MELTEM ESİNTİSİ

Sanatçıya Eziyet Haram

Kuşkusuz Nazım Hikmet, Türk şiirinin zirvesi. Bugüne kadar aşılamayan doruk noktalardan biri. Yazdığı şiirlerle hafızalara nakşolan, hangi konu varsa insanlığı ilgilendiren, onları şiir diliyse en güzel anlatan yorumlayan, övünç kaynağı bir sanatçımız. Yaşadığı dönemde sürekli huzursuz edilmiş, yerinden yurdundan edilmiş tutukevlerinde çürütülmüş gerçek bir yurtsever.

Fazıl Say, bu konuda bir başka örnek. Çağdaş müzikten anlamayan, daha doğrusu müziğe Fransız kalan yöneticilerin, siyasilerin bile isteye hep nadasa bıraktığı, aslında çok bitek, ama çorak kalmış Anadolu tarlasında açan ve ünü dünyayı saran bir nadide çiçek O. Aynı zamanda bir Nazım hayranı ve çok sevilen "Nazım" Oratoryosunun da bestecisi.

Buram buram Anadolu kokan halk müziğimizin zenginliğinden yararlanarak hazırlanmış duygu dolu çoşku dolu, özlem dolu, acı dolu, bir biçimde özür dolu bir müzik parçası, Nazım Oratoryosu. Çok beğenilerek dinlenilen.

Vatan haininin vatanseverle karmakarışık olduğu günümüzde inatla vatan sevgisini vurgulayan tınılarınsahibi. Onu müziğe döken notalar onun, çalan hünerli eller onun. Fazıl Say’ın elleri bütün bunları başaran.

Fazıl, Hikmet ustayı okumuş, özümsemiş, ondaki sanat derinliğini görmüş, onunla bütünleşmiş, müziğiyle bir biçimde o olmuş, onu da birebir seyirciye dinleyiciye yansıtmasını bilmiş bir besteci. Adı yüzlerce, binlerce yıl unutulmayacak, Anadolu ile birlikte anılacak bir müzik adamı.

Fazıl Say’ın müziğinde bir kere daha esmiş gürlemiş ve ezilen, emeği çarçur edilen hakkını kurşun eritmeye çağırmıştır. Özgün eser, gür bir nehir gibi çoşkulu akarak, bentlerini aşarak engin denizlere ulaşmış, her dinleyeni coşturmuştur. Bu coşku her çalınışta bugün de devam etmektedir.

Ülkem insanı bir yandan göreceli olarak seyrek de olsa böylesi güzelliklere tanık olurken, diğer yandan özveri ve büyük emekle bunu gerçekleştiren sanatçılar, karşılarına her türlü zorluk çıkartılarak, sırtlarında adeta boza pişirilerek, huzursuz edilmektedirler. Bu tarih boyunca, sanatçıya yapılan büyük haksızlıktır.

sorunlarına duyarlı olan, ışığı sıradan halktan önce gören sanatçının yanlış giden olaylara sessiz kalması, beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın demesi mümkün değildir. Beklenemez. Sanatçıya düşen gördüğü aksaklıkları göstermek, doğruya yöneltmek ve her davranışlarıyla da halka örnek olmaktır. Bu şiirle olur, yazı ile olur, müzikle olur, ama hep olur.

Şimdi Nazım Hikmet’in Bursa cezaevinde kaldığı dönemde başından geçen bir olayı nakletmenin tam sırası:

Usta şairin Bursa Cezaevi'nde tutsaklık günleridir. Koğuş arkadaşlarını okumaya yazmaya yönlendiren, resim yapmaya özendiren, dokumacılık öğreten Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de her fırsatta yardımcı olmaktadır.
O sıralarda Cezaevi denetiminden geçmektedir. Adalet Bakanlığı'nın denetim için gönderdiği müfettiş, bir kaç gün süren denetimin ardından, tutukevi müdürüne dönerek: “Nazım Hikmet de burada yatıyormuş, çağır gelsin de nasıl birisiymiş görelim.” Der. Emir yüksek yerdendir. Nazım'ı paldır küldür odaya getirirler.

Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş, ayakta duran ve niye çağrıldığını öğrenmeye çalışan Nazım'ı tepeden tırnağa süzdükten sonra: “Demek Nazım sizsiniz,” der. Aklı sıra sohbet edecektir, ama Nazım'a oturması için bir yer bile göstermez. Kısa birkaç soru sorduktan sonra, kapıyı göstererek, “ Tamam, artık gidebilirsiniz,” der.
Nazım, tam kapıdan çıkarken, birşeyler söylemesi bir ders vermesi gerektiğini düşünür, kapıda durur ve müfettişe dönerek: “Siz, hiç Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar.
Müfettiş, çok bilmiş bir ifade ile Nazım’a : “Kim bilmez Ömer Hayyam'ı” der.
Bu cevap üzerine Nazım: “Hayyam zamanında, İran hükümdarı kimdi ?” diye sorar.

