HAVADAN SUDAN

Muhalefete Yılbaşı Hediyesi

Yıllar önce , Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Başkanlığı görevini üstlendiğim dönemlerde, (yaklaşık 25 yıl önce) bir yılbaşı programı için yerel ART televizyonuna davet edilmiştim. ART muhafazakar bir kanaldı ve sanıyorum benden yılbaşlarında ağaç katliamı, yiyecek-içecek israfı gibi konularda destekleyici görüş almak istiyorlardı. Söyleyeceklerimin aynen verilmesi koşuluyla kabul edebileceğimi söyledim. Yayının canlı olacağını bu nedenle böyle bir sorunun olamayacağını bildirdiler.

Benim dışımda şimdi isimlerini hatırlayamadığım üç konuşmacı daha vardı. Konuşmacılar bugün olduğu gibi yılbaşı ile “noel”i karıştırıyorlar, ağaç süsleme de dahil bunun bir Hıristiyan kutlaması olduğundan söz ederek, ağaç katliamı yapıldığı ve aşırı yiyecek-içecek tüketildiğini iddia ediyorlardı.

Söz sırası bana geldiğinde yılbaşı ile noel arasında herhangi bir ilişki olmadığını , yaygın olarak kutlanan noel gününün, ya da daha doğru bir deyimle gecesinin, 24 Aralığı 25 Aralığa bağlayan gece olduğunu, bunun da kökünün Hıristiyanlıktan ya da Hazreti İsa’dan çok öncelere, Asurlulara, Mısırlılara  kadar uzandığından söz ettim. 

Aralık ayının 21’i gecenin en uzun ve gündüzün en kısa olduğu gündür ve  kış gündönümü olarak adlandırılır. Bundan sonraki üç gün güneş gökyüzündeki en alçak, ya da en güney noktasında çakılı kalır.  Bu durumda güneş “güney haçı” ya da “çarmıhı” denilen takımyıldızın altındadır ve İsa’ya atfedilen haçın kökenini oluşturur. Yani “haç” simgesinin de kökü İsa’dan çok öncesine uzanır. Aslında 21-23 Aralık arasındaki üç günde güneş sembolik olarak çarmıha gerilmiş, üç gün hareketsiz (ölü) kalmıştır.

Aralık ayının 25i le birlikte günler uzamaya geceler kısalmaya, bir başka ifade ile aydınlık karanlığa, iyilik kötülüğe karşı üstün gelmeye başlar.  İlginç ayrıntıları da olan bu kozmik olgu Mısır Güneş Tanrısı Horus,, Frigyalı Attis, şarap tanrısı Diyonisos, Persli Mitra gibi İsa öncesi pek çok tanrı için de geçerlidir. Bu tanrıların hepsi, Hazreti İsa’da olduğu gibi, bir bakire tarafından doğurulmuş, üç gün öldükten sonra yeniden dirilmiştir. Hazreti İsa’nın doğum günü de  bu eski gelenekle birleştirilerek 25 Aralık olarak (Ortodoksların Noeli 6 Ocak Günüdür) sonradan belirlenmiştir. Tıpkı kutsal kitaplarda pek çok konunun benzerlikler göstermesi gibi.

Çam ağacı süslemeye gelince;  bu da Hıristiyanlık öncesi bir gelenektir ve işin ilginç tarafı Hıristiyanlar tarafından da reddedilmiştir. İnternet üzerinden yapılacak küçük bir araştırma bu gerçeğin anlaşılması için yeterlidir. O günlerde internet olmadığından, uzun açıklamalar yapmam gerekmişti. Meşe, kayın kavak gibi kış aylarında yaprağını dökmeyen ve sürekli yemyeşil görünen çam (sedir, servi, köknar, ladin gibi farklı türlere de çam dediğimizi hatırlayalım) ölümsüz  olarak kabul edilmiş ve kutsanmıştır. Tanrılara kurban edilen boğaların bereketi, üremeyi ve gücü temsil eden yumurtalıkları tapınakların etrafına dikilen çam ağaçlarının üzerine asılmışlardır. Ağaç süsleme geleneğinin kökeni de Hıristiyanlık öncesine aittir. Bunun Hıristiyanlık tarafından alınışı 17. Yüzyıl başlarını bulur.

Ağaç katliamına gelince; nasıl ki Kurban Bayramında Müslüman aleminde milyonlarca koçun kurban  edilmesi katliam olarak kabul edilemezse, şu ya da bu nedenle çam ağacı ihtiyacının karşılanması da edilemez. Sorun ihtiyacın kuralına ve  yasal yollardan karşılanması olayıdır. Benzer bir durum yılbaşında yiyecek-içecek israfı için de geçerlidir.  İşin özünde suçlayıcı, dışlayıcı, ayrıştırıcı olumsuz söylemler yerine hoşgörüye dayalı, birleştirici olumlu söylemleri tercih edebilmektir.  Yılbaşı sofralarında olabileceği gibi iftar sofralarında da israfa neden olunabilir.

Bu uzun girişi yapmamın nedeni, program arkadaşlarımın beklentilerinin tam aksini dile getirmiş olmama karşın, konuşmam sonrasında sürekli “hocamın dediği gibi” ifadesini kullanmaya başlamış olmalarıdır. Daha da ilginci, program sonrasında hiç tanımadığın en az 6-7 kişinin telefonla arayarak (cep telefonlarının olmadığı dönemlerdi) konuşmamdan etkilendiklerini belirterek teşekkür etmeleriydi. An itibariyle, katıldığım hiçbir TV programından (yerel, ulusal) sonra bu sayıda tepki almadım.

Programa katılmadan önce pek çok arkadaşım ART’nin muhafazakar bir kanal olduğunu belirterek katılmamam gerektiğini söylediğini de eklemeliyim.

Sonuç olarak, önemli olan konuşmak değil öncelikli olarak  kime, nasıl konuşulacağını bilmenin çok önemli olduğudur. Derdini anlatamamaktan yakınan ve toplumu anlamamakta ısrarcı bulanların söylemlerini gözden geçirmelerinde yarar var. Başta Muhalefet Partisinin lideri olmak üzere tüm muhaliflerin tüm konuşmalarını uzmanların desteğini alarak uzmanlara hazırlatmalarında fayda var. Taraftarın duymak istediği şeyleri tekrar ederek gerçeklerin dile getirildiğini sanmanın etkin bir yol olmadığı çok açık.

Birileri sayın Kılıçtaroğlu’na bu yılbaşı bir ehil “konuşma metni yazarı” ve yanında etkili bir “hitabet kursu” hediye etmeli.

Çoğunluk saf değiştirmeye hazır...

 

Yayın Tarihi
04.01.2017
Bu makale 2618 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!