Bir roman ya da araştırma kitabından senaryosu yapılan ve sinemaya aktarılan filmleri incelemek bende bir alışkanlık haline gelmiştir. İncelemelerimde hep şunu gördüm: Ya senaryo olması gerektiği gibi uyarlanmamış ya da yönetmen senaryoya müdahalede bulunmuştur. İkisinde de amaç, gişe hasılatının iyi olması; yani ticari kaygı. Çünkü günümüz sinemasında gişe hasılatı belirlemektedir filmin kalitesini. Bu nedenle sanatın pek önemi yoktur yapımcı için. Önemli olan filmin getireceği paradır.
Vizyonda bir film var: Fetih 1453. Birçok televizyon kanalında reklamı yapıldı, fragmanları gösterildi. Tarih konusuna hayli ilgi duyan memleket insanım da merakla bekledi filmi. Film gelmeden senaryo benzerliği gösteren Ocak 2012 basım tarihli Feridun M. Emecan’ın Fetih ve Kıyamet 1453 kitabı Timaş Yayınları arasında üçüncü baskısını yaparken Okay Tiryakioğlu’nun Kuşatma 1453 kitabı aynı yayınevince baskı sayısını on dörde çıkardı. Bu kitabın ilk basım tarihi Mayıs 2009. Kitapların baskı sayıları yüksele dursun, biz filmimize dönelim.
Film 16 Şubatta vizyona girdi. Ben iki gün sonra izlemeye gidebildim. 12.30 seansında bilet bulamadığım için, 15.30 seansında, kenardaki bir oturakta yer bulabildim.
Filme ilgi büyüktü.
Filmin başlamasıyla Aksoy Filmcilik simgesi haline getirilen yürüyen filler görüntüsü hayli yapmacıktı. Montajlanmış görüntü ise tam bir komedi.
Metro Golden Mayer film şirketinden esinlenmiş olacaklar ki, sonları öyle olmasın.
Görüntü Yönetmeni Mirsad Herovic’in gözlerinden kaçmış, deyip geçelim.
Çoğumuzun merak ettiği film, İstanbul’un alınış gerçeğini sergileyecekti. Üstelik sinemamızın bugüne kadar yapılan en pahalı yapımı olarak.
160 dakikadan oluşan film, iki bölümlük gibi. İlk bölüme tam fiyasko demek, yerinde olacaktır. Montajların bu kadar başarısız, rollerin bu kadar yapmacık olması, beklenmeyen bir durumdu.
Film boyunca Fatih Sultan Mehmet karakterini üstlenen Devrim Evin’in başarısızlığını Ulubatlı Hasan karakterini canlandıran İbrahim Çelikkol’un başarısı örtmektedir. Çelikkol, Cesur Yürek filminin Mel Gibson’ı sanki.
Dram, romantik, savaş üçgeninde ilerleyen kareler, her ne hikmetse, 1995 yapımı İngilizlerin İskoçlar üzerinde egemenliğini konu edinen 177 dakikalık Cesur Yürek filmini gözlerimizin önünden geçiriyordu. Belki de İbrahim Çevikkol’un başarısı Mel Gibson gibi unutulmazlar arasına girme çabasındandı.
Filmde, İslami düşüncenin ön planda tutulması, Hz. Muhammed’in “Konstantiniye elbet bir gün fetih olacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, Onun askerleri ne güzel askerlerdir.” sözüne odaklanması, Osmanlının ümmetçi gerçeğinin bir yansımasıdır.
Herkesin milliyetçi bir öz beklerken, öne ümmetçilik anlayışın çıkması da yadırganmamalıdır. Çünkü Osmanlı kan bağına dayalı bir toplum değil, ümmetçi bir toplumdu.
Kuşatma 1453 filmi, tarihi birçok noktaya ışık tutmaktan uzak düşmektedir.
Hıristiyanlıkta Katoliklerin Ortodokslarla mücadele nedeni, fetih sırasında kendi aralarındaki anlaşmazlıkları, Ortodoksların bu anlaşmazlık nedeniyle Osmanlı ordusuna direniş göstermemeleri fethin gerçekleşmesinde asıl neden olmuştur. Gelin görün ki; bu gerçeklik kuş bakışı verilmiş, fetih sonucu ilahi bir güce dayandırılmıştır. Dahası; tarihsel olarak Haliç’e gemilerin karadan yürütülmesinin ne kadar doğru olduğu tartışma konusu iken, filmde yürütülen gemilerin ne amaçla Haliç’e indirildiğine de pek ışık tutulamamıştır.
Özellikle Fatih Sultan Mehmet ile Akşemsettin’in buluşma anlarındaki yapmacıklık, bu karşılaşmadaki jeneriklerin başarısızlığı, filmin genelinde kostüm-karakter uyumsuzluğu, tarihi bir gerçekliğin olumsuz yansıtılması yönünden hayli düşündürücü olmuştur.
Efektlerle çok oynanmasına karşın, kimi savaş görüntülerinin dışında başarılı bir görüntü de elde edilememiştir.
Tüm bunlar bir yana, Fatih karakterinin sıradanlığı hayli dikkat çekicidir. Osmanlı hanedanlarının özel eğitimden geçmiş olmaları, otoriter duruşları, bilgi birikimleri, birçok alandaki deneyimleri duruşlarına büyük etki etmiştir.
Gelin görün ki; Fatih karakterini canlandıran oyuncumuzun duruşuna bu özelliklerin yansıtılması unutulmuştur..
Mustafa Altıoklar’ın 1996 yapımı İstanbul Kanatlarımın Altında filmindeki IV. Murat karakterini canlandıran Burak Sergen gibi aktörleri arar olduk. Ya Muhteşem Yüzyıl dizindeki Sultan Süleyman’ı canlandıran Halit Ergenç’in başarısı...
Sermayenin sanatı metalaştırdığı günümüzde, metalaştırma oltasına takılan ilk alan sinema sanatı olmuştur. Artık sanat değil, sanat dışı görünümlerdir alkış alan.
Romantizm ve tarihin maceraya dönüştürüldüğü, sanatın üstünün çizildiği Fetih 1453 filmi, buna en güzel örnek olmuştur.
Yapımcı Faruk Aksoy’un sanat anlayışı Recep İvedik karakteriyle özdeşleşmiş gibi.
Filmle ilgili olumlu söylenebilecek tek şey, bilgisayar tekniğiyle düzenlenmiş kimi savaş sahneleri.
Metraj 160 dakikalık olunca ve maliyet 17 milyon Doları bulunca; 1982 yapımı 180 dakikalık En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Orijinal Senaryo olmak üzere 4 dalda OSCAR ödüllü Gandhi filmi geldi aklıma. Hani o denli uzun metrajlı olup da hiç bitmesini istemediğimiz o muhteşem film.
Fetih 1453 filminin ara ışıkları yanarken bir genç kızımızın “Anne, babam uyumuş mu?” sözleri, eleştirimizin özeti olsun.
Fetih filmi bir kıyamet kopardı.
Hayırlı işler!