Kocamın Sevgilisi Kitabı Üzerine

“Ölüm bir insanın son çare olarak düşündüğü bir kaçıştı, güçsüzlüktü. Güçlü olmak zorundaydım. Arkamda bırakamayacağım, onca şey varken kaçmak olmazdı.”

Elif Yıldırım

Günümüz metropollerinde yaşayan, eğitimli, gelir düzeyi yüksek kadınların, yaşam alanı genişlerken, modernlik anlayışı da dar bir çerçeveye sıkıştırılmaktadır. Cinsel taciz ve tecavüzle kadın bedeni üzerinde tahakküm kuran zihniyetin hedefi, kadını ikinci sınıf insan yerine koymak, mülk edinmesini engellemek, yoksunluğa mahkum etmek ve salt cinsel obje görevi edinmesini sağlamaktır; asli görevinin sadece doğurmak olduğu, ucuz işçi, ücretsiz kölelik dışında yaşam alanı bırakmamaktır.

Bu bağlamda; gerçekleri söyleyip, düşüncelerini ifade ettikçe yalnızlaşan; yazdıkça kendini onaran bir yazar Elif Yıldırım. 12 Eylül 1980′ de yapılan Askeri Darbe, legal ve illegal örgütlenmenin üzerinden tanklarını geçirip, binlerce insanın yaşamını hasat ettikten sonra kadınlar, tüm eşitsizliklerle mücadele edebilmek için kendi bedenlerini ortaya koydular; muhalif eleştirilerin çoğunu “Kadın Kimliği” üzerinden yaptılar. İyi eğitim almış, günün orta sınıf ve entelektüel kadınlarının başlattığı bu hareketin itici gücü, Avrupa kaynaklı feminist düşüncelerin yansıması ile oldu; batı dillerini konuşabilen, okuyan Türkiyeli kadınların kültür dünyasına etkileri de yadsınamazdı. Yeni kuşak yazarlardan Elif Yıldırım’ın, günümüzdeki muhalif kadın hareketinin içinde yer aldığını/alacağını ikinci romanında fark ediyoruz.

Elif Yıldırım, mutsuzluk/ihanet karşısında alınan tavır ve duruşu bu ikinci romanında cesurca yazıya dökmektedir. ‘’Kaçmak cesareti olmayanların altına saklandığı bir örtü diye düşünüyorum. Bazen ne yapacağını bilmez hale gelirsin, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmediğin bir durum vardır ortada. Kendi kendinle konuşursun hatta küçücük bir karınca bile dile gelir. kaçmak hayatı boyunca kendine fazla anlamlar yükleyen birinin aslında hayatında yapmak istediği hiçbir şeyi yapamamış olmasıdır. Bu gerçekleri gördükçe acı çekmesi ve sanırım kendinden kaçması.’’ Kaçmayı reddeden yazar, kitabında her sınıftan ve kültürden kadınların ayakta kalma mücadelesini anlatmaktadır.

Kitabın giriş bölümündeki karınca metaforu dikkatli okurun gözünden kaçmayacaktır. Kendi ağırlığının onlarca katı yükü kaldırabilen karıncalar, günümüz kadının hayat karşısındaki gücünü yansıtmaktadır. Aldatılan kadınlar sadece eşleri, arkadaşları, sırdaşları tarafından ihanete uğramamaktadır. Devlet bazen bir eşi, evladı da kadının elinden alabilir; tecavüze uğrayan bir çocuğun travma yüklü küçük bedenini hiçe sayabilir. Kadınlar ve karıncalar bu yüzden benzer birbirlerine; kendi ağırlıklarının onlarca katı yükü şikayet etmeden taşıyabilirler.

Roman, kadınların iyi niyet taşları ile döşediği yolun nasıl yağmalandığını sorgularken, sevginin de bir nostalji olduğunu her sayfasında duyumsatmaktadır. Elif Yıldırım’ın çizdiği bir Türkiye fotoğrafıdır aslında ve satır araları dikkatli okunduğunda, kadınların sisteme başkaldırısı gerçeği de görülecektir. Sistemin kadına yüklediği işçi anne rolünü oynarken, ihanete uğramanın sorgulamasını eminim okur da kendi içinde yapacaktır.

Yayın Tarihi
12.12.2017
Bu makale 2441 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!