Yüce Divanlık Bir İktidar

          Milletvekilliği yaptığım dönemde birinci önceliğim; halkın hakkını kimseye yedirmemekti. Bu nedenle, Mehmet Cengiz firmasına bedava (parasız, meccanen, bonus olarak) verilen Oymapınar Barajı için dört yıl mücadele ettim.

          Olayı kısaca özetlemek gerekirse; Konya/Seydişehir’de kurulu bulunan ve Türkiye’nin ilk ve tek Alüminyum Fabrikası olan bu fabrika; değerinin çok altında bir bedelle (305 milyon dolar) Mehmet Cengiz’e satıldı. Bununla birlikte, fabrikanın elektriğini sağlayacağı gerekçesiyle, Oymapınar Barajı bedava verildi.

           O tarihlerde, fabrikada yetkili bulunan TES-İŞ sendikası, özelleştirmenin iptali için Danıştay’da dava açtı. Danıştay 305 milyon dolarlık bir bedel karşılığında 2 milyar dolar değerindeki barajın hediye olarak verilmesini yasaya aykırı buldu ve iptal kararı verdi.

           Bunun üzerine yapılacak işlem; öncelikle baraja derhal el koyarak suyun getirdiği elektrik bedellerinin iptalin kesinleştiği andan itibaren milletin cebine akmasını sağlamak ve arkasından barajın değerini takdir ederek yeniden özelleştirme ihalesine çıkarmak olmalıydı. Ya da eğer Mehmet Cengiz firması; bu yeni durumda Seydişehir Alüminyum Fabrikasını almaktan vazgeçtiğini bildirirse; parasını geri verip, hem Seydişehir Alüminyum Fabrikasını hem de Oymapınar Barajını ayrı, ayrı ihaleye çıkarmaktı.

           Ancak iktidar; halkın çıkarını değil kendi adamını korumayı seçti.

           Mehmet Cengiz’i korumak için bir yasa çıkardı: herhangi bir özelleştirme için Mahkemeler tarafından verilen iptal kararlarının, geçen zamana ve koşullara göre; uygulanmasının mümkün olup olmadığına Bakanlar Kurulu karar verecekti...

           Böyle bir yasanın olabileceğini sınav kâğıdına Hukuk Fakültesinin ikinci sınıfındaki bir öğrenci yazsa; “hukuk mantığı bulunmadığı” gerekçesiyle Fakülteyi bitirmesi mümkün olmayabilirdi.

           Çünkü bu yasa; Anayasamızın, devlet güçlerinin bireyleri ezmemesi için getirdiği “kuvvetler ayrılığı sistemi”ne taban tabana zıttı. Buna göre Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri birbirinden ayrı, birbirini denetleyen, ancak bir bütünlük içinde çalışan güçlerdir. Her üç erk de aynı kaynaktan yetki alır: kayıtsız şartsaz millete ait olan egemenlik gücüdür bu…

           Bu nedenle, 550 kişilik TBMM’nin çıkardığı yasaların, 17 üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi tarafından iptalini her defasında milli egemenliğe aykırı bulan kafaların söyledikleri, salakça bir iddia olup bu söylemle halkımızı da ahmak yerine koymuşlardır.

           Neyse, gelelim esas konuya; Mehmet Cengiz firmasını kollamak için çıkarılan bu yasa CHP’nin Anayasa Mahkemesinde açtığı dava sonucunda iptal edildi. Böylece Oymapınar için iki yüksek mahkeme kararı oluştu. Bu iptalden sonra yapılması zorunlu olan hukuksal yol neydi?

           Yukarıda dördüncü paragrafta anlattığımız işlemlerin yapılmasıydı!

           Ancak, o da ne?

