MELTEM ESİNTİSİ

Köy Enstitüleri ve Çevre bil

Köy Enstitüleri, doğanın değerini bilen, çevreye duyarlı eğitim ve üretim kurumları, iş yaparak iş içinde öğrenen, sıradan bir okulun ötesinde eğitim kurumları idi. Enstitülerde eğitimle ekonomi arasında doğrudan ilişki kurulduğu için, üretim önemli olduğu, öğrenme uygulamalı olarak iş içinde ve iş için yapıldığı için, asla israf yapılmadığı, kullanılan malzeme mutlaka işe yarar kılındığı, malzeme temininde tasarrufa azami özen gösterildiği için, çalışmalar sırasında çevreye en az zarar veriliyor, tam tersine çevreye çeki düzen veriliyor, güzelleştiriliyordu. 5 yıl süreli eğitim, bütünüyle yararcı eğitimdi. Öncü ve örnek bir eğitim hedefleniyor, uygulamalı çalışmalara ağırlık veriliyordu.     

Eldeki kaynaklar her ortamda akıllıca kullanılıyor, öğrenciler tutumlu olmaya, iş içinde öğrenmeye özendiriliyorlardı.  Öğrenciler, “iş" içinde, “iş" vasıtasıyla ve “iş" için eğitiliyor, kuramsal bilgi ile yetinmek yerine uygulamaya yöneliyorlardı. Eğitimin her aşamasında yönetici, öğretmen ve usta öğreticilerin rehberliği ve denetimi söz konusuydu.  

İşleri kolay kılmak adına enstitü öğrencileri imece usulü çalışmayı yaşam biçimi haline getiriyorlar, yaşlarına, yeteneklerine, ilgi alanlarına, seçerek ve severek yaptıkları iş kollarına bağlı olarak çalışıyor, başarıyla tamamladıkları işlerin tadını birlikte çıkartıyorlardı. Üzüntü paylaşılarak azaltılıyor, başarı tadı çıkartılarak neşeyle, müzikle, oyunlarla kutlanıyordu. İmece usulü toplu çalışmalar vardı.     

Enstitüde herkes yaşına başına, görevine bakmadan planlanan işi bir ucundan tutuyor, bir yandan derslikler, yatakhaneler, hamam, çamaşırhane, laboratuvar, kümes gibi diğer yararlı üniteler yapılırken, diğer yandan direkler dikip elektrik, kanallar açılıp su getiriliyor, bahçeler sulanıyor, değişik ürünler elde ediliyordu.   

Kendi kendine yeten, büyük ölçüde kendi yağı ile kavrulan, insan emeğiyle az masrafla çok iş üretilmeye çalışılıyordu. İşler güç birliği yapılarak kotarılıyordu. Başarılmadan bırakılmıyordu.  

Yararcılık, enstitülerde en önemli ilkelerden biri idi. İşi kotarmak, zorlukların özür uydurmadan üstesinden gelmek bir biçimde alışkanlık haline gelmişti. İşten kaçan, kaytaran, araziye uyan kimse yoktu. Olsa da enstitü kamuoyu zaten buna izin vermezdi. Cumartesi toplantılarında mutlaka nasibine düşen eleştiriyi alırdı. Yapılan her iş, göz önündeydi. Kaçarı, göçeri yoktu.       

Enstitüler, açık kaldıkları sürece elbirliği ile gerekli malları, hizmeti ve çözüme odaklanan düşünceyi üretmeye gayret etmiş, her defasında ortaklaşa çözümler bulmuş kurumlardı. Ortak akıl egemen kılınmış, düşünceye saygı ortam bulmuştu.    

İş planlaması aşamasında her enstitü, kendi ivedi gereksinimleri ve bölgeye yönelik olarak plan ve programlar yapmış ve çevreye göre, çevrenin gereksinimlerine göre yapılanmışlardı. Enstitüler, yerel ya da bölgesel gereksinimler doğrultusunda uygun alanlarda konuşlanmış, ürettikleri ile kendilerine yettikleri gibi diğer enstitülerin de gereksinimlerini karşılayacak biçimde görev üstlenmişlerdi. Her aşamada olumlu anlamda çevreyi değiştirmek üzere hareket edilmiştir. Kaynak israfı değil, kaynak yaratılması amaçlanmıştır.     

Tüketim toplumu değil, üretim toplumu hedeflenmiş, yerli üretim ve yerli malı kullanımı özendirilmiştir. Bütün bunlar başarılmıştır.   

Savaş yorgunu, yok-yoksul bir ortamda kurulan enstitüler, çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu nüfusun kendi içinden canlandırılması kararıyla yola çıkmış, sadece okuma-yazma öğretmekle yetinmeyip, her alanda halka yardımcı olmaya odaklanmıştı. Asıl hedef, en kısa zamanda okulsuz köy ve öğretmensiz okul bırakmamaktı.  Olumlu sonuçlar alınmaya başlamıştı. 

Kurtuluş Savaşını zaferle sonlandıran ulusun eğitim ve ekonomi alanlarında da bu zaferi taçlandırması istenmişti. Enstitüler, bu gerekçe ile kurulmuş, akıllı köy çocukları, kız-erkek ayırımı yapılmadan karma eğitim görmek üzere bir araya getirilmişti. Ülkenin kısıtlı kaynakları, yetersiz olanakları birer birer harekete geçirilerek, bir an evvel ekonomik gelişme sağlanacak, köylü gerçek anlamda ulusun efendisi yapılacaktı. 

Köy kökenli enstitü öğrencileri yaparak, yaşayarak öğrenecek, akıllarını ve ellerini kullanarak üretecek, enstitü bitince ne öğrendilerse onu köylerinde uygulayarak köylülerine örnek olacaklardı. Çevre değerlendirilecek, doğa insanlığın hizmetine sokulacak, ama zarar verilmesi önlenecek, çeşitli düzenlemeler, önlemler, atılımlar ve girişimlerle güzelleştirilecekti. Bütün yurt, enstitülü öğretmenler eliyle bir uygulama bahçesine dönüştürülecekti. İşler beklenenin ötesinde, olumlu yönde hızla ilerliyordu. Ne yazık ki, koşullanmış politikacıların, cehaletten medet uman çıkar çevrelerinin ve dış ve iç düşmanların, vatan hainlerinin pis oyunları ile bütün bunlar yarım kaldı. Ülke gelişmiş bir ülke olma şansını kaybetti. Çok zaman kaybetti. Kaybetmeye de devam ediyor.  Aklını başına toplayacağı günler de ufukta pek görünmüyor.     

Yavuz Ali Sakarya 

YKKED Antalya Şube başkanı 

Yayın Tarihi
25.10.2021
Bu makale 733 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!