MELTEM ESİNTİSİ

Antalya’nin Söylenceler Dünyasi (2)

 

Yanartaş (Chimera) Ve Bellerofontes Söylencesi

Bugün Antalya’da Çıralı (Yanartaş) denen bölgeye yolunuz düşerse, yaklaşık yirmi dakikalık bir tırmanışla dağın yamaçlarına çıktığınızda, yerden alevlerin fışkırdığını ve toprağın, kayaların, dağların taşların devamlı alev alev yandığnı görürsünüz.

Bu ateş, Homeros’un İlyada Destanı’nda anlattığı ve daha sonraları Olimpiyat oyunlarının başlatılması için Olimpiyat meşalesinin tutuşturulduğuna inanılan ateşin olduğu yerdir.

Ateş, aslında yerden çıkan metan gazının devamlı yanmasından ibarettir. Ama söylence konusu öyküsü çok ilginçtir.

Mitolojide atlara düşkünlüğü ile bilinen “Glaukos” adında biri vardır. Glaukos’un “Hipponoes” ve “Belleros” adında iki de oğlunun olduğu bilinmektedir. vardır. Bu iki kardeş arasında çok büyük bir yaş farkı yoktur ve hep birlikte eğlenirler.

Günlerden  bir gün Hipponoes, kardeşi Belleros ile ormanlık bir alanda avlanırken, istemeden bir av kazası sonucu, kardeşi Belleros’u öldürür. Bu  olaydan sonra Hipponoes’in adı “Belleros’u yiyen, Belleros’u öldüren” anlamına gelmek üzere, “Bellerofontes” olarak anılmaya, adlandırılmaya başlar. Asıl adı olan “Hipponoes” zaman içerisinde neredeyse tamamen unutulur.

 

Bellerofontes, kendi öz kardeşini öldürdüğü için büyük bir vicdan azabı çekmektedir. Bu olay onu adeta delirtmiştir.

Ülkesinden kaçıp, kendisini cezalandırmak ister. Gider, kahinlere (bilicilere) danışır. Kahinler,Tipins Kralı Proitos’a gidip ona hizmet etmesini, onun vereceği görevleri yapmasını söylerler. Bellerofontes de denilenleri harfiyen yapmaya başlar.

Kral Proitos’un sarayına kabul edilir ve kısa zamanda onun sevgi ve beğenisini  kazanır. Kralın sofrasına oturmaya, onunla arkadaşlık etmeye ve saray içinde onunla birlikte hoşça zaman geçirmeye başlar.

Bellerofontes, doğuştan yakışıklı, tanrının gerçekten överek yarattığı erkek güzelliğini, yakışıklılığı simgeleyen birisidir. Kısacası, albenili bir erkek güzelidir, Bellerofontes.

Kral Proitos’un karısı Anteia (bazı antik kaynaklarda adı “Stenebe” olarak da anılmaktadır. YAS) Bellerofontes’in yakışıklılığından çok etkilenir. Saraya girdiği ilk günden ona aşık olmuştur. İlk fırsatta kocasından gizli olarak onunla yasak bir ilişkiye girmeyi kafasına koyar. Bunu Bellerofontes’e teklif edince, arkadaşı kral Proitos’u çok seven ve karısı ile birlikte olarak ona ihanet etmeyi aklından bile geçirmeyen Bellerofontes, Anteia’nın birlikte olma isteğini kesinlikle ve kibarca reddeder.

Ne var ki, kralın karısı Bellerofontes’i bir kere aklına koymuştur. Onu tehdit eder. Kraliçenin tehditlerine rağmen, Bellerofontes onun birlikte olma teklifine karşı koyar. Kabul etmez. Kraliçe’de onu, kral olan kocasına, sırf öç almak maksadıyla, kendisine iftira atarak, şöyle şikayet eder:

“Proitos ya kendini öldür, ya da Bellerofontes’i. Çünkü o sana ihanet etti ve benim gönlüm olmadan benimle birlikte olmak istedi. Besle kargayı, oysun gözünü, örneği sana saygı göstermeyen bir davranış sergiledi.” der.

Doğal olarak karısına inanan kral Proitos, Belerofontes’i kendi elleri ile öldürmek ister, ama bir kralın evinde belli bir süre konuk olarak kaşlan birini öldürmesi geleneklerde olmadığı için ve arkadaşı olan birini öldürmek için elini kana bulamak istemediği için, kayınpederi İobates’e bir mektup yazar. Mektubun içine,”Bu mektubu getiren kişiyi öldür.” diye de bir not düşer. Mektubu kapatıp, bizzat Bellerofontes’in kendisine verir ve mektubu Likya kralı olan ve aynı zamanda karısı Anteia ‘nın babası da olan İobates’e götürmesini söyler.