           Hiçbir şey yokmuş gibi Oymapınar Barajının jeneratörlerine akan su, milletin değil, Mehmet Cengiz’in cebine akmaya devam etti. Milletvekili olarak bunun Anayasanın; 138. Maddesine aykırı olduğunu haykırdım. Önergeler verdim. Bu maddenin özellikle “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmünün ihlal edildiğine ilişkin kıyameti kopardım…

           Bu kez AKP iktidarı, TBMM’ne ikinci bir yasa tasarısıyla “özelleştirmelerde ihaleyi kazanan firmaya yer tesliminden itibaren beş yıl geçmiş ise artık buna ilişkin mahkeme kararları uygulanmaz” hükmünü getirdi. TBMM’de bütün muhalefetimize rağmen bu yasa kabul edildi.

           Bütün bu tartışmalar sırasında yedi yıl süre geçmişti ve hâlâ Mehmet Cengiz Oymapınar Barajından gelen elektrik gelirini cebine atmaya devam ediyordu. Bu miktar; verdiğim bir soru önergesine Maliye Bakanının verdiği cevaba göre yedi yüz milyon lirayı geçmişti. Yani eski parayla bir katrilyon liraya yakın elektrik satmıştı Mehmet Cengiz! Bu nedenle sevinç içinde “Milletin anasını belledik şimdi!” diye bağırıyordu.

           Bu yeni yasa için de CHP olarak Anayasa Mahkemesine dava açtık. Anayasa Mahkemesi davamızı kabul ederek bu yeni yasayı da iptal etti. Bu iptal kararından sonra devletin ne yapması gerekiyordu? Yukarıda dördüncü paragrafta yazdığımız şekilde davranması gerekiyordu.

           Mehmet Cengiz firması; hakkında bir Danıştay, iki adet Anayasa Mahkemesi kararı olan Oymapınar Barajı’nı halen işletmeye devam ediyor. İktidarın hiçbir organı; ne Maliye Bakanı ne Enerji Bakanı, ne Başbakan ne de Cumhurbaşkanı bu hukuksuzluğa bu adaletsizliğe, bu soyguna dur demedi, demiyor.

            Böylece yedi yıldır görev yapan bütün bakanlar kurulu üyelerinin ve bugünkü Cumhurbaşkanının; Anayasayı ihlal suçundan dolayı yargılanmasını gündeme getirecektir. Çünkü Yargı Kararlarını uygulamamak, Anayasayı fiilen askıya almak demektir; bu da bana göre Anayasayı İhlal suçunu oluşturur. Her ne kadar Türk Ceza Kanununun 309. Maddesi; “Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar”  diyerek “cebir ve şiddeti temel unsur olarak kabul etmiş ise de bu suçun iktidarda olmayanlar tarafından işlenmesi halinde söz konusudur. İktidarda olanların cebir ve şiddet kullanmalarına gerek yoktur.          On sekiz yaşından küçük çocukların Anayasayı İhlalden yargılandığı ülkemizde (*) tüm silahlı kuvvetleri ve polis örgütünü emir ve komutasında tutanların Anayasayı ihlali halinde “silahsız ve cebirsiz şekilde” suçu işledikleri sonucuna mı varılacaktır?

           Sanıyorum, önümüzdeki yıllarda en çok tartışılacak konulardan birisi bu olacaktır…

(*)T.C.YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ E. 2011/9258 K. 2011/28684

T. 17.11.2011 • ANAYASANIN TAMAMINI VEYA BİR KISMINI BOZMA

/DEĞİŞTİRME VEYA KALDIRMAYA CEBREN TEŞEBBÜS ETMEK SUÇU

( Hükümlünün Suç Tarihinde 18 Yaşından Küçük Olduğu – İnfazın En

 Lehe Olan 647 S.K. Hükümleri Gereğince Yerine Getirileceği)•

ÖRGÜTÜN FAALİYETİ ÇERÇEVESİNDE İŞLENEN SUÇ

 ( Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Tamamını veya Bir

Kısmını Bozma ve Değiştirme veya Kaldırmaya Cebren Teşebbüs

Etmek Suçunun Hükümlüsünün Suç Tarihinde 18 Yaşından Küçük Olduğu – 3713 S.K. Md.17/1’in Uygulanamayacağı)…

Yayın Tarihi
22.10.2015
Bu makale 1137 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!