Müfettiş, bu soru karşısında apışır, kalır. Nazım, cevap beklemeden konuşmasını sürdürür,

“Görüyorsunuz, sanatçı ÖmerHayyam’ı hemen anımsadınız, ama hükümdarın adını anımsamadınız. Unutmayın, yıllar sonra beni bütün dünya anımsayacak, ama dönemin Adalet Bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak,” der ve arkasına bakmadan çıkar gider.
Müfettiş, yaptığı yanlışı, kabalığı anlamıştır, Nazım'ı geri çağırır, ama o çoktan kaldığı koğuşun yolunu tutmuştur.

Eminim, özel bir ilginiz ve bilginiz yoksa, o dönemin Adalet Bakanının kim olduğunu bilen yok muhtemelen aranızda. Zaten toplum hayrına bir iş yapmadıysa önemi de yok, boşu boşuna o gereksiz adı akılda tutmanın.

Bu yaşanmışolaydan gereken dersi çıkartmadan önce, yeniden sanatçı Fazıl Say’a dönmek istiyorum. Bakın, taşına toprağına vurgun olduğu Anadolu’yu, tarihiyle,coğrafyasıyla, Egesiyle, Akdeniz’iyle, içtenlikle nasıl seviyor ve duygularını bizimle paylaşıyor:

“Toprak, Güneş, Deniz, Gökyüzü.. Binlerce yıllık Anadolu tarihi... Annem çok severdi Antik şehirleri gezmeyi, beni de hep götürmüştür, 8-9 yaşımdan beri çok iyi bilirim, Ege’de Akdeniz’de, tatile giderken, yolculuklarımız sırasında durduğumuz Milet’i, Didim’i, Efes’i, Priene’yi, Phaselis’i, Perge ve Aspendos’u... Odeonlar, tapınaklar, şehirleşme kültürü.. Anadolulu olmak.

Toprak, deniz, gökyüzü. Binlerce yıllık tarih.. Ne çok hayal kurulur , her antik kentte kimbilir ne destanlar, ne aşklar, dostluklar, savaşlar, ne zalimlikler yaşanmıştır, hayallerimizde uçar gideriz o dönemlerin devinimine, benim bestecilik serüvenimde ne çok eserime konu olmuştur bu eski tarih, bu yüksek kültür...

Düşünsenize, ne büyük zenginliktir. 2000 yıllık, 3000 yıllık mazilere dalıyoruz; kendi ülkemizde binlerce yıllık yaşamlar, yıkık kentler, binlerce kişilik Antik tiyatrolar, duvar yazıtları, sanat eserleri...

Frigyalılar, Likyalılar, Hititler, Truvalılar, Asurlular, Urartular, Antik Yunan kültürü, sonrasında Roma ve Bizans kültürü, sonrasında Türk kültürü, Selçuklular, Osmanlılar...


Anadolu’da höyükler keşfediliyor, 5000 yıllık, 8000 yıllık yaşam yerleri, Urfa Göbeklitepe! Milattan önce 12.000 yılına dayanıyor, insanoğlunun henüz avcı- toplayıcı dönemi bu, dev bir tapınak(lar kompleksi) ortaya çıkıyor, daha Mezopotamya’nın tarım devriminin öncesinde, tarihçiler, antropologlar şaşkınlık içinde bir kere daha insanın tarihini analiz etmek zorunda kalıyor.

Kültürler birbirine aktarılarak gelişir, çoğalır, Anadolu, dünyanın beşiği gibidir. Hepimizde biraz Frigyalılık, Asurluluk, İonyalılık gizlidir, bize aktarılan çok yaşam vardır, gen vardır, elbetteki Türküz, Türkçe konuşuyoruz, ama şu toprağı düşünün; kültürler akarsular gibi büyür bütünleştikçe.
Ben çok gururluyum, “Anadolulu” olmaktan. Şu berrak sahillerde, sanki zaman yok olur, gideriz eski çağlara. İnsanoğlu kardeşçesine. Atalarımızı anarız.”

Tanrı aşkına bu sözlerde yalan dolan, gerçek dışı bir ifade var mı? Sıcak, samimi, içten, duyarlı bir insan duygu ve düşüncelerini, Anadolu’yu hak ettiği yere koyarak dile getiriyor. Fazıl Say farkı bu. Gerçek bir sanatçının yaşadığı coğrafyayı nasıl algıladığı satır satır açıklanıyor.