Arkadaşı Kraldan hiç kuşku duymayan, ona yaşam boyu hep güvenen ve mektubun içinde neler yazdığını bile merak etmeyen Bellerofontes, emanet edilen mektubu dosdoğru kral İobates’e götürür.

Yakışıklı Bellerofontes, başına neler geleceğinin farkında bile değildir. Kral İobates damadından elçi olarak gelen ve kendisine bir mektup getiren bu konuğu dokuz gün süre ile sarayında konuk eder. Onun hatırına dokuz inek kurban eder. Ona saygıda kusur etmez. Bir dediğini ikiletmez, yerine getirir.  

Kısa zamanda Bellerofontes, kral İobates üzerinde de iyi bir izlenim bırakır ve onun da arkadaşlığını kazanır. 9 günün sonunda kral damadının gönderdiği mektubu görmek ister. Kendisinden mektubu getireni öldürmesi istenmektedir. Kral İobates, bunu yapamayacağına karar verir. Ama damadının isteğini de yerine getirmesi gerekmektedir.

Ona Likya bölgesindeki (Antalya’nın batısındaki Teke yarımadası) ormanlık alanlarda yaşayıp, Likya’lılara musallat olan ve o güne kadar kimsenin yanına bile yanaşmayı beceremediği Chimera (Kimera, Kimeros aslanı) adlı canavarı öldürmesi görevini verir. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaktır. Hem damadının kendisine verdiği görevi yerine getirecek, hem de “Chimera” adındaki canavarı öldürtecektir. Her ikisi de kendisi ve Likya halkı için yararlı bir iş olacaktır.

“Chimera” adındaki canavar, kayadan kayaya kolaylıkla atlayabilen çevik bir keçi vücuduna sahiptir. Başı görene dehşet veren bir aslan başı biçimindedir. Uzun kuyruğu da bir yılan şeklindedir.

Dahası da var, canavar ağzını açıp nefesini dışarı verdiğinde, devamlı ağzından alevler çıkmaktadır. Kısacası, “Chimera” adlı canavar alev soluyan, alev püskürten, nefesiyle bile yakan, yok eden bir canavardır.

Bu zorlu görevi gereği gibi yapabilmek için, yolunu yordamını öğrenmek için Bellorofontes, öncelikle kahin Polydeus’a danışır.

Polydeus, ancak tek boynuzlu ve uçan at Pegasus’u ehlileştirmeyi becerebilirse, onun yardımıyla Chimera canavarının yanına yaklaşmasının mümkün olduğunu, aksi takdirde canavarın yanına bile yanaşamayacağını söyler kendisine.

Bellerofontes, iki kanatlı uçan at Pegasus’u nerede bulabileceğini öğrenmek için bir geceyi Athena Tapınağı’nda geçirmeye ve tanrıçadan yardım istemeye karar verir. Rüyasında tanrıça Athena, Bellerofontes’e şöyle der: “Pegasus’u dizginleyebilmen için sana şu gemi  ve eğeri getirdim. Bunları kullanırsan ancak, Pegasus sana itaat edecektir.Dediklerinden çıkmayacaktır. ”

Bellerofontes, sabah uyandığında, gemi ve eğeri yanıbaşında bulur. Onları alır. Pegasus’u bir çeşme başında su içerken bulur. Kanatlı at Pegasus’un ağzına gemi vurup, üzerine eğeri koyunca, vahşi atın bütün hırçınlığı geçer ve uslu sakin bir hale dönüşür. Bellerofontes kendisinden ne isterse, uysal bir biçimde onu yapmaya başlar.

Uçan at Pegasus, Bellerofontes’in dediklerini yapan, onun sözünden hiç çıkmayan, bütün günlerini onunla birlikte geçiren sadık bir arkadaşı olur o günden sonra.

Bellerofontes, altında kanatlı atı Pegasus olduğu halde, bugün Antalya’da Yanartaş (Çıralı) diye anılan yerde yaşayan Chimera’ı bulur ve onu ortadan kaldırmak için saldırıya geçer. Canavar alevleri ile çevreyi kasıp kavurmaktadır. Kükredikçe, kayalar yerlerinden kopup aşağılara yuvarlanmaktadır. Nefesini üflediği her yer, yangın yerine dönmektedir.

Belleorofontes kendisini ve atı Pegasus’u, mızrağı ve kalkanı ile korumaya çalışır. Öyle bir an gelir ki  can havliyle Bellerofontes, canavar Chimera’ya kalkanıyla öyle sert ve öyle kuvvetli bir biçimde vurur ki, canavar ne olduğunu anlayamadan dağın içinde bulunan büyük kovuklardan birinin içine gömülüp orada sıkışıp kalır. İri vücudu oradan çıkamaz.

