Yarım elma

Daha önceki bir makalemde değindiğim "Diş kirası" Biz Türklerin kemikleşmiş geleneklerinden bazıları, ne yazık ki unutulmaya, gözardı edilmeye başlanmıştır. Varsıl aileler tarafından verilen yemekler, yıl boyu takvimine serpilir, aksatılmadan uygulanırdı. Bu davette özellikle yoksullar ön planda tutulurdu. Ziyafetler ramazan aylarında daha da ehemmiyetle yerine getirilir, müslüm, gayri müslüm, kapıyı kim çalarsa geri çevrilmezdi.

Sofra duasından sonra haneden ayrılan garip-guraba, fakir-fukaraya,”Misafirim oldunuz, sevap kazanmam için yol yürüdünüz. Dişlerinizi eskiterek aşımızı yediniz, bize hayır kazandırdınız” diye para veya altın hediye edilirdi. Bu armağanlar, uğurlama esnasında uygun bir şekilde takdim edilirdi. Nezaketin gizliliğin önem arz ettiği davranışlar, havlu ya da mendile bağlanarak hediye hissi ile gönülleri hoş ederdi. Bu suretle “incitmek” kaygısı bertaraf edilirdi.

Enaniyet zinciri;
Doğu'nun kokuşmuşluğu, Batı'nın cılklığının ötesinde aziz milletimize münhasır bazı örf-adet-gelenek- görenek töreler vardır ki dünyada eşi benzeri sadece Türkler'e özgüdür.
Enâniyyet:( egoizim) kendini üstün görme.
Manevi manadaki vazifesi Hakk'ın huzurunda duracak kişilerin her kim olursa olsun dünyalık değerlerden sıyrılıp kendi kişiliğiyle kıyama geçmesini sağlamaktır.
Bu saflarda alim ile meczup,  paşa ile onbaşı, müdürle müstahdem, vekille asil birbirine ancak ameliyle üstünlük sağlar. Enaniyet zinciri girişte bütün makam mevki ve rütbeleri söküp bir kenara koyar. Günümüzdekiler koruma ordusuyla geldiklerinden nefsaniyetle davradıklarından bu güzellikten nasiplenememektedirler ne yazık ki!

Hızantaşı
(Sadaka taşı)

İslamiyet’te; “ veren el, alanı görmemeli” kaidesi vardır. Ama gün gelir ki nefsanîlikle “beşer şaşarsa, başa kakıcılık da kozluğunu korur”. Bundan dolayıdır, milletimize has bazı yaptırımlar toplum ahlakının omurgasını teşkillemiştir.
Ulu Camilerimizin avlularında bulunan sadaka taşlarıyla, fırınlara zimmetlenen ekmek seleleri, kemikleşen davranışların başını çekenlerdendir. Örf, adet, anane, töre, gelenek gibi birden fazla isimle de anılan bu uygulamalar; Türk Milletine ait hasletlerdir sadece.
Hayır sahipleri görülme kaygısıyla, özellikle imsakte ya da yatsının hitamını denklerdi. İhtiyaçlılar ise başka mağdurları da hesaplayarak hareket ederdi. Yani inançla kanaat birleşip harisliğe gem vururdu. Maddi durumu iyiceler ödedikleri fazla parayla fırınlardaki selelere ekmek fişi koydururlardı. Garip, fukara, yolcu her kim isterse, derhal somunları bedelsiz teslim edilirdi. Ellere özenip her şeyimizi yozlaştırdığımız gibi,”selede ekmek” adındaki iaşe sandığımızı da İtalyanlara yamayıp (askıda çay) safsatasıyla Frenkleştirdik şükür!

Yarım elma;
Tokat ve Kastamonu İllerimizde basmacılık halen devam etmektedir. Kaybolmaya yüz tutmuş zanaatlardan olan ağaç ve taş basmacılık özellikle yazma, gömlek, masa örtüsü, yatak örtüsü gibi çeşitlendirilerek tarihi iş hanlarında görücüye çıkıp yurtiçi ve yurtdışında hak ettiği kıymete ulaşmıştır.
Anadolumuzda öksüz ya da yetim bir kız gelin edileceğinde davetlilere okuntu olarak yarım elma baskılı yazma dağıtılır. Onlar da gelini yalnız bırakmayıp düğüne katılımlarında ( gönül alma) hediye veya takılarıyla gelirler.
Okuyucular - "Yarım elma" derken,
Okunanlar-" Gönül alma" cevabıyla hüznü kederi paylaştıkları gibi saadete ortak olurlar.
Gelin alayı damat evine gelip gelin yeni evinin kapısının eşiğine ayağını koyduğunda, kaynana: ( damatın anası) koynundan çıkardığı kırmızı renkli BÜTÜN ELMALI yazmayı gelinin başına örter.
Bunun anlamı; "Artık yarım değilsin, senin bir anan- baban var" demektir.

 

 

Yayın Tarihi
06.04.2022
Bu makale 544 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!