CESUR KALEM

Ceset Çoktan Çürüdü!

Siyasi kulislerde konuşulan bir baskın seçim ihtimaline karşın…

CHP; 2018’de İYİ Parti’nin seçime katılabilmesini sağlayan formülün, yeni kurulan partiler için de yeniden işletilebilmesi için destek olacağını açıkladı.

Nedir o destek?

“Yeni partilere gurup kurması için ödünç milletvekili vermek.” CHP sözcüsünün deyimi ile “demokrasi yolculuğu…”

Bahçeli bu açıklamaya sert tepki verdi.

MHP lideri Bahçeli, Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası’nda aniden değişiklik yapılmasını, ayrıca Siyasi Etik Yasası’nın da çıkarılmasını istedi.

‘Vekil Borsası’ nitelemesinde bulundu.

Parti içi demokrasi,  barajın düşmesi, lider sultasının sona ermesi, siyasetin finansmanının şeffaf ve denetlenebilir olması vs. konularda da değişiklik olacağı düşüncesi ile umutlandık!

Bir an, “Tosya’ya pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayalım” diye de düşündüm.

İnşallah yanılırım.

Herkes gücünü ve meşruiyetini halkın iradesine borçludur.

Çeşitli oyunlarla ahlaka, demokrasiye ve etik kurallara aykırı şekilde vekil transferi yapılması elbette doğru değildir.

Kabul edilemez.

İYİ Partiden transfer olan Tuba Vural Çokal örneği varken…

İktidar kanadı, kendisine transfer olan vekillere ve belediye başkanlarına ne diyecek?

Siyasi gözlemciler asıl amacın; “yeni kurulan Gelecek Partisi ve DEVA Partisinin seçime girmesinin engellenmesi” olduğunu iddia ediyor.

Böyle bir düşünce varsa, halkta ters etki yapar.

Tek yol demokrasinin önündeki engelleri kaldırmaktır, kişilere ve olaylara göre kural değiştirmek değil.

 

Yıllardır seçim esnasında seçime giren siyasi parti sözcüleri ve liderleri tarafından; “Siyasi Partiler Kanunu, tüm kesimlerin mutabakatı aranarak demokratik kurallar çerçevesinde değiştirilecektir” ifadeleri kullanılmaktadır.

Ne hikmetse, hep taahhüt olarak kalır.

Halbuki, demokrasiyi içselleştirmiş devletlerde; özgürlükleri kısıtlayan yasakçı hükümler çok azdır.

Temel hak ve özgürlüklerin, özellikle ifade ve düşünce özgürlüğünün güvence altına alındığı, katılımcı ve özgürlükçü bir Anayasa…

Tüm kesimlerin mütabakatı ile hazırlanmış;  demokrasinin ilkelerine uygun bir siyasi partiler kanunu ile eşit ve rekabetçi bir yarışı sağlayan bir seçim kanunu…

Tüm kesimlerin ve partilerin aldıkları oy oranında mecliste temsilini sağlayan bir baraj sistemi…

Ülke hukukunun evrensel hukuk ilkelerine uygun hale getirildiği ve yargı bağımsızlığının sağlandığı bir hukuk sistemi…

Olmak zorundadır.

Çünkü demokratik bir devletin gereğidir.

Aslına bakılırsa, her siyasi parti bu konuları sözde savunmaktadır.

Peki, yıllardır niçin değişmiyor?

Çünkü “sistemden beslenenler, sistemi değiştirmek istemezler.”

İşin özeti budur.

Özellikle,12 Eylül rejiminin ürünü olan, “Siyasi Partiler Kanunu” mutlaka değişmelidir.

Çünkü bir yasaklar manzumesidir.

Sami Selçuk’un deyimi ile "Özgürlükçü rejimin mezar kazıcısı”dır.

“Siyasi Partiler Kanunu” neler içeriyor?

 

Siyasi Partiler Yasası lidere aşırı güç ve yetki verdiğinden, parti içi demokrasiyi kısıtlamaktadır.

Sürekli çalışma ve tartışma ortamı bulunmamadığından, “Padişahım çok yaşa…” anlayışı ile lider kutsanmaktadır.

Bu durum; liderin etrafında vasıfları tartışılır bir klik oluşmasına yol açmaktadır.

Çünkü bizdeki lider olgusu; yeri gelince masaya yumruğu vuran, sert, dediği dedik, biraz da efelenen nitelikler taşımaktadır.

Etrafı da, “Bizim patron  en iyisini bilir”, “İl başkanını da o belirler, milletvekilini de…” mantığında olunca…

Seçilmeleri halkın değil, liderin insiyatifine bırakılmaktadır.

Böyle olunca da;  Meclis’te lider ne isterse ona göre davranmakta ve  inanmadığı konularda bile yönlendirme ile el kaldırmaktadır.

Bunun adı demokrasi değil, ‘lider sultası’dır.

Ülkemizde liderin doğal yollarla ve olaysız değişimine ilişkin örnek yok denecek kadar azdır.

O halde; lidere ve yönetimine laf söylemek, yapıcı bir eleştiride bulunmak kimin haddinedir?

 “Sadık ol!”, “Biat et rahat et.”

