimi saray ve devlet görevlilerine üç ayda bir verilen maaşın dağıtım günü. Ulufe günü yeniçerilere maaşları dağıtılır ve sarayda çorba, pilav ve zerde’den oluşan bir yemek verilirmiş. Yeniçeriler bir şeye küskün oldukları zaman çorba içmezlermiş. Bu yolla anlaşılırmış ki bir sorun var. Bir sorun olmadığı zaman, yeniçeriler sadrazam ve divanı hümayun üyelerine tabaklar içinde şekerler sunarlarmış. Askerin durumdan memnun olduğu ve artık ayaklanma olmayacağı anlamına gelen bu tören iki tarafı da rahatlattığı için bu törendeki verilen şekere ‘akid’ denmiş. Yani yeniçeriler, yenilen yemeklerden de, verilen ücretlerden de memnun olduğunu böyle dile getirirlermiş. Bu şekerlerin anlamı da buymuş. Zamanla bu şekere bağlılık anlamına gelen ‘akide şekeri’ adı verilmiş. Sonra da yaşamımıza klasik bir şekerleme çeşidi olarak girmiş.”
Bu gelenek, akide şekerini uzun yıllar halk arasında dirlik, düzen ve huzurun simgesi yaptı. Daha sonraları akide şekeri mevlit geleneğimize de girdi. Mevlit sonrasında mevlit şekeriyle birlikte akide şekeri de sunulur oldu. Bayramlar yine bayram.Ne var ki akide şekerini, bugünlerde bilen pek kalmadı. Bu bayram evlerimize çukulata yerine akide satın şekeri alıp, misafirlerinizle birlikte onu dilinizin üstünde yavaş yavaş eritirken içindeki susamlara ve fındığa ulaşmaya ne dersiniz?
Akide şekeri tadında bir Ramazan Bayramı geçirmeniz dileği ile.