Canavarın sadece alevler soluyan ağzı kovuğun dışında kalmıştır ve o gün bugündür kovuğundan çıkamayan canavar, bulunduğu yerde hala alevler solumaya devam etmektedir.

İşte bugün ziyaret için bölgeye (Çıralı’ya) gidenlerin devamlı yanarken gördükleri alevler, Chimera canavarının dağın yüzeyinde kalan ve alevler soluyan ağzıdır. Yöre halkınca buna inanılır ve baldan tatlı öyküsü böyle anlatılır, gider.

Yavuz Ali Sakarya

 

BELLEROPHONTES DESTANI

Bir öyküm var sizlere

Hesiodos’tan, Pindaros’tan

Tarihin babası Herodot’tan derleme

 

Sisyphos oğlu Glaukos

Korinthos’un güçlü kralı

at binmekte, sürücülükte,

savaş arabası kullanmakta üstüne yok

onu yenecek ölümlü daha

yaratılmamış tanrı tarafından.

 

Azgın savaş atları kullanır arabalarında

daha da azsınlar diye savaş atları

gece demez gündüz demez

insan etiyle besler azgın atlarını.

 

Onun bu davranışı

iyice  kızdırır Olympos Ölümsüzlerini

bir durum değerlendirmesi yapar

ve öç almaya karar verirler.

 

Bir pusu kurup Glaukos’a

azgın atların kurtulmasını sağlarlar

dizginlerinden

başıboş delicesine kontroldan çıkmıştır atlar,

Glaukos’u arabasından düşürürler.

tam atların önüne düşer

Glaukos’ün gövdesi

kendi elleriyle beslediği büyüttüğü

 azgın atlarına bu kez kendisi yem olur.

 

Tanrıların gazabı bu,öç böyle alınır,

Ölümlülere ders böyle verilir.

Eden ettiğini bulur.

 

Glaukos’un iki oğlu vardır

Belleros ve kardeşi Bellerophontes

babaları Glaukos mu

yoksa gerçekten

Deniz Tanrısı Poseidon mu bilinmez.

Kalıbına bakılırsa Bellerophontes’in

mutlaka Poseidon’un oğludur

ancak bir tanrıya yakışır babalık.

 

Bir gün, günlerden birgün

bir kaza neticesi

istemeden kardeşi

Belleros’u öldürdü, Bellerophontes

Elinde olmadan bir can aldı

Hem de kendi kardeşinin canını

Belerofontes, acı içinde kahroldu.

Üzüntüsünden yandı kavruldu.

 

Kendi kendine bir büyük ceza verdi.

Aldı başını gitti, kendini sürgün etti

Yerini yurdunu terketti.

Bilicilere sordu geleceğini,

“Argos kralı Proitos’a hizmet et,” dendi.

 

Varıp Argos ülkesine, zaman yitirmeden

Kral Proitos’tan bağışlanmasını diledi.

 

Bağışlamasına bağışladı Kral kendisini

ama bu daha başlangıcıydı bir dizi serüvenin.

 

Bellerophontes mutluydu kral sarayında

Kral Proitos’un sofrasına oturmak

ona hizmet sunmak,

Kralla sohbet etmek güzeldi.

kısa zamanda sevdirdi kendini krala

bütün zamanını sarayda geçirir oldu.

 

Ne var ki Bellerophontes yakışıklıydı

tanrıların övüp yarattığı kadar

bir erkek güzeli. Bir alımlı adam.

Ayrımsız genç kızlar, kadınlar

bir bakışta tutulurlardı kendisine

yanar tutuşurlardı aşkından

ballandıra ballandıra anlatılırdı yakışıklılığı

tanrıların güzellikler bağışladığı adam.

 

Argos kralı Proitos’un karısı Anteia’ da

daha ilk gördüğünde sarayda

kafasına koymuştu Bellerophontes’i.

Ne yapıp, ne edip yatağına almalıydı onu

Tutkusu bir onulmaz sevgiye dönüştü,

kısa sürede yemeden içmeden kesildi.

 

Bir gün kral yokken sarayda

çağırdı odasına yakışıklı Bellerophontes’i

ağzındaki baklayı çıkardı beklemeden

anlattı, ona olan büyük aşkını ve

beraber olmak istedi,

aşkına karşılık görmek istedi,

koynuna girmek istedi ,

delikanlı Bellerophontes’in.

 

Bellerophontes nankör değildi.

Yüz vermedi Kral karısına

Sevgili arkadaşı Kral Proitos’a

ihanet etmek yakışmazdı

onun gibi sadık ve dürüst bir adama

kibarca  reddetti bu ahlaksız teklifi.

 

Ne var ki kral karısı Anteia

kararlıydı Bellerophontes’i sevmekte

eğer dedi, sen benimle yatmazsan

ben de giderkrala ve senden yakınırım.

