Laiklik Karın Doyurur mu?

         Dünyanın en adaletsiz seçimini 1 Kasım 2015’te yaşadık.

         Devletin bütün olanaklarıyla AKP’nin emrinde olduğu, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının AKP’yi açıkça desteklediği, siyasi partilere seçim nedeniyle hazine yardımı yapılmadığı ve aniden terörün hortlatıldığı bir dönemin sonunda AKP tek başına iktidara geldi.

         Böylece sadece 17-25 Aralık yolsuzluklarının değil; halkımızı soyup soğana döndüren bütün yolsuzlukların üzeri kapatıldı.

         İktidara sırtını dayamış yeni sermaye sınıfının halkın mallarının bedavaya yakın avantalarla satışından elde ettikleri gelirlerin sorgulanmadığı, bunların bir kısmının da gizli veya açık şekilde AKP’nin hizmetine verildiği süreci birlikte yaşadık.

         Şimdi AKP iktidarının yeni hükümet döneminde artık açıkça “rejim değişikliği” yapacaklarını, mevcut fiili durumu (de facto); hukuksal kılıfa sokmak için Anayasa değişikliği daha doğrusu “Yeni Anayasa” istediklerini hükümet programında bildiriyorlar.

         Rejim değişikliği hangi anlama geliyor?

         Demokratik rejimi mi değiştirecekler?

         Dünyanın gözü önünde zaten sadece sandık ve seçime indirgedikleri sözde demokrasiyi iyice kaldıracaklar mı?

         Böyle bir olasılık çok zayıftır.

         Başkanlık sistemi dedikleri de aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tamamen göstermelik hale getirmektir. Benim milletvekili olarak görev yaptığım dört yılda (2011-2015) TBMM; tek kişinin (Recep Tayyip Erdoğan’ın) emir ve komutası altında çalıştı…

         Laik, Demokratik rejimin altını oyacak tüm kanun teklif ve tasarılarını saat 19.00’dan sonra görüştürdüler. Çünkü bu saatten sonra mecliste yapılan görüşmeleri televizyon kanallarının yayınlamasını yasaklamışlardı. Sabahlara kadar süren uykusuz gecelerde belki halkımız bizi duyar diye yaptığımız tüm konuşmalar sanki bir boşluğa söylenmiş gibi kimse tarafından işitilmedi.

         Demem odur ki TBMM artık, Türkiye Cumhuriyetini kuran, devrim yasalarıyla çağdaşlığın, uygarlığın, aklın ve ülke çıkarlarının egemen olduğu bir kurum olmaktan çıkarılmıştır. Bir “tek adam meclisi” haline indirgenmiştir.

         Bu nedenle başkanlık sistemini getirmenin pek de önemi yoktur.

         Çünkü zaten fiilen uygulama budur. Bu fiili durumu sürdürmenin tek sakıncası; bugünkü muktedirlerin; bir iktidar değişikliği olursa, “Anayasayı İhlal” suçundan yargılanacak olmalarıdır.

         Her istediklerini yapabildikleri böyle bir düzeni bozup “rejimi değiştirmekten” amaçladıkları nedir?

         Gerçek hedefleri (2023 sayıklamaları) “Laik Rejimi” değiştirmektir!

         Zaten yıllarca önce Recep Tayyip Erdoğan “Laiklik, laiklik diyorsunuz, halk istemezse laiklik elbette gidecek” diyordu.

         Çok dillerine doladıkları bir nakarat da “Laiklik dediğiniz nedir ki; laiklik karın doyurur mu?” sözleridir.

         Laikliğin karın doyurduğunu şu anda yaşayarak görmekteyiz.

         Laiklik karşıtı IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) Suriye’yi laik olmaktan çıkardı, iki milyon iki yüz bin Suriyeli göçmen olarak Türkiye’ye kaçtı. Bunların hepsi aç! Suriye’de kalanların da tok olduklarını söyleyemeyiz…

         Demek ki laiklik karın doyuruyormuş…

         Yıllarca söyledik. Eğer Türkiye kişi başına düşen milli gelirini 30.000 dolara ulaştırabilseydi laiklik karşıtı bütün rejimler iskambil kâğıtları gibi yıkılırdı. Oysa şimdi, Katar, Suudi Arabistan gibi ülkeler, Türkiye’deki laik rejimi yıkmak için AKP iktidarına parasal destek veriyorlar.

         AKP iktidarında her yıl “kaynağı belli olmayan” milyarlarca doların bütçeye girdiğini görüyoruz. Acaba bu kaynak nedir? Kim karşılığını almadan böyle bir parayı gönderir?

         Hesap hileleriyle, sanki Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana hiçbir zaman AKP iktidarındaki kadar kalkınma hızına erişmemiş gibi gösterilerek on bin dolar olarak açıklanan kişi başına düşen milli gelir 13 yıllık tek başına iktidardan sonra gizli desteklere rağmen 8.500 dolara düşmüştür.

         “AKP giderse, terör gelir, kargaşa gelir, PKK terörü artar, beyaz toroslar gelir” tehditleriyle; yüzde altmış oyunu muhalefete vermiş bir toplumu altı ay içinde ters yüz ederek dünyada görülmemiş bir geri dönüşü sağlayanlar şimdi kendilerini dev aynasında görerek “laik rejimi” değiştireceklerini ilan ediyorlar.

         AKP bu konuda ateşle oynamaktadır.

         Belki bunu, tarafsız ve doğru haber alma hakkını ellerinden aldıkları, yoksul halkımıza yutturabilirler. Ama bu ülkenin aydınlarını asla susturamazlar. Başaramayacaklar çünkü karşılarındaki sadece aydınlar değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağları delen aklı ve dehası ve doksan yıldır yetişmekte olan uygar ve çağdaş beyinlere sahip milyonlarca insan, onlarca kuşak var.

         Mustafa Kemal Atatürk’ün laiklikle ilgili sözleriyle yazımıza son verelim:

         “Laiklik; Cumhuriyetin en büyük eseridir. Yani, fikir ve vicdan hürriyetidir. Laik olmayan bir devlet, demokrat olamaz. Çünkü, demokrasinin ilk şartı fikir ve vicdan hürriyetidir. Laik olmayan bir ulusun bağımsızlığının da bir anlamı yoktur. Çünkü bayrağı hür, fakat fikir ve vicdanı tutsak bir ulus, acınacak bir toplumdan başka bir şey değildir. Hele Laik olmayan bir ulusun hürriyeti ise tartışma konusu bile olamaz. Memleketimizin geleceği bakımından taviz vermeyeceğimiz bir prensip varsa o da laikliktir. Laiklikten şu veya bu düşünce ile azıcık sapma dahi, memleketi uçuruma, ölüme sürükler. Unutmayalım ki, Tanrı ile kul arasına girilmez”(?)

         Rejimle oynayanlar da unutmasınlar ki Laiklik Türkiye’nin zamkı, demokrasinin temeli, kadın-erkek eşitliğinin olmazsa olmazıdır…

(?)Mustafa Baydar, Atatürk’le Konuşmalar

Cumhuriyet Yayınları 2000, sayfa:14 ve

Gazi Mustafa Kemal Atatürk (Hiç Böyle

Okudunuz mu?) Necati Kotan 2003 s:179