Haram lokma yemedi

                  Gözelerden çıkıp yan kollardan suların beslendiği gibi türkülerin de kaynakları vardır. Genellikle ağıt, haykırış ve kahramanlıklar üzerine söylenmişlerdir. Hasret –gözyaşı- acı ile vuslat birbirlerine yoldaş olmuşlardır sürekli. Bal Kuşu’nun nimetlenmesi insana rehberliğindendir, kendisi tatmaz ise kılavuzluk kargaya kalır, kaçınılmazdır, ayrıca karga en akıllı hayvanlar arasındadır, kafasından anında plan-proje geliştirmektedir, bunu da unutmamak gerekir!

                Bilindiği üzere göçerlik milletimize ata yadigârıdır. Uçbeylerin çocukları Altaylardan günümüze değin mani ve ağıtlarını kâh yılkı atlarıyla kâh develerle yaymış, dillere yerleştirmişlerdir. Devenin uzun uzun bozlamasına “Bozlak” demişler, kısasına da “Maya” adını koyuvermişlerdir, sanki Karadeniz da Bar, Erzurum da Horan gibidir, turnaların ötüşü, ocakların tütüşüdür türkülerimiz.

                Konusu şiir olan sohbet, dönüp dolaşıp Abdallar’a ve Bozlaklar’a dönünce elbette ki laf, sazın, sözün ustası Muharrem Ertaş’a gelecekti.

                Tanınmış şairlerden birisi kinayeli şekilde ortaya konuştu. Japonların bile elektroniksiz, çıplak ses tınısını ölçmek için türlü yöntem arayışı içinde olduğu rahmetli Muharrem Ertaş için yoksulluk yüzünden hiç tatmadığı yiyecekleri sıraladı: “Acaba ses güzelliğini kivi, muz yemeye mi yoksa sosis-salam, hatta pastırma yemeye mi borçlu?” dedi, buruk gülümsemeyle. Ozan İlhan Eray sessiz kal(a)mazdı, atıldı:

                “ Muharrem Usta hiç haram yemedi, onun için “Ay dost!” çektiğinde yer yerinden oynardı, boğazından aşanlar arasında da asla haram lokma yoktu” dedi.

                Çok doğru, haram yiyenlerin tez zamanda sesi kısılıyor ya da bir biçimde kıstırılıyor! Anadolu’nun bağrından kopup gelen; Neşet Ertaş, Çekiç Ali, Hacı Taşan, Zaralı Halil, Mukîm Tahir, Tenekeci Hasan, Mahsun-î Şerif,   Şekip Şahadoğru, İhsanî, Emrah, Karacaoğlan, Pir Sultan, Âşık Veysel gibi daha nicelerini saymakla bitiremeyiz.

                Geçimi tele, gönlü helale bağlı bülbül sedalıların sesi hiçbir zaman kısılmaz, kıstırılamaz! Ayrıca hiçbir alet seslerinin tınısını ölçüp biçemez, derecelendiremez, hem hariçten gazel okumak da pek kolaydır!

                Elektronik düzenle seslerine ayar çektirip güzelleştiren sözde müzisyenler, elektrikler kesildiğinde sanırım eko için hamamda kurnabaşı veya göbektaşı arayacaklar!

                Kuşkusuz Allah’ın onlara bahşettiği armağandır bu yetenekleri. Zira ne çiftlikleri ne dikili çubukları ne de sürüleri var gariplerin. Sadece türkü üreten, nefes tüketen zenginliklere sahipler.

Yayın Tarihi
19.01.2016
Bu makale 2842 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Türkü sever, türkü sayar, Türkü söyleriz....

ÜNAL ŞAFAK 21.01.2016

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!