Yeni Türkiye Masalı.

Cumhurbaşkanı (RTE) Belediye başkanı olduğu yıllarda bir konuşmasında,''bir gün gelecek laik değil ümmetçilik baki kalacak, herkes bizim yaptıklarımızı içine sindirecek, herkes haddini bilecek'' demişti. Şimdi bu sözlerin hayata geçirilmesi nasılda ayan beyan yapılıyor ve kimse sesini çıkaramıyor. Başbakan Davutoğlu ''herkes bulunduğu yeri iyi bilsin'' derken kimseden ses yok, yapamıyor korkuyor sesini duyuramıyor konuşamıyor. Bugün iktidar konuşamayan bir toplumda nasıl olur da demokrasinin varlığından söz eder anlamak mümkün değil. Yeni Türkiye derken, siz önce demokrasinin özde saygınlığını koruyacaksınız,iki ayrı düşman sınıf yaratmadan insanca yaşamın adı olacak ortada,40 milyona yakın insan açlık yoksulluk sınırında yaşarken,hala demokrasinin varlığından ve kalkınmışlıktan söz etmek siyasetin dürüstlüğüne sığmıyor bana göre.

Bugüne kadar bütün Cumhurbaşkanları Çankaya köşkünde görev yaparken, neden bu kadar para harcayarak yoksul bir ülkede bu saltanat gösterilir.Onca ağacın yeşilliğin yerle bir edilip sınırsız bir harcamayla böyle bir sarayın yapılmasına gerek var mıydı?,  üstelik bugüne kadar onca Başbakan cumhurbaşkanı gelip geçti bu ülkede,ama nedense AKP döneminde tüm saraylar tarihi saygınlığının yok edilerek çalışma ofisi adıyla yerle bir edildi bunu anlamak mümkün değil.Dolma bahçenin bana göre tarihi saygınlığı böylesine kullanılmamalıydı,Atatürk'ün adının hatırasının var olduğu her yerde bu acının yaşanmamasını isterdim.Tarih bunun zamanını ve adını şimdi nasıl yazacak bilemiyorum.Yeni Türkiye'de Atatürk ve onun devrimleri mirası olan akıl ve bilim,sanat ve sanatçıya saygı,cumhuriyet ve çağdaş demokrasi,insan hak ve ifade özgürlükleri,inanç saygınlığının bilimsel paylaşımı,tüm aydınlık değerler yer alacak mı acaba?. Yoksa Osmanlıca dayatmasıyla çağdaş cumhuriyet İslam cumhuriyeti mi adını alacak.Düşünen, yazan, konuşan, bilim adamı, sanatçı, gazeteci, yazmaktan korkarak sesini çıkarmayıp bulunduğu yerde oturup kalacak mı?.Bugün 365 ceza evinde 156 bin 195 hükümlü suçlu suçsuz yatıyor.Yargının bağımsızlığının olup olmadığının tartışıldığı bir ülke Türkiye,148 bin erkek,5 bin 500 kadın,2053 çocuk mahkum var.Dünyada 76 milyon nüfusa sahip bir başka ülkede bu kadar insan cezaevlerinde kalmıyor.

