Özlem

           Geçen gün bir arkadaşım “Maskesiz, insanlara sürtündüğümün bile farkında olmadan, kaldırımlarda amaçsızca yürümeyi özledim.” dedi. Şu bir yılı aşkın sürede, daha önce farkında bile olmadığımız o kadar çok şeyi özledik ki daha önceleri bunları özleyeceğimiz söylense güler geçerdik. Bunun üzerine, “Özlem” sözcüğünün kendi düştü aklıma ve neleri ne kadar özleyebileceğimizi düşünürken, aşağıdaki özlem anlamı çıktı ortaya. Özleneni siz koyun yerine. Buyurunuz.

          O devasa anlamın içini boşaltıvermek gibi, doğrudan ‘Özledim!’ demek. Oysa, o bir tek sözcüğün içine çoğu zaman yılları, yalnız yaşanan sıkıntıları, hiç yansıtılmamış dertleri, hastalıkları, umutsuzlukları, en gerekli zamanlarda ulaşılamayan yardımları, şarkıları türküleri, gece yarıları uykuların anlamsızca bölünmesini ve herkesin kendince ötekine susamışlığını barındırır bu tek ve özel sözcük. 

         Arada yollar ve yıllar varsa, ne zamanı ne de mekânı her istenen an birleştirmek mümkün değilse; olanca ağırlığıyla, kendiliğinden ve en olmadık anlarda gelir oturur insanın göğsüne o ağrı. İlla ki sonuçlanacağı biliniyorsa, bu tür ağrının bir çözümü vardır mutlaka; tam doyurmasa da saatlerce sesini dinlemek, donup kalmış görüntülerini izlemek, onu anımsatan bir çiçeği koklamak ya da ne bileyim beraberce dillendirdiğiniz bir şarkıyı türküyü mırıldanmak gibi. Çocukken muzu çok severdim ben (kim bilir ne zaman tadına bakmışsam), ama her zaman alamazdık. Rahmetli babaannem bir elma keşfetmişti tadı muzu andıran, ondan alırdı bana, bayıla bayıla yerdim “Aynı muz gibi!” diyerek, tam tatmin etmezdi ama söndürürdü birazcık, onun gibi işte. Ama bu olağanüstü isteğin/ağrının/ağırlığın tatmin edilmesi pek de mümkün olmayan farklı iki durumu daha var ne yazık ki; bir eski türkünün bir çırpıda tanımlayıverdiği gibi “Ölüm Allah’ın emri de, şu ayrılık olmayaydı…”. Ölümün buyurduğu/dayattığı ayrılık, ilk başta acı bir direnç ve kabullenmezlikle içimize otursa da zamanla alışıp olağan saymaya başladığımız, yaşamın doğal bir sonucu olarak (her ne kadar ironik olsa da) ve gittikçe sıradanlaşarak hayatımızdaki yerini alıyor ve sevdiğimiz sevmediğimiz onca uğraşın sonucunda özlem çizgisi bir süre sonra asgari düzeyinde kalıyor. Diğer türü ise, daha acılı bir süreç yaratarak, zamanın küllendirmesine izin vermek bir yana onu yangına dökülen benzine döndürüyor. Belki de çocukluğunuzdan beri birlikte olduğunuz insanlar (siz de öyle tabii ki), sevdikleriniz, saydıklarınız, o ilk tanıdığınız andan yavaş yavaş uzaklaşarak başkalaşıyorlar ve bir süre sonra o içten sevdiğiniz insanların bambaşka kişiliklere dönüştüğünü anlayıveriyorsunuz. Bunun tam olarak ne zaman olduğunu kavramak mümkün değil tabii ki; ama asıl acı veren, sevdiğiniz, değer verdiğiniz, sesiyle, nefesiyle, kanıyla canıyla her zaman yanınızda olan bu varlığın bilinmeyen bir geçmişte kalan ve bir daha asla sizinle olamayacak haline özlem duymaya başlamanız. Ölüm katı bir gerçek ve kabullenmesi daha kolay bir emrivaki, ama diğeri? Bir doğrunun uzayda, iki ayrı yönde gittikçe uzaklaşması gibidir öteki tür özlem. Başlangıç noktasındaki haliyle sevmişsinizdir ve o gittikçe başkalaşırken, siz de farkında olmadan o noktadan uzaklaşarak başka biri olmuşsunuzdur. Yaşamın gürültüsünden kopamadığınız için, karşılıklı oturup çözemediğiniz ve bir kenara attığınız her sorun, çizgilerinizi ters yönde uzatmıştır sürekli. Sonunda ulaştığınız yerde nefeslenmek için durup baktığınızda, o çok uzaktaki insan, tanıyamadığınız bir yabancı gibidir artık. Yüzü, gözü, sesi fiziksel olarak aynıdır; ama duruşu, bakışı, sözleri bir başkası gibidir. Ama o yabancının gözünden bakarsanız, uzaklaşan sizsinizdir aynı zamanda. Hepiniz bilirsiniz hani, "doğru"nun çarpıcı tanımlarındandır; iki kişi karşılıklı durmaktadır ve aynı noktayı tarif etmekle birlikte her ikisi de kendisinin doğruyu diğerinin yanlışı savunduğunu söylemektedir, biri "sağda" der öteki "solda", oysa her ikisi de doğruyu söylemektedir, yalnızca baktıkları yer farklıdır.

           Şimdi, baktığım yerden herkesin "doğru"yu söylüyor olabildiğine inanıyorum artık, tek bir doğru anlamın herkesin taa içine kadar işlediğini de görebiliyorum "özlem"in yani. Dile getirildiğinde yaşanan yığınla şeyi heder ediveren, bir anlık tüketici sözcük, anlam olarak durduğu sürece içinde dünyaları barındıran o devasa kavram. Giderilmesi tam olarak mümkün olmayan, oluşmasına neden olan olayların asla yok edilemeyeceği; bir kez doğunca hiç ölmeden içimizde bir yerlerde bizimle birlikte yaşlanan, bir organımız gibi, bizden başka bir biz gibi her an kendini hissettiren bir duygu "özlem". Sarılarak, öperek, ağlayarak, gözlerinin içine dalıp gülümseyerek, küfrederek, küserek de ifade edilebilecek; gökkuşağı gibi rengarenk, çeşit çeşit halleri barındıran bir duygu. Ölenler duyamasa da belki de biraz öfkeyle onlara da serzenişte bulunulabilecek bir garip hal. Ama asla, bir çırpıda "Özledim!" diyerek boşluğa bırakılamayacak en yoğun birikim özlem. 

            Yine de güzel şey özlemek. Özlenenin barındırdığı değer kadar tatlı ve ağır; hayalkırıklığının boşluğu gibi devasa ve katlanılmaz. Tekrar eskisi gibi olacaksa, geri dönecekse, gittiği yerde huzurluysa; özleyin doya doya...

Yayın Tarihi
07.05.2021
Bu makale 715 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!