Göğüs Kafesi Türkçede, kalbi koruyan kemikleri anlatır.
Neden kafes...!? Sorusunun cevabı; kalbin isteklerinin, göğün yüzünden evrene açılan eşiklerden çıkmaya , sonsuzluğa uçmaya hazır oluşun benzerliginin bilincindekiler için zor değil.
Kalp, yücelme istekleriyle dolup da, özgürlüğün sınırlarına hareket edip gelişemezse;
İstekler, Kaf dağına ulaşamayan masala döner.
Bu yüzden çocuklukta, hiç değilse dünya kadar kanat açabilecek hareket alanı olmalı insanın.
Bu sebep, yetişkin dünyasinin tutsak eden maddi hesap kitap nesnelerinden bağımsız; özü olan, dogada özgür olabilmeli çocuklar...

Kalp, uçamayan kanatları taşıyan umutsuzluga dönmesin diyedir, kaf dağının ardını arayan kuşun, küllerinden yeniden-yeniden doğabilirligi.
Sebepsiz değildir, göğün kaf dağının uzerinde esen rüzgara;
Kalbi koruyan kemiklerin ise kafese benzetilişi.
İnsanın hayatı, bir özgürleşme yücelisi değilse ; ve yazısı, bu özgürlüğü anlatan bir masal, hikaye ya da destan degilse ancak bir "hiç" tir hepsi, hepsi.
Kalbi saklayan kemikleri göğü anlatan kafese benzetişi gibi;
Kalbi taşıyan bedeni saklayan evini de, göğe özlemi bir süreliğine hapseden kaf dağına benzer şekilde kurup, dillendirmistir; eşsiz doğa öykunmeli Türkçemiz.
Türkmen - Yörüğün "yurt " diye tanımladığı, Gök kubbe biçimli topag evi, kuşun kanatlanisini hapseden ğögü anlatir biçimdedir, tıpkı kuş kafesi gibi.
Türk felsefesindeki "Uç boy kültür" felsefesinin ardılıdır bu biçimlenis ve dillendiriş...
Felsefik bir dünya insanı olma yaşam biçimidir, "Uç boy" hareketli yaşamı.
Ta ki, yüreğin doğada ozgurlesme isteklerini çoktan unutmuş, yatıklıgı seçmiş yaşamların ördüğü duvarlarla tüm yönlerden kesildigi bu günlere dek sürer bu boy hareket sistemi.
Yörük deyip geçerek, bu gun müzelerde, salonlarda yeniden anlamaya çalistigimiz, "Bizlikten" başkası degildir o felsefe.
Terketmeyi de göze alamadığımız bu anlayışın, yasamsallasmasinda; hiç bir form, hiç bir ad, hiç bir hareket sebepsiz değildir.
İkiyi dengeleyen üç üzerinden yucelis uçusunun özgürlügü benzeri; özgürlüğe umudun masal edildiği kaf dağlarından vazgecisle yiten dengeyi arariz yeniden.

İnsan şimdiki kadar sırça saray kırığı bir bencileyin değil; su gibi, ışık gibi , hava gibi aktığı yerin formunu alan bir ruhtur o varoluş halinde örnegin...
Ruh; uçup Kut alamasa da, masala ya da umuda yatar, baharda yeniden kanatlanana dek.
Toy'lar buna göredir..
Üretim buna göre
Doğaya uyar, ol cümle hayat...
Doğada ne varsa o' dur hissediş- düşünüş...
Ondan gayri her hal, bütünün ruhundaki dengeyi bozandır.
Beton gibi,
Köşeli formlar gibi,
Kırılgan , ürkek, korkak ruhlar gibi...
Doğada hafta basi, yıl başı yoktur.
Güneşi Nar bereketinde umut eden sabırla;
Tan'ı başlangıç belleyip
An eden ,

Tan harından, narlanip bereketlenmek uzere dengelenen , düzenlenen özgürleşmeye akış vardır...
Kışınız sabırla geçsin, Yayınız umutla gerilsin; bereketlensin, yeni yılınız Nardoganla hareketlenip, doğsun- dolsun..