Bu ülkede ''Hırsızlık,soygun,ve tecavüz'' suçların fazlalığını teşkil ediyor,AKP döneminde 100 den fazla cezaevi yapıldı.Yeni Türkiye Modeli diye yapılmak istenen senaryonun içinde insan özgürlüklerinin hayatının değeri acaba nerede duracak merak ediyorum.Bugün tüm medyaya hakim bir iktidar anlayışı,toplumun gerçeklerle buluşması saklanacak mı yeni Türkiye'de.Yeni Türkiye'de,kitaba 'bomba' deyip, yazarı hapse atılacak mı?,ders kitaplarından Atatürk silinecek mi?,İnternet yasaklanacak ,anayasal protesto hakkı hepten yasaklanacak mı?, konuşma diyerek biber gazı sıkılıp insanlar kör bırakılacak mı? vatandaş polis korkusuyla yatıp sabaha kadar uyumayacak ve sonrasında haklıda olsa yargıya duyduğu kuşku devam edecek mi?. ve 12 yıldır narkoz lanmış uyuyan vatandaş hala uyumaya devam edecek mi?,daha burada yazamadığım tüm gerçeklerin adı bunlar bana göre.Yoksa yeni Türkiye'de tüm bunların aksine her şeyin daha şeffaf olacağı,ve demokrasinin gerçek adının çağdaş bir demokrasi olarak yaşanması mıdır.Kendi kendime sorduğumda bunun böyle olmayacağını biliyorum,ama acaba gerçekten bir gün yanılan ben olur mu yum diyede düşünmekten kendimi alamıyorum,fakat her şeye rağmen gelecekten umutlu olmadığım içimde saklı kalıyor.

Alev Alatlı gibi düşünenlerin sırf bir ödül adına hak etmeyenlere kadın haliyle önünde eğilip ''sizin yaptıklarınız bir Rönesans''demesini düşündükçe,bu ülkede ben gelecekte asıl Rönesans'ın yaşanacağını düşünemiyorum artık.Bu ülkede kendilerine sanatçıyım diyenler,yaptıkları soytarılıkları sanat diye millete yutturuyorlar,ama benim hala uyuyan cahil fukara halkım bunun farkında bile değil.Korkularım Türkiye'nin 1950 sonrasını yaşaması,bunu Adnan Menderes yaptı DP iktidarı döneminde,sanata sanatçıya her türlü bilimsel değerler yer yoktu DP iktidarı döneminde.Anayasanın dilini Türkçeden Osmanlıcaya çevirdiler,Din sömürüsü başladı.Türkçe ezan yerine yeniden Arapça ezan getirildi.İlkokullarda din dersi zorunlu kılındı.1951'de halk evleri ve halk odaları kapatıldı.Daha sonra sıra Köy Enstitülerine gelecekti. ABD'ye yaranıp NATO'ya girebilmek için,dünyanın bir ucunda Kuzey-Güney Kore arasındaki savaşa asker göndermek oldu.Peki bunu yaptığı için Türkiye ne kazandı acaba?,  Şimdi geçmiş yılların yanlış tutarsız politikalarının,deneyimsiz siyasetçilerin yarattıkları travmayı bu ülke hala atlatamadı.Şimdi dahada zor bir dönemin içinde Türkiye,üstelik Fransa'nın 14'louis mantığının yerleştirilmeye çalışıldığı bir sistemin içine,yani otokrat bir düzene doğru sürüklenen bir ülke gerçeği ile yüz yüze kalmış Türkiye.

