MELTEM ESİNTİSİ

Türk Şiirinin Irgatı

Önce Neriman Irgat ile evlenip ayrılan, daha sonra aklı, mizahı, çevirileri ve akademik kimliğiyle ön plana çıkan Mina Urgan ile evlenip çoluk çocuğa karışan, sonra ondan da ayrılan, en sonunda Türk sinemasının bir dönem en ünlüsü, en güzeli sayılan aktrist Cahide Sonku ile evlenen, yakışıklı aktör, yetenekli şair-yazar-oyuncu kim?

 

Bir şair, yazar, oyuncu, yönetmen ve senarist olan Cahit Irgat (1915-1971), soyadını başlıkta  ipucu gibi kullandığımız kişi. Göbek adı “Saffet” de var.

 

Giriştiği her işte, uğraş verdiği her etkinlikte kendini işine verdiği, içten davrandığı için, ayrıcalıklığı bir kimliği, kişiliği olan Cahit Irgat'ın,  gerek Türk tiyatro tarihinde, gerekse edebiyat tarihimizde  küçümsenmeyecek, gözardı edilmeyecek özgün bir yeri vardır. 5 Haziran onun sonsuzluğa göçtüğü tarihtir.

 

Şiirlerinden küçük bir seçkiyle analım istedik

Usta şairi.

 

“Ağaç” şiiri ile dalları, budakları, kökleri ile ağaç, memleket ve özgürlük arasında bağlantı kurar.

 

Ağacım, dört kol çengi kıyamet,

Her dalımda bir memleket,

Uzar kollarım uzar,

Taşımda toprağımda bereket,

Köklerimden başlar hürriyet,

Bana çarptıkça anlar

Yağmur yağmur olduğunu,

Rüzgâr, rüzgâr.

 

Taşımda toprağımda kıyamet

Köklerimden başlar hürriyet.

 

“Ara Sokak” şiirinde insanın acılarla yoğrulduğunu söyler. Dostun, düşmana karıştığını dile getirir. 

 

Gözlerim kan denizi,

Geleceğe sıçrıyor geçmişteki sızı.

 

Bir lokma bir hırka olmasa da olur,

İnsanoğlu ancak acılarla yoğrulur.

Dost, düşman yan yanalaştı,

Trafiği zor bir çamur kavşaktayız,

Yaşamak geç, ölüm dur!

 

Dost kıymeti bilirdi, şairin hasından anlardı.

 

BİRİSİ

 

Bu topraktan biriydi

Adı Orhan Veli'ydi

Elleri dost omuzunda

Yaşamak kaderiydi.

Kendi gitti, ismi kaldı yadigâr.

Çiçek verdi, gülesiye

Şiir verdi, kıyasıya

Yaşaması ölesiye

Kendi gitti, ismi kaldı yadigâr.

 

Dostları, arkadaşları ile şiir yoluyla paslaşırdı.

Onlarla omuz omuza hissederdi, nefesin nefesinde derdi. Gökyüzünü dilim dilim paylaşır, acılardan, dertlerden payına düşeni alırdı. Sevdikleri ile hep dost kalırdı. 

 

DOST

 

"Değil kardeşim, değil

Gök mavi değil, dal yeşil değil"

Cahit Sıtkı Tarancı

 

İnan kardeşim inan

Gök mavidir, dal yeşil

Omuzun omuzumda

Nefesin nefesimde

Gökyüzünü yıldız yıldız

Dilim dilim bölüşürüz yeryüzünü,

Payına düşen dertler

Payıma düşer

Sen benim günümdesin

Ben senin gecende,

Bir ucu sende denizin

Bir ucu bende

İnan kardeşim inan

Aynı suda yüzer bindiğimiz gemiler.

 

GÖÇ

 

Arzusuyla göç etmedi,

Kelepçeli götürdüler

Gece yarısı.

 

Ay vururdu odasına

Bir daha görünmedi.

 

Umut insanıydı Cahit Irgat. İnsanların çok yakında bir gün yere sağlam basacağına, karanlık sokakların ışıyacağına, insnaların insan gibi yaşayacağına, aydınlık ayakların hürriyet (özgürlük) giyeceğine inanırdı. Yoğun duygularını  dilini de yoğunlaştırarak şiire dökerdi. 

 

İNSAN GİBİ

 

Çok yakında bir gün

Çok yakında bir gün

Ağır uykulardan uyanacaklar

Zor kapıları açacaklar

Yere sağlam basacaklar.

 

Sevgiden sırılsıklam

Yangınlanacak aşklar

Çok yakında bir gün

Çok yakında bir gün

İnsanlar insan gibi yaşayacaklar.

 

En dar en karanlık sokaklar

Çok yakında bir gün

Çok yakında bir gün

Bayramlaşıp ışıyacaklar

Hürriyet giyecek aydınlık ayaklar.

 

Fakir bir sahilin kahır yüklü çocuğu olarak görüyordu kendini, yalnız kalmaktan, yalnız bırakılmaktan korkuyordu, onu “Korkuyorum” başlıklı şirinde dile getirdi.    

 

KORKUYORUM

 

Her yerde aynı hava,

aynı koku, aynı dert

Korkuyorum.

Sen de kaçma bu şehirden,

Yalnız bırakma beni.

Gökler bile değişiyor lahzada.

Ardından geliyor bak

Güneşiyle bulutuyla gökyüzü,

Bütün şehir, bütün deniz, yeryüzü.

Sen de kaçma bu şehirden

Yalnız bırakma beni,

Ben fakir bir sahilin

Kahır yüklü çocuğu,

Korkuyorum.

 

Yaşam boyu bildi birlikte yaşamanın değerini, baş başa omuz omuza yaşamanın tadını aldı, dost merhabalarını yeterli buldu. İşte ona yönelik  yorumu ve “Yaşamak” şiiri.

 

Anlaşmak güç

Yıldızlarla kuşlarla,

Kuşların dilini ağaçlar anlar

Yıldızların bulutlar.

 

Benzemez dostluğumuz

Kuş ve bulut dostluğuna,

Bu ömür kısa gelir

Yedi karış boyumuza,

Biz biliriz yaşamanın tadını

Baş başa omuz omuza

Dizleri terli

Gözleri tuzlu dostlar,

Merhabanız

Yeter bana.

Cahit Irgat, yeteneğini Muhsin Ertuğrul’un keşfettiği, "önce okulunu bitir, sonra yanıma gel" dediği, böylece eğitimin herkesiçin önemini vurguladığı, hissettirdiği kişilerden biridir. 

 

Henüz daha Ankara Devlet Konservatuvarı son sınıf öğrencisi iken  aşırı sol düşüncelere sahip olduğu gerekçesi ile okuldan çıkartılan bir sanatçıdır Cahit Irgat. 

Bu çıkartma kararının altında dönemin Milli Eğitim Bakanı Yücel’in imzası olması ilginçtir. 

Cahit Irgat uzun yıllar sonra Paris'te ünlü ressam Avni Arbaş'ın evinde verilen bir davette içkili bir konumda Hasan Ali Yücel’e "Sizin başka hiç işiniz yok muydu ki, bakanlık koltuğuna oturur oturmaz attığınız ilk imzalardan biri ile beni konservatuardan kovdurdunuz?” diye yüklenince,  Hasan Ali Yücel "İyi ki öyle yapmışım, bak şimdi sanatçı oldun. Konservatuarda kalsan, devletin kadrolu oyuncusu olurdun ancak” yanıtını vermiştir.

Cahit Irgat’ın tiyatro aşkı sıradışı idi. Oyunculuk pek hoş görülmezdi o dönemde.  Onun oyuncu olmasını bir türlü kabul edemeyen ailesi tarafından evlatlıktan reddedilen, ama 35 yıl süre ile oyunculuktan vazgeçmeyen, inat eden bir oyuncudur. Her yönüyle gerçek bir sanat eridir.

Çok okuduğu, eleştiri kültürü ile yetiştiği için  tiyatroyu çok sevse, ona yaşam boyu gönül verse de, kıyasıya eleştirmekten, yeri geldiğinde yerden yere vurmaktan da çekinmeyen, hem nalına hem mıhına vuran bir yapısı vardı. 

Sahneyi ince hastalık, umarsız verem gibi görür, “Yeterki, insanın içine bir yapışmasın. İnsanı erite erite, kemire kemire götürür. Kan kusturur, uğraştırır uğraştırır da uğraştırır.” Derdi. Devamında,  “Sahne oyuncuya karşı, denizciyle uğraşan deniz gibidir. Genç olsun yaşlı olsun bir gün oyuncunun bedenini bir ceset gibi, tiyatro leşi gibi kıyıya atıverir. “ diye devam ederdi, ama sahne tozu yutmuştu bir kere,  aşk derdiyle başı hoştu, yakınsa bile onsuz olması olası değildi. 

Tiyatroyu yetenek işi görür, sadece okulunda okumayı yeterli bulmazdı.