 

Parti içi demokrasi mi dediniz?

Hainler, teröristler… Masalar, sandalyeler… Hakaretler, küfürler… Troller…

“Tüzük gereği belli sayıda bir delegenin dilekçesi toplansa bile onları salona sokmam.”

Buyurun o zaman parti içi demokrasiye…

Siyasi Partiler Kanunu’na göre, delegeleri üyeler, parti yönetimini de delegeler seçmektedir.

Özgürce…

İnanmadınız değil mi?

Çoğu kez muhalif üyelere haber verilmeden delege seçimleri yapıldığı sır olmaktan çıkmış bulunmaktadır.

Her şey aleni, pervasızca yapılmaktadır.

Kişisel çıkarlar ve aidiyetler delege seçimlerinde önemli rol oynamakta ve işaret verilen yere oylar akmaktadır.

Bu da seçimlere şaibe karışmasına neden olmaktadır.

Bunu önlemenin yolu, parti üyelerinin yargı denetiminde kendi liderlerini ve yöneticilerini seçmelerinden geçer.

 

Parti yönetimleri; farklı düşünceleri olan,  merkez yönetiminin politikalarını doğru bulmayan ya da merkeze muhalif olduğu düşünülen örgüt birimleri kolaylıkla görevden alabilmektedir.

Muhalifler için ihraç mekanizması giyotin gibi çalışmakta, kelleler havada uçuşmaktadır.

Nasıl özgür konuşacaksın?

Bu nedenle hiçbir parti yönetimi, demokrasi kuralları çerçevesinde işlemiyor, işletilemiyor.

Lider istese de…

Yasa buna cevaz vermektedir.

Bu durumun doğal sonucu olarak; tabanın etkisi gerilemekte, parti merkez yönetimleri güçlenmektedir.

Yasada, yerelde parti üyelerini aktif hale getirecek bazı değişikliklere ve demokratik hükümlere ihtiyaç bulunmaktadır.

Görevden almanın da bir kıstası olmalıdır.

 

Siyasi Partiler Yasası'ndan kaynaklanan en temel sorunlardan birisi de siyasi partilerin kutsanmasıdır.

Üyelerden ve delegelerden çok parti yönetiminin kararı belirleyicidir.

Bu nedenle, aday belirleme sisteminin tamamen yönetimin tercihine bırakılması, anti demokratik bir uygulamadır.

“Önseçim yerine merkez yoklaması…” ya da göz boyamak için üyenin önüne konulan göstermelik önseçim sandıkları…

Teamül yoklaması veya STK temsilcilerinden görüş alınması ise tam bir komedi.

Yerelde seçim, merkezde değerlendirme… Açık oy gizli tasnif gibi ama itiraz eden de yok.

Bu kültür içerisinde, üyeler veya delegeler kendilerini demokratik olmaya mecbur hissetmiyor.

Yemek Ankara’da hazır pişirilsin!  “Ye Memed emmi Ye…”

Ankara’ya yakın olanın düdüğünün çaldığı bir sistem; yerel demokrasinin topal bırakılmasıdır.

Bir diğer antidemokratik uygulama; üye olma isteminin, sebep göstermeksizin parti yönetimince reddedilmesidir.

Bu yetki, çoğu zaman il, ilçe ve merkez parti yönetimlerinin yakın çevreler tarafından belirlenmesine yol açmaktadır.

Dayı-yeğen, baldız- enişte, gelin- damat, bizim kasap- bizim berber vs. Yeter ki beni desteklesin.

 

“Siyasetin finansmanının şeffaflığı ve denetlenebilirliği sağlıklı demokratik bir sistemin en temel unsurlarındandır.”

Mevcut sistemde, hazine yardımları ve işi olan zengin bağışları yeterli görüldüğünden üye aidatları önemsenmemektedir.

Çevremizde para vererek belediye başkanı ve vekil olduğunu duyduğumuz çok insan var.

Doğru ya da yanlış…”Şüyuu vukuundan beter…”

“Ver parayı görülsün işin!”

Üye aidat ve bağışları ile parti harcamalarının kayıtlı ve denetlenebilir olması, üyenin hesap sorabilmesini sağlayacağı gibi, aidiyet duygusunu da artıracaktır.

 

Seçim barajının %10 olması, tüm kesimlerin mecliste temsil edilememesi ve milyonlarca oyun çöpe gitmesi demektir.

Antidemokratiktir.

Seçim barajı en fazla %5 olmalı ya da tamamen kaldırılmalıdır.

Ayrıca seçim bölgeleri daraltılmalı, halkın tercih ettiği adayın seçilmesi mümkün kılınmalıdır.

 

Başkanlık sistemi ya da parlamenter sistem…

Sivil toplumun gelişmesi ve bürokratik oligarşinin partiler nezdinde güçlenmemesi için, demokratik kurumların ve demokratik mekanizmaların harekete geçirilmesi gerekir.

Günün Sözü: “Sivil toplum alanından devlet alanına doğru kayan partiler, halkı temsil etmekten giderek uzaklaşır. “

A.Y.

 

Yayın Tarihi
01.06.2020
Bu makale 1805 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!