Otokratlar yani İmparator,iç politikada olduğu gibi dışta da bütün yetkileri kendi elinde toplamak ister.Bunu yaparken asla eleştirilmek istemezler buna kızarlar,tek söz hakkı onlarda olmalı ve onlar sadece karar vermeli her konuda,ne sanatçı,ne bilim adamı ve ne de yazar çizer düşünen bir aydın konuşmamalı sadece imparator kral konuşmalı.Ama bir cumhuriyet ülkesinde böyle bir anlayışın demokrasiye ne kadar zarar vereceğini,üstelik uluslararası ülke saygınlığının ne kadar gerilerde kalacağı onun umurumda bile olmayacaktır,sadece kendi anlayışındaki bir yaratılmış sistemin her dönem var olması yaşaması istediği budur. Şimdi benim asıl korktuğum diğer bir konuda şudur.İmparator ısrarla mevcut Anayasayı değiştirmek için her yolu deneyecektir,ama istediği olmadığı Anayasayı değiştirmek için mecliste gereken çoğunluğu sağlayamadığı zaman,tıpkı 1851'de Fransa'da olduğu gibi yasama meclisini dağıtarak yeni bir anayasa ile kendi zaferini ilan ederse,işte bu durum Türkiye için gerçekten felaket olur, bu ülke bu sonu kaldıramaz sivil darbenin adı bu kalır.Yeni Türkiye modeli bana göre tıpkı Fransa'daki bu gelişmeleri gösteriyor bana göre.İmparator yeni Türkiye'de çok güçlü olacak,gücünü kendi halkına ve uluslararası alanda kanıtlamak için, her türlü yerli yersiz anlamsız gerilimler yaratıp olmadık maceralara girecek.En tehlikelisi de ülkeyi savaşa bile sürüklemekten kaçınmayacak.Hatta daha da ileri giderek kendisine biat eden milletvekillerine '' siz çok güçlüsünüz bir gün bu ülkede hilafeti bile geri getirebilirsiniz''diyerek onların üzerindeki etkin gücünün nerede olduğunu görmeye çalışacaktır.Bunu Adnan menderes yapmadı mı?.Üniversite öğretim üyelerine ''kara cübbeliler'' demedi mi?.1958'de Balıkesir'de yaptığı bir konuşmada  ''ben bu orduyu yedek subaylarla da idare ederim'' ayrıca vekillere dönerek '' bu ülkede odunu koysam mebus olur'' diyerek nasıl bir dönemin yerleştirilmeye çalışıldığının adını koymuyor muydu?

Bugünün mebusları o dönemden farklı mı acaba diye düşünmeye gerek var mı dersiniz.Menderes döneminde kurulan bir '' Tahkikat komisyonu'' vardı,bugün Anayasa mahkemesi ya da yargıtay kararlarını o dönemde bu komisyon saklı gizli yürütüyordu,ancak DP'nin baskıcı yönetimi hayatları kararmış üniversite öğrencilerini sokaklara döktü,bu ayaklanmalar menderes'in ve partisinin sonunu getiriyordu.Otokratlar yani imparatorlar, bir gün kendi sonlarını kendilerinin hazırladıklarının farkına vardıklarında geriye dönemeyecekler, ve belki de kendi yarattıkları resme baktıklarında.Kendi ülkesine ne kadar zarar verdiklerinin acısını bile yaşamaya zamanları kalmayacak kim bilir.Otokrat bir kişilik,kendilerini olağanüstü tek adam olarak görürler,farklı bir kişilikleri yani (NKB) darında olduklarına inandıkları için,başkalarının da kendilerini öyle görmesini beklerler.Bu nedenle de,en çok kendilerine ''Koşulsuzca biat'' edenlerle ve kendilerine eş düzeyde olduklarını düşündükleri sayılı kişiyle yakınlık kurabilirler.Özveriyi hep başkalarından beklerler,çünkü onlar uğruna her şeyin yapılacağı insanlardır.Ama kişilik bazında böyle bir düşünceye sahip birinin tüm toplumun hakimiyetini elinde tutarsa,ve bir gün toplum önünde gücünü kaybetmeye başlarsa ayıplarını,yanlışlarını,başarısızlıklarını açığa çıkarınca yani gücünü kaybedince.Tarihte nice örneklerini gördüğümüz vahim sonuçları yaşamak mümkün,işte bu noktada asıl travmayı yaşayacak olan bu toplum olmayacak mı?.

Kendilerini olağanüstü kişi yada kişiler olarak gören anlayış,her zaman kendisine ''koşulsuzca biat''edenlerin yanında kendisini güvende hisseder, yaratılmış korku toplumunda kısır tepkiler bile etkilemez onları,güç her zaman ondadır ve her zaman galip gelmeye alışmış olmanın verdiği hazla istediğini yapmaktan geri kalmaz.Kendisini her zaman '' haklı,hak sahibi'' ve '' ayrıcalıklı'' gördüğü için her konuda sistemin içinde dediğini yapacaktır.Yasal ve etik olmayan davranışların sorumluluğunu da üstlenmez,eleştiriyi kabul etmeyerek, salt kendi çıkarlarını kendisi gibi düşünenlerin yanında olmaya gayret gösterir.Her ilişkide,kendini beğenmiş bir tutum davranış içine girer,kendisinin vazgeçilmez olduğuna inanır.Böyle bir anlayışa teslim olmuş bir toplumun yaşayacakları sonda olmak bilinmezliklerin adıdır bana göre.

