Ülkemizin çığ gibi büyüyen iç ve dış sorunları boğazımızı sıkıp nefes almamızı zorlaştırırken, siyaset arenasında her fırsatta boy göstererek uzun uzun ahkâm kesen ve -hangi görüşten olduklarını geçtim- önünü dahi doğru-dürüst göremeyen pek çok siyaset figürünün iç karartıcı durumu bana (mealen) şu satırları hatırlatıyor:
“Tuhaftır hâl-i âlem, bilen söyler bilmeyen söyler,
Söyleyenler doğrusun bilmez, bilenler doğrusun söylemez.”
Gerçekten şaşırmamak elde değil; Ülkemiz için yaşamsal önem taşıyan ve bir an önce toplumsal mutabakat düzeyinde önlemler almayı gerektiren sorunlar sanki hiç yokmuşçasına, CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu kamuda çalışan kadınların görevlerini yaparken baş örtüsü takabilmelerini mümkün kılacağını umduğu bir yasa önerisini TBMM Başkanlığına sundu. İktidar Partisi de konunun yasal değil, anayasal bazda çözümlenmesinden yana olduğunu belirterek tartışmayı alevlendirdi ve böylece baş örtüsü (türban),milletçe yeniden en önemli meselemiz oluverdi. Korkarım bu tartışma seçimlere kadar devam edecek ve kadının baş örtüsü ile etek boyu, sandığa giden seçmenin büyük çoğunluğunun kafasında çok önemli bir ülke sorunu olma özelliğini koruyacaktır.
Oysa herkes biliyor veya bilmesi gerekiyor ki, “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” 1982 Anayasası’nın 174. Maddesinde belirtilen inkılap kanunları (devrim yasaları) arasında ve anayasal güvence altındadır. Ancak, bu kanunda yer alan bazı hükümler zamanla uygulamadan fiilen kalkmış olup, hem mahkemeler hem de yönetsel merciler, halk üzerinde baskı yaratmaktan çekinerek, bu yasaya dayalı kararlar almaktan uzak durmaktadırlar. Sonuç olarak, bu ülkede insanlar diledikleri gibi giyinebilmektedir; sadece memurların ve üniformalı kadınların ilgili tüzük ve yönetmelikler gereği kıyafet zorunluluğu var ise de, bunlar da büyük ölçüde aşılmış veya yönetmelikler bazında çözümlenebilir hâle getirilmiştir. Nitekim kadın asker ve polisler de artık üniformalarını baş örtüsüyle birlikte taşıyabilmektedirler. Özetlemek gerekirse, bu gün Türkiye’nin gündeminde “baş örtüsü sorunu” yoktur.
Şimdi yeniden başa dönersek:
- Ülkemizin Güneydoğusunda bir terör devleti kurmak için başta ABD olmak üzere, AB ülkeleri ve Rusya el-ele vermişken,
- Rusya-Ukrayna savaşını bahane eden ABD Dedeağaç’ta Türkiye’nin adeta burnunun dibinde üslenip, çok büyük yığınak yaparken ve başta Lozan olmak üzere, uluslararası antlaşmalarda temel koşul olan silahlanma yasağına rağmen, Ege Denizi’nde Türkiye’ye yakın tüm adaları, hem de en son teknoloji ürünü ağır silâhlar ve savaş uçaklarıyla donatan, ABD ve AB ülkeleri tarafından beslenip desteklenerek kışkırtılan Yunanistan, gözümüzün içine bakarak savaş naraları atarken,
- Ekonomik kriz halkın büyük çoğunluğunu tokluk sınırının altında yaşamak zorunda bırakmışken;
Siyaset arenasında iktidar partisi ile ana muhalefet partisinin ve onların periferinde kümelenen siyaset bilgiçlerinin “kadınlar nasıl giyinmeli” konusunu hâlâ sorun olarak ülke gündeminin en tepesinde tutmaya israrla devam etmelerine doğrusu hiçbir makul anlam yükleyemiyorum. Hele ana muhalefet partisi bu politikasıyla iktidar partisi seçmeninden oy koparmayı umuyorsa, bu aymazlığın başımıza neler getirebileceğini düşünmek bile istemiyorum.