PROFESYONEL

Türban konusu gündemle beraber beni de sardı...

Bugüne kadar köşemde siyasete ve siyasi konulara girmemeye çalıştım. Ama, son bir haftadır hangi haber kanalını açsam, hangi gazeteyi okusam gündemin şeref konuğu hep “türban”... Eh! Düşünce ve ifade hürriyetine sığınarak bu sefer bende bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Uzun süredir ibretle izliyorum, bu tartışmaya kimler katılmadı ki? Hele, Cemil İpekçi beyefendinin, cinsel tercihlerini de ortaya koyarak bu konuyu tartışması, toplumda cinsel kimliğe yönelik hoşgörüsüzlüğü “türban” konusundaki hoş görü eksikliği ile özdeşleştirerek, insan hak ve hürriyetlerine uzanan serzenişlerde bulunması, beni iyice düşündürdü.

 

Ortalık iyice karışmış görünüyor, bu sorunun nerelere varacağını, ne sonuçlar doğuracağını kestirmek zor. Şimdi benim de yapacağım gibi herkes kendine ve duruşuna göre birşeyler söylüyor. Ben öncelikle yanlış ve tehlikeli gördüğüm söylem ve gelişmelere değineceğim; Dikkat ettiyseniz hep “türban” diyorum... Bu konuyu dayatanların, destek alanlarını genişletmek ve şaşırtmaca için kullandıkları “başörtüsü”ne değinmiyorum. Zira başörtüsünün dini ve toplumsal geleneklerimiz içindeki yeri bambaşka. Tüm kadınlarımızın çeşitli nedenlerle kullandıkları başörtüsü nün, yaşam alanımızın her kademesinde çıkarmaksızın kulanılması ve kapanma vasıtası olması gibi bir özelliği yok. Olsaydı, zaten türbana ne gerek vardı. Bu tartışmanın merkezindeki hanımlar türban yerine, annelerimizin ve eşlerimizinde gerektiğinde kullandıkları baş örtüsünü kullanırlar, bizde olsa olsa baş örtüsünün her yerde takılıp takılamıyacağını tartışırdık. Aydın kesimlerin bu konuyu daha net bir biçimde kamu oyuna aktarmaları ve taraftar arttırmak, akılları karıştırmak için özellikle ortaya atılan bu özdeşleştirme gayretine engel olmaları gerekir.

 

Bir diğer tehlikeli gelişme, ülkenin çok daha önemli sorunları dururken, gündemin “türban” konusuyla gereğinden fazla meşgul edilmesi ve bu nedenle ihmal edilen çok daha önemli sorunların, ileride daha da büyüyerek karşımıza çıkması olasılığı. İş işten geçerse, içine düşeceğimiz bunalım ne “türban” ne de kullanılacak hak ve hürriyetler bırakır...

 

Hadi tartışıyoruz, bari gerçekten adil ve demokratik bir biçimde tartışıp, en kısa sürede ve gerçekten sağlıklı bir çözüm için çaba harcasak!!!

 

Bir tarafta sayın Başbakan,”türban bir siyasi simge olsa ne olur?” diyerek, işin boyutlarını daha da tehlikeli ve kaygan bir zemine çekerken; bu tutumunu eleştiren ve kendisini uyaran kişilere “siz de kim oluyorsunuz! Oturun oturduğunuz yerde” diyerek, fikir hürriyeti tanınan tek makam kendisiymiş gibi otokrat bir tavır sergileyebiliyor....Diğer taraftan, AKP Anayasa Komisyonu üyesi Sn.Tuna, öğrenim özgürlüğü kılıfına sokularak Üniversitelere yönelik gelişen, bu dayatmanın; Üniversite ile sınırlı kalmayacağını ve asıl hedefin üniversite değil tüm kamusal alanlar olduğunu söyleyip, AKP nin gerçek niyetini ortaya koyabiliyor...Daha da vahimi, “türban”ı savunan kesim; bir tarafta, “insan hakları”, “kıyafet özgürlüğü”, “inanç özgürlüğü” gibi demokratik kavramlara sığınarak bu konuyu Anayasaya taşımak isterken; diğer tarafta, konu başkalarının özgürlüğüne geldiğinde, sığındıkları demokrasiye sırt çevirebilmeleri.

 

Demokrasinin temel unsuru olan “kuvvetler ayrılığı” prensibini hiçe sayıp, yargıya karşı tedbirler aradıklarını ve yargı kararlarına uymaya mecbur olmadıklarını açıkça belirtmeleri. Bir taraftan “konu sadece “türban” değil, kıyafet özgürlüğü” derken; diğer taraftanda “bu haktan herkes yararlanır ve birileri bikini, burka ve nazi üniformasıyla Üniversitelere ve kamusal alanlara girmek isterse ne yaparız?” korkusuna kapılmaları. Eğer kıyafet özgürlüğü diyerek ve demokratik hakları savunarak bu konuyu dayatıyorsanız, o zaman başka kişilerin de bu haklarını kendi inanç ve anlayışları çerçevesinde kullanmalarına tahammül edeceksiniz... Yok tahammül edemiyecekseniz ve “dışarda ne isterlerse yapsınlar, buraları farklı ve kendi iç kuralları olan yerler, kıyafetlerine dikkat etmek zorundalar” diyecekseniz, o zaman “türban” dayatmasından vaz geçeceksiniz....

 

“Ne yâr dan, ne ser den!” mantığı ile adaleti sağlayamazsınız; toplumun sadece bir kesimini içeren ve hukukun eşitlik prensibine aykırı bir düzenlemeyi de Anayasaya taşıyamazsınız...

 

Sonuç olarak, gündemi gereğinden fazla meşgul edip, herkesi yoran “türban” meselesinin çözümünü YÖK ve Üniversite yönetimlerine bırakıp, toplumu daha fazla germeden, ülkenin daha önemli sorunlarına eğilme vakti çoktan geldi... Bizden hatırlatması....

 

Sevgiyle kalın....

Yayın Tarihi
29.01.2008
Bu makale 8853 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!