Türkiye hızla bu bilinmezliklerin içine sürükleniyor.Siyasi zihniyeti toplum sorgulama yetkisinden uzaksa,siz o ülkede ne sanat, ne eğitim, ne bilim nede çağdaş değerlerin varlığından söz edemezsiniz.Türkiye hızla içine sürüklendiği siyasetin karanlığına teslim olmaya devam ederse,bu yıkımın askeri darbelerin yarattığı acı sondan daha vahimini yaşayacaktır.Yeni Türkiye masalında ben tüm çağdaş değerlerin,insan hak ve özgürlüklerinin,akıl ve bilim değerlerinin,yazan düşünen konuşan bilim insanlarının,gerçek anlamda toplumu bilgilendirmek için var olan özgür basın temsilcileri ve gazetecilerin,Atatürk ve Türk kimliğinin kalıcı yansımalarını göreceğimi sanmıyorum.Bugün dünyaya mesaj verenler ''Türkiye'de basım özgürlüğü var'' diyor.Ama aynı anda Diyarbakır da Hollandalı bir gazeteci görevini yapıyor diye göz altına alınıyor.Türkiye'de gazeteciler hapse atılıyor,Basın özgürlüğü bunun neresinde acaba?.

Toplum kendisini yönetenleri sorgulama hakkına sahip değil,ama bunu yapacak olan gazetecileri ise bu anlayış içeri tıkıyor bunun adına nasıl demokrasi var diyebilirsiniz?.Yandaş medya olarak belirlenen bir taraf var,medyanın görevi taraflı olmak değil tarafsız olmaktır.Basın özgür tarafsız başkalarından emir almadığı sürece o ülkede demokrasi özgürdür.Ama Başbakan Davut oğlu '' toplumun zihinlerini değiştireceğiz,herkes durduğu yeri bilecek'' diyor.Yani (RTE) daha önce dediği gibi '' herkes aklını başına alsın'' demek.İşte yaratılmak istenen asıl kaos bu değil mi?.Bütün yapılmak istenen yaklaşan 2015 yılı seçimleri,öyle sanıyorum ki bu seçimler bir yerde Türkiye'nin geleceğini de tayin edecek.İktidar malum zihniyet seçimi kazanmak adına her türlü bedeli vermekten geri kalmayacak. AYM'nin aldığı karar ise burada hayli tartışılmalı bana göre.Mecliste sadece üç partinin olması ve toplumun tümünün sesinin yansıtılmaması, olmayan demokrasiye nasıl yazılır bunu çok merak ediyorum.Yeni Türkiye masalında yaşanacakları şimdiden görüyor olmak üzüyor beni.Dilerim yanılan ben olurum ama gelecekten hiçte umudum yok.Yazmayı düşündüklerimi toplumla paylaşmak adına yazmaktan bile korkuyor olmak ne kötü.Tanrı Türkü korusun.Ne mutlu Türküm Diyene...

Yayın Tarihi
14.03.2015
Bu makale 757 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Güzel ülkemde yaşanan her şey masal, nereye sürüklendiğimizin cahil cühela halk farkında değil.birinin sultan olma hayaliyle tüm cağdaş değerlerimiz yok ediliyor ama kimse bunun farkında değil.Yeni bir Türkiye değil son osmanlı bunu göreceğiz kaygı duymaktayım ama bu kimin umurunda.Hoca ne kadar gerçekleri yazsa da bu kimin umurunda.

D.Kalender 08.12.2016

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!