Bu insanın sanatını doğduğu ülkede, adını dünya çapında duyurduğu topraklarda icra etmesinden, doğru düşündüklerini söylemesinden, yazmasından, paylaşmasından daha doğal ne olabilir? Peki bu olanağı, bunu çoktan hak eden Fazıl Say gibi sanatçılara verildiği söylenebilir mi? Her fırsatta üzüldükleri, engellendikleri, sanatlarını gereğince icra edemedikleri bir gerçek. Bunu sağır sultan bile duydu artık.

Bakın aynı Fazıl Say ne diyor bir başka başlık altında:

“ÜLKEMDE YAŞAMAK, SANATIMI ÜLKEMDE İCRA ETMEK İSTİYORUM”

“Öncelikle, yazacaklarım tamamen şahsi (kişisel) konular değildir. Önümüzdeki aylarda tepeden tırnağa görüşmeler gerçekleştireceğim, Önümdeki engelleri, ön yargıları, yanlış algıları yok etmek istiyorum. Memleketimi çok seven bir insanım, ve sanatımı tüm dünyada olduğu gibi kendi ülkemde de icra etmek istiyorum. Benim konserlerimin sadece bir kaçı belediyeler ile… Önce bu sayının artmasını, bu ilişkinin doğmasını, halkla buluşmalarımızda, belediyelerin desteğinin artmasına çalışacağım… Bu sayı artmalıdır… Bu ön yargı kırılmalıdır.

Fazıl Say da bir Türk vatandaşıdır, benimle bir konser için çalışan bir belediye suç mu işlemiş olur, lütfen, bu yanlışlardan dönelim. Sonra üniversitelerde tekrar konserler vereyim, istiyorum, yıllardır davet edilmiyorum, gençlerle buluşamıyorum, bu kapıların da ardına kadar açılması için gayret edeceğim. Şansımı tekrar ve tekrar deneyeceğim.

‘SONUNA KADAR ATATÜRKÇÜYÜM’

Önümde zor bir süreç var, ve bakın, neredeyse tüm kapılar kapalı. Devletin kurumlarını zaten geçtim, yıllardır yasaklı gibi bir durumdayım, hem yorumcu, hem de besteci olarak… Dünyanın en önde gelen kurumlarıyla yılda 100 kere çalışıyorum, ülkemde bu olamıyor, acı bu… Bu durum kime ne kazandırdı ki? En üstten en alt kademelere yayılmış “Fazıl Say defolsun gitsin” algısına karşı mücadele vereceğim. Çünkü “Fazıl Say defolsun” zihniyetinin kimseye bir faydası yoktur, 81 milyon insanın bir tanesine bile faydası yoktur, bu sadece utanç yaratır, tüm dünyada tepki görür ve hep de tepki gördü, her seferinde.

Bakın; bir sanatçının hiçbir suçu yokken kovulma aşamasına gelmesi, işlerinin engellenmesi de bu ülkedeki sanat camiasının kötü etkilenmesine sebebiyet verir, diğer tüm sanatsal faaliyetlerin amacını da anlamsızlaştırır. Bu yanlıştır. Bu hatalardan dönelim istiyorum. Tekrar diyalog ve uzlaşı elimi uzatıyorum.

Memleketimde sanatımı pürüzsüz icra etmek istiyorum. Burada herkesten de destek bekliyorum. Sonuna kadar Atatürkçüyüm, gurur duyuyorum bununla… Düşünceler, duruşlar, kültürler farklı olabilir. Ama dost olunmayacak diye bir şey yoktur. Gelin bu hatalardan dönelim…”

Fazıl Say, üzüntüsüne rağmen, dost elini uzatıyor. Bu sanat adına atılmış olumlu bir adımdır. Onun bu iyiniyetini hayra yormak ve sıkı sıkıya yapışmak ve hiç bırakmamak gerekir. Özellikle yöneticilerin bunu iyi anlaması gerekir. Geçen zaman içerisinde pek çok hatalar yapılmış, hatalardan dönülme zamanı çoktan gelmiş geçmiştir. Unutulmasın ki, üzülse de , zorasokulsa da Fazıl Say adı Türk toplumunun onuru olarak ,bir besteci, bir müzik adamı olarak sonsuza kadar yaşayacak, onu zora koşanların, aklınca engel çıkartanların birkaç yıl sonra esamisi bile okunmayacaktır. Sahi Ömer Hayyam’ın yaşadığı dönemde İran hükümdarı kimdi? Bilen varsa, bravo.

 

Yayın Tarihi
23.08.2018
Bu makale 1297 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!