İyiliğin karşılığı nerededir?

Bir ramazan ayında mahallenin davulcusu her ne hikmetse gelmez oldu. Herkesin evinde çalar saat yok ki kurup da sahur zamanı uyansın! Babam ve Paşa Amcam “Ne yapsak, davulu kime çaldırsak?” diye kendi aralarında konuşurken amcamın yaptığı davul aklıma geldi, hevesle atıldım; “Davulu ben çalabilirim!” İkisi de şaşkınlıkla bana baktılar. Sonra dönüp sohbete devam ettiler. Ben yine atıldım “Baba ne olur ben çalayım. Biliyorsun, okulun bando takımındayım. Davul çalmayı biliyorum. Büyük davulu da çalarım ne olur, ne olur!” 

İkisi birden, “Kızım, davul çalmak kolay mı? Hem de gece yarısı!” diye itiraz edecek oldular ama öyle ısrar ettim ki sonunda sadece bizim sokakta çalmak şartıyla izin verdiler.
Sahurda annemin sesiyle yataktan fırladım. Bir an önce davulumu alıp sokağa çıkmak istiyordum. Fakat tüm denemelerime rağmen bir türlü omzuma asmayı beceremedim. Davul büyük, kayış uzun geliyordu! Nasıl ayarlayacağımı da bilmiyorum.  O sırada annem de söylenip duruyordu, “Küçücük çocuk, gece gece sokaklarda davul çalar mı hiç! Bu nasıl akıl Allah’ım!”

Çaktırmadan bizi izlemekte olan babam yanımıza geldi. Kayışını ayarladığı davulu omzuma taktıktan sonra anneme dönüp şöyle dedi; “Fadıma, boşuna sokranma! Benim kızım herkesi sahura kaldırıp sevap kazanacak!”

O zamanlar bizim sokak silme akraba dolu. Amcamlar, dayımlar, kuzenler, yakın ve uzak akrabalar yan yana evlerde oturuyorlar. Davulu benim çalacağım kulaktan kulağa yayılmıştır diye düşünüyorum. İyice heyecanlanıyorum. 
Hava da aksi gibi öyle karanlık ki! Elimdeki tokmağı düşürmemek için sımsıkı tutuyorum. Bu yaşa kadar uyuyanı rahatsız etmemeye programlanmışım. Bir türlü davula vuramıyorum. Keşke bu işe hiç bulaşmasaydım! Keşke gerçek bir davulcu bulsalardı diye düşüne düşüne karanlık sokağın içlerine doğru azıcık ilerledim. Birazcık da korkmaya başladım.
Baktım işin kaçarı yok, sarsakça da olsa ilk vuruşu yaptım. “Güm güm de güm güm!”
Tokmak davula vurdukça evlerin lambaları birer ikişer yanmaya başladılar. Kimin evine yaklaşsam pencereden başını uzatıyor ve beni selamlıyordu. Büyükler “Aferin kızım, aferin sana!” derken, küçükler “Davulcu, davulcu bir Adana havası çal da oynayalım” minvalinde şakalar yapıyorlardı. 
Ben ise atılan laflara uygun şekilde cevaplar veriyor neşeyle davulumu çalmaya devam ediyordum. Ne korku kalmıştı, ne çekinme. Bir ara çocuklardan bazıları dayanamayıp yanıma geldiler. Başladılar “Adananın yolları taştan” türküsünü söylemeye. Ben çaldım onlar da oynadılar. Gırgır şamata derken tüm sokağı baştan başa dolaştık. Eve döndüğümde ev halkı beni gülerek karşıladı. Annem, “Çabuk sofraya! Sahuru kaçıracaksın!” diye beni mutfağa yönlendirdi.
Ramazan ayı bitene kadar neredeyse her gece amcamın davuluyla sokağımızdaki insanları uyandırdım.
Nihayet bayram sabahı geldi çattı. Erkenden kalkıp hazırlandık. Anne ve babamızın elini öpmek için sıraya girdik. Kalabalık bir aile olduğumuzdan ne zaman sıraya girilmesi gerekse yaşa göre dizilirdik. Ailenin sondan ikinci kuzusu olduğum için sıranın bana gelmesi hayli uzun sürdü. Nihayet önce annemin sonra da babamın elini öptüm. Babam, beni yanaklarımdan öptükten sonra aynen şöyle dedi; “Yıldızım, bu bayram sana harçlık veren olursa sakın kabul etme kızım.”
Suratımın asıldığını gören babam devam etti, “Yavrum, sen bu işi gönüllü yaptın. Eminim bu nedenle de çok büyük sevap kazandın. Eğer para alırsan karşılık bekleyerek yapmış olursun. O zaman da sevapların boşa gider, bilesin!” 

O bayramı her zamankinden daha az harçlıkla geçirmiştim ama canım babamdan paha biçilemez bir şey öğrenmiştim;
İyiliğin karşılığı sadece insanın kendi içindedir!...

 

 

Yayın Tarihi
13.05.2021
Bu makale 1143 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!