 

“Ben gönülsüz davranmama rağmen

şu çok sevdiğin adam var ya

Bellerophontes,

hani şu ekmek su verdiğin

hani şu yanıbaşından eksik etmediğin

zorla bana sahip olmak istedi.

Namusunu yere çalmak istedi.

Temizle bu ayıbını, Proitos.

Ya kendini öldür. Ya da onu.”

 

Karısını seven kral Proitos,

kızdı köpürdü bunları duyunca,

kan beynine sıçradı, hop oturdu, hop kalktı

hele kendi namusu sözkonusu olunca.

 

Sinirden küplere binen Proitos,

öldürtmedi Bellerophontes’i, öldürtemedi

Argos gelenekleri, konukları öldürmeye engeldi.

ya da belki de koskoca kral

elini kana bulamak istemedi kendisi.

 

Kayınpederi

Likya Kralı İobates’e bir mektup yazdı:

 

“Her kim ki bu mektubu sana getirir

derhal öldür onu.”

Mektubu Bellorophontes’in bizzat kendisine verdi

ve sıkı sıkı tembih etti çabuk gitmesini.

ardına bile bakmadan saraya yetişmesini.

Kayınpederine elindeki mektubu vermesini.

 

Bellerophontes,

elinde kral Proitos’un mektubu

tuttu dağlık Likya’nın yolunu.

Nerden bilsindi taşıdığı mektubun

kendi başına işler açacağını,

açıp okumadı bile mektubu,

tez günde Likya eline ulaşıp

sundu mektubu Kral İobates’e.

Mutluydu, verilen görev artık tamamdı.

 

Likya Kralı İobates,

dokuz gün dokuz gece ağırladı

damadından mektup getiren konuğunu

yediler içtiler, söyleştiler

Özü doğru, sözü doğru Bellerophontes,

tıpkı Kral Proitos’ta olduğu gibi

gönlünü ve arkadaşlığını kazanmasını bildi

dokuz günde Likya Kralı İobates’in.

 

Dokuz günün sonunda Kral İobates

merakla açtı damadından gelen mektubu

birde ne görsün, ne okusun:

 

“Her kim ki bu mektubu sana getirir

Derhal öldür onu.”

 

Eli varmadı İobates’in Bellerophontes’i öldürmeye

tıpkı damadı Proitos gibi.

Ama isteği yerinde getirmemek te olmazdı.

 

Öyle zor bir iş verdi ki, Belerophontes’e

 Belerophontes’in ölümü artık kaçınılmazdı.

 

“Git, Chimeira adlı canavarı ara bul.

Şu insanlarıma musallat olan

avlaklarımda bana avlanacak hayvan bırakmayan

aslan başlı, keçi gövdeli, yılan kuyruklu ejderha.

Ara bul onu ve öldür. Sen ki ünlü bir kahramansın

Ancak sen becerebilirsin bu zorlu işi.”

 

Kral bir taşla iki kuş vuracaktı aklınca.

Hem kendi elini kana bulamayacak,

hem Bellerophontes’ten kolayca kurtulacaktı.

Ya da Chimeira yeri boylayacak,

Bu arada damadı da mutlu olacaktı.

 

Bellerophontes nerede bulacağını bilmiyordu

ağzından alevler püskürten Chimeira’yı.

Tapınağa gidip bir akşam vakti,

Tanrıça Athena’dan yardım istemeye karar verdi.

Uyur uyumaz da tanrıçayı gördü düşünde.

 

“Bellerophontes, ancak Pegasus’a binersen

bulabilirsin canavar Chimeira’yı.

Sabah uyandığında yanında

altın bir dizgin bulacaksın.

Ancak bununla binebilirsin Pegasus’a.”

 

Pegasus kanatlı at

Pegasus uçan at

Pegasus tek boynuzlu.

İnsan bunu duyar da uyuyabilir mi?

Bellerophontes, ayağa fırladı hemen

bakındı etrafına uyku sersemliğinde

yanında duran altın dizginleri buldu.

 

Günler geceler boyu Pegasus’u aradı.

Bir gün bir ağacın altında Korinthos’ta

Kanatlı at Pegasus’u yemlenirken buldu.

Ürkütmeden yaklaştı yanına atın.

At altın dizgini görmüştü herhalde

huysuzluk etmedi.

Bekledi yeni sahibini

sabırlı bir şekilde.

Çekinmedi, hemen dost oldu.

bir bütün oldu kahraman Bellerophontes

kanatlı at Pegasus’la.

 

Artık Belerophontes gece demiyor,

gündüz demiyor at sırtında

göklerden denizlere akınlar düzenliyordu.

Pegasus’un kanatları ikisine de yetiyor,

Pegasus yorulmak nedir bilmiyordu.

Pegasus binicisini çok, ama çok seviyordu.

 

Pegