BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Sömürgenler ve Sömürülenler-2

Sultan Galiyev'in bu düşüncesinden şu gerçek ortaya çıkıyor; Batı emperyalist felsefeye inanan bir anlayışın savunucusu olan politikacılar, idareciler, aydınlar hayatının devamını sömürgenlik üzerine kurmuş demektir. Dolayısıyla böyle bir zihniyetin temsilcisi Batı emperyalizminden asla sosyalist düşünceli kadrolar yetişmez, idareciler ve politikacılar asla sosyalist olamazlar.

Çünkü emperyalist felsefenin olmazsa olmazı vardır; o güne kadar alışageldiği hayat tarzının değişmesini istemez; şekil, model ne biçimde olursa olsun sömürgeciliği kendisi için vaz geçilmez bir hak olarak görür.

Bunun devamı için de toplumları ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla zayıflatmak ve sömürmek ilkesini benimsetmek ana hedef olmaktadır.

Galiyev'in bu fikri yapısı tam anlamıyla emperyalizmin ruhunu yansıtıyordu. Nitekim bu düşüncesini "Batı proletaryasından hayır yoktur!" diyerek noktayı koymuştur.

***

Burada bir özeleştiri yapmanın tam yeridir; 1960-1980 yılları arasında Türkiye'de ideolojik kamplaşmanın yörüngesindeki "sol" ve "sağ" gruplar emperyalizmin maşası olup kısır çekişmelerle zaman ve enerji harcarken, Galiyev'in ne denli akılcı bir yol gösterdiğini ne Türk solu ne de sağı kavrayabildi!..

***

Bolşevik İhtilâli'nin önde gelenlerinin Lenin, Stalin, Troçki ve Mirseyid Sultan Galiyev olduğunu biliyoruz. Galiyev'i farklı düşünce boyutuna sürükleyen şartların neler olduğunu anlamak için onun yaşadığı coğrafyanın özelliklerini de bilmek gerekir. Bu nedenle de bu coğrafyada şahlanan, zamanla bayraklaşan milli bilinçlenme, Türklük şuurunun temsilcileri 'nasıl bir çevreden geldiler' sorusuna da yanıt aramak için bu coğrafyada saha çalışması yapmak gerekiyordu, bunu yaptık.

Bunun en doğru yolu, Galiyev'in yaşadığı köye gitmek ve varsa canlı somut objelerle buluşmaktı. Galiyev'in köyüne giderken değişken duygular içinde geçmişten bugüne neler göreceğimi düşünerek çok farklı bir gün yaşayabileceğimi hayal ettim.

Bolşevik Devrimi sırasında rol almış bir fikir adamının geçmişi hakkındaki bilgilerimizin ötesinde bizzat gezip gördüğüm yaşadığı köyü, varsa evi, okulu ve geçtiği sokakları görmek ve yakın bir geçmişe adını yazdıran bir düşünce insanının soluduğu atmosferi yeniden solumanın muhteşem bir duygu olduğunu itiraf etmeliyim.

Bu düşünce adamının doğup büyüdüğü ve yaşadığı köyden çok babasıyla birlikte yaşadığı "Karıncalı" anlamına gelen "Kırmıskalı" köyünde Galiyev ve babasını yakından tanıyan hiç kimsenin olmaması aklıma bir gerçeği getiriyor. Her ihtilâlin sonunda olduğu gibi burada da ihtilal kendi çocuklarının başını kesmekle işe başlamayı ihmal etmemiş, durum bu gerçeği teyit ediyor.

***

Galiyev'in babasının Kırmıskalı köyünde ilk kez 1890 yılında yapılan caminin hem imamı hem de köyün öğretmeni olması iki kutsal görevin bir adamda toplanmasının nasıl bir etki yaratacağını düşünmeden geçemiyorum.

İlginç olan diğer bir husus ise köyün imamı ve öğretmeni kişinin devlet tarafından değil de köyde yaşayan halk tarafından finanse (maaşının köy halkı tarafından ödenmesi) edilmesiydi.

Nakledilen bilgilere göre hem köyün imamı hem öğretmeni olmaktan başka geliri olmayan baba Galiyev'in, geçim sıkıntısını telafi etmek için yerine göre marangozluk gibi ek işler yapması fukara bir aile olduğunu gösteriyor. Üstelik Galiyev’in hayatının pınarı olan annesinin soy ağacının bağlamında "Mirza", baba tarafının "Seyid" unvanını taşımasına rağmen fukaralıklarını giderememiş olması toplumun soy ağacındaki asaletin kutsanmasından yana bir eğiliminin olmadığına işaret ediyor.

Soyağacında "Mirzalık" ve "Seyitlik" olsa bile ailenin çok yoksul olmasını engelleyemiyor.

Ülkemdeki karanlık ruhlu sünger beyinli yobazların toplumun cehaletine dayanarak çakma "seyitlik" payesini kullanıp maneviyat sömürüsü yapanların yaptığını yapmadan, Mirzalık ününü öne çıkarıp paye edinmeyi tercih etmeden, varlık asaletine uygun olarak bir yaşam sürdürebiliyor olması örnek bir yaşamın sadece kısa bir boyutudur.

***

Galiyev'in doğumu 1892 yılı olarak kayıtlara geçmiş olması, öğretmen babasından henüz altı yaşındayken okur-yazar olması, buluğ çağında imam babasının ardında cemaatle namaz kılması, oruç ibadetini yerine getirmesi hem manevi yönünün güçlü olduğunu hem de dimağının milli kültür kaynağıyla beslendiğini gösteriyordu.

Başkurtça'dan başka Tatarca ve Rusça'yı çok iyi bilmesi bilgi edinme araçlarıyla donanımlı olduğunu ve tüm bu özelliklerin ona başarılı bir geleceğe hazır olduğunun işaretleriydi. Yetiştiği şartların yoksulluğu, insanların ezilmişliği onun kişiliğinin oluşmasında etken olduğu kadar fikir dünyasının şekillenmesinde de rol oynuyordu.

(Devamı olacak)

Yayın Tarihi
21.01.2021
Bu makale 1792 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!