Yörüklük "söyle- geç" anlatımlardan çok daha derin ve özelliklidir..
yörük çadırlarındaki "evren yansıması" simgesel izlerini okuyanlar bilir bunu ancak.
Gene, ancak o simgesel düzlemi okuyabilenler yörüklüğün, Türk topluluklarının yeni nesillerine "yeryüzü yücelişi" kazandırma eğitim felsefesinin izlerini de görür.
Şöyleki;
Yörük çadırlarının kuzey yönünde " TÖR " köşesi denen bir bölüm vardır.
Bir tür saygınlık köşesi. Ancak "Kudret " sahibi olunca oturulabilen karşılığıdır Tör kelimesi.
Tor ya da tör, "torun" bu kökten türemedir.
Kudret, yüceliş gösterenlerin edinebildiği bir özelliktir. Öyle soyut biçimde değil. Bildiğimiz somut dünyada en yüce dağlar, en ıssız ormanlar , göğün yedi kat ötesine topluluk yararına ( ve ama başka canlara önceliklede kendine zarar verdirmeden) gidip-dönülen bir yücelişle yolculukla kazanılır tör hakedişi.
Işte o köşeye oturan "TÖRÜK"dür.
Türk'ün, dünyanın saygın köşelerini haketmişlik kudreti oradan gelmiş olmalıdır.
Bu gün malzeme ve şekli değişse ilk halinden farklı olsa da , yörük çadırları bu simgesel nesne ve izleri içinde bulundurur.
Ancak özellikle bundan 20 yıl öncesine kadar Toroslarda yaşayagelen "topağ ev" lerdi asıl bu felsefenin tam yansıması.
Türk düşüncesinde göğün kubbe biçiminde olduğu anlayışıyla en eski mimarisinden bu güne yansımış bu biçim, topağ üy(ev)'de de evreni simgelerken, ortadaki direk göğe uzanan hayat ağacını, dibindeki ocak-ateş evrenin merkezi güneşi simgeler; tepedeki açıklıktan yeni nesiller gökyüzünün görkemini izleyerek, efsane , masal ve destanlarda yüceliş örneği kahramanları dinlerdi.
Kuşaktan kuşaga " yüceliş felsefesi" ve bütüncüllüğü bu şekilde sözlü aktarımla sağlamlaşır güçlenirdi.
Dokumalara işlenip; taşlar, kayalar, mağaralara kazınarak devam edegelen tamgalar simgeler dünyası ile bu felsefe bu gün hala çeşitli ritüellerle de yeni nesillere aktarılagelmiştir.
Kartal tüyü ÇUVA-ÇIGA başlık bunların en köklü ve güçlü olanlarından biridir.
Ilk adımları atan bebeklere düzenlenen köstek töreni gibi başkaca yaşatılan onlarca ritüel de bu felsefe yaşatılır..
ölüp gidenin "öte dünyaya göçtü" "ucalmağa vardı " deyimleri ile anılmasının kökeni de bu felsefeden kalmıştır.
Tarih bilimi bu felsefeyi tek başına yeterli aktaramayacağı için, insanlığın en köklü ve gerçekçi eğitim felsefelerinde biri olan yörük- Türkmen kültürü içindeki verilerin sanatsal, sportif, kültürel, coğrafik kapsam içinde de ele alınıp, yenilenerek eğitime kazandırılması gerektiği inancındayım.
Yaklaşık 15 yıldır TÜRKMEN-YÖRÜK kültür belge biriktiricisi bir eğitim bilimci olarak, bu değerli eğitim felsefemizi ulusal, hatta uluslar arası ihtiyaç sahibi gençliğe ulaştırmak üzere eğitime kazandırmak çabasıyla Özgün Göğ çadırı "foto-masal " örneklemi ile çocuklarla buluşuyoruz.
Ayrıca yörük bakış açısından "YATIK " lık olarak tanımlanan; doğadan kopuşla yeni nesillere kronikleşerek yansıyan; hastalık, üretimsizlik, değersizlik-anlamsızlık gibi pek çok sorunun çözümü ancak doğayla bütüncülleşilen bir felsefe ile mümkündür öngörümle;
Bu kez 26. Antalya Yörük Toyunda buluşmak üzere 5-6 Ekim tarihlerinde göğ çadırında "al alma "masalıyla kapımızın açık olduğunu bildiren okuntumdur.