GERONTOLOJİK BAKIŞ

“Hararet sacda değil nardadır”

Çevrenin etkisi altında ezilen yaşlılara çevreyi değiştirebileceği beceri ve yetenekler kazandıran bir imkân var mıdır? Ben bunun anlamsız olduğunu, asıl sorunun böyle bir soruyu sorma gereği duyulmasında yer aldığını düşünüyorum. İnsanın çevreyi değiştirebileceği yeni bir bilgi değil. İnsan, binlerce yıldan beri yaşadığı çevreyi değiştirmekle meşguldür. Aslında yaptığı başka bir iş yoktur. Ne yaparsa yapsın, yaptıkları hep çevreyi değiştirir. Hem sosyal çevreyi, hem fiziksel çevreyi!

Hiçbir şey yapmadığına inanıldığı yaşam döneminde bile insan çevresini değiştirir. Dünyaya yeni gelen her çocuk ailesini değiştirir ve ölen her insan da aynı şeyi yapar. Ne doğmak, ne de ölmek için hiçbir şey yapmamış olan insanın çevreyi değiştirebilecek gücünden şüphe duymaya gerek var mıdır?

İnsan çevresini nasıl değiştirir? İki nokta arasındaki yaşamında öğrenerek önce  kendisi değişir, sonra çevresini değiştirir. Bu yüzden bazıları öğrenenlerden rahatsızlık duymuştur. Çevrenin aynı kalmasını isteyenlerin bunu başarması mümkün değilse de değişimi yavaşlatabilirler. Fakat elinde olmayan, doğarken beraberinde getirdiği öğrenme yeteneği insana nefes aldığı sürece refakat eder. İnsan öğrenmeden yapamayan, öğrenmeyi engelleyemeyen bir varlıktır.

Öğrenmeyi zaten engelleyemiyorsa, okula ne gerek var diye de sorabiliriz. Öğrenmenin tarzları, türleri var. Deneme-yanılma günlük hayatta kullandığımızın farkında olmadığımız bir öğrenme türüdür. Bunu bilimde bilinçli olarak uygulayınca “bilim insanı” derler. Bilim insanı da sonuçta insan olduğu için bir insanın yapabileceğinden fazlasını yapamaz. Sadece yaptığını sistematik şekilde yaparak bilgi üretir. Bilim insanı olmadan da bilgi üretiriz. Buna bilgi yerine tecrübe deriz. Her tecrübe bir bilgi üretiminin sonucudur. Tecrübeleriyle yoğrulan insanın bundan ders aldığını söyleyebiliriz, ama akıllandığını söylemek ise oldukça iddialı bir görüştür.

Demek ki insan yaşlılık döneminde de öğrenebilir. Öğrenme bir ihtiyaç olduğu için, yaşlıların öğrenme ihtiyacının karşılanmaması onları görmezlikten gelmek, değer vermemek demektir. Fakat bu bilince erişmek için de toplum olarak öğrenmek gerekir. Toplumun öğrenmesi bireyin öğrenmesine bağlı olduğu için - çünkü toplum bireylerden oluşuyor – o zaman yapılacak şey bellidir:  İnsana  ömür boyu  öğrenme olanağının yaratılması  ve bu    olanaktan faydalanmasının sağlanması. Türkiye’de bu olanak yaşlılar için 2016 yılında açtığım 60+Tazlenme Üniversitesi ile sağlandı. Binlerce yaşlımız bundan faydalandı.

Alman filozof Kant “Akıl hiçbir şeye bakamaz ve duyular hiçbir şey düşünemez, ama akıl ve duyular birleşince ortaya bilgi çıkar” diyor. Dolayısıyla öğrenme yeteneğimiz  iki unsura bağlı: Canlı beyin ve dış sinyalleri algılayabilen canlı duyu sistemi. Sadece ölüler öğrenemez, sadece ölüler bilgi üretemez. Yaşlıları öğrenme olanaklarının yaratılmaması onları yaşayan ölü haline getirir. 60+Tazelenme Üniversitesi yaşlılığı canlandırmıştır.

Öğrenme ve gelişme arasındaki bağlantıların herkes farkındadır. Ama gelişimin canlı ve cansız özellikleri içeren çok katmanlı bir sistemin kapsamında gerçekleştiğinin farkında olanların sayısı gerçekten çok değildir. “Akıllı telefon” ile öğrendiğine inananların çoğunluğu meydana getirdiği bir toplumda, öğrenenlerin azaldığının farkında değilsek, o zaman gelecekten o kadar emin olamayız. “Aklın” insanda olduğunu (telefonda değil!) yeni nesillere daha iyi anlatmamız lazım. Böyle buyuruyor Gerontoloji. Biz sadece onun bilgisinin bir elçisiyiz…

Yayın Tarihi
26.05.2022
Bu makale 791 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!