“Okul, kibrit kutusuna benzer. İçinden çürüğü de sağlamı da çıkar. Okuldan çıkınca devlete sırtını dayayanların yaptığı şey sanat değildir. Hiçbir endişeleri, didişmeleri olmayanların halka ve sanata hiçbir yararı olmaz" görüşündeydi. İçine girmek, acıların çocuğu olmak gerekirdi biraz da.    

Şair Cahit Irgat’ın, kendine özgü bir şiiri vardı. 

Dönemin acılarını, sıkıntılarını birebir yaşayan, onlardan beslenen, onları dile getiren

bir şairdi. Savaşı hoş görmeyen bir tavrı vardı. Yokluk, yoksulluk ana temalarıydı Irgat şiirinin.

Dile hakimdi, günlük konuşma dilini aşırılığa, abartmalara kaçmadan yerli yerinde kullanır, sözcükleri oturacağı yere çok iyi oturturdu.

“Üstümüze şarap rengi bir bulutlar çöktüren,

ölülerin gözlerini yağdıran, insanlara birbirinin gözyaşını içirten”  bir şairdi Cahit Irgat.  Çok boyutlu sanata adanmış bir ömürdür onunkisi.

Toplumcu yapısı ile sanatta  ağırlığı yoksul halkın sorunlarına ayıran, sürekli onları savunan, savaş karşıtı davranan, barış, huzur dileyen, paylaşım isteyen, imeceden yana tavır koyan, hep özgürlük isteyen şiirler yazdı. Kimi şiirleri belleklere kazındı.

Sanatla işledi şiirlerini, şiddet önermedi, “sanat, bıçak çekene sen gül uzat,” demeye getirdi. Yaşamı dramatize etti “melodram” adlı kısa, ama anlamlı şiirinde:  

 

Birinin bıçak vardı elinde,

Birinin beyaz bir gül,

İkisi de yorgundu,

Sokak çocukları halinde.

 

Bıçaklısı bıçağını sapladı,

Çiçeklisi çiçeğini koklattı,

Kayboldular meyhaneler içinde,

Kaldırımda gül ve bıçak

Kardeş kardeş kaldılar.

Şiir yazmaya oldukça romantik  şiirlerle başladı, alışılmışın dışında şiir denemeleri yaptı (birinci dönem), bilinçlendikçe, yerini yurdunu bildi, toplumcu şiirlere yöneldi. Bu ikinci dönem şiirlerinin hemen hepsinde kötü gidişi beğenmeyen, öfkeli tavırlar sergileyen, sürekli toplumsal gerçekleri dile getiren,  yaraları deşen, kurtuluş reçetesi yazan, çözüm öneren şiirlere yöneldi. Sonrasında hep toplum sorunları ile haşır neşir oldu. 

Manzume türü uzun şiirler yazmak yerine kısa ve özlü şiire ilgi duydu. Öz sözle, kısa ifadelerle  duygu ve düşüncelerini dile getirmeye gayret etti. Bunu da çok güzel başardı. 

Yazın eleştirmeni Asım Bezirci, Cahit Irgat şiirlerini, daha çok Orhan Veli’nin öncülüğünü yaptığı “Garip” akımına, bu akıma uygun şiirlerin çağına göre oldukça tuhaf görünen, yer yer gülümseten, alaysı nitelikler taşıyan, dalga geçer gibi yazılan şiirlerine yakın olarak yorumlamıştır. 

Cahit Irgat’ın şiirleri içerik olarak ayağı yere sağlam basan bir öze, özene ve ciddiyete sahip  şiirlerdir.

Hasan Ali Yücel’in oğlu ünlü şair Can Yücel, Cahit Irgat’ı bir şiiriyle:

“Cahit ki, bu hasta düzende sağlıklı bir kanserdi,

Cahit ki, haksızlığa karşı üreyen hücrelerdi.

Yorgun develer gibi çöktüğü Dormen şölenlerinde bile

“Siz paranızı, ben kendi kendimi yerim.” derdi.

Cahit zaten azalarak yaşayanlardan değil,

Çoğalarak ölenlerdendi.” Diyerek ünlü sanatçıyı ölümsüz kılmıştır.

Cahit Irgat çapında çok yönlü bir sanatçı ülkemizde kolay yetişmiyor. Sahne ışıklarına alışkındı. Işıklar içinde olmasını dileyelim ölüm yıldönümü vesilesiyle. Yaşam boyu alkışı hak etti. Şimdi de etmeye devam ediyor.   

Yayın Tarihi
05.06.2020
Bu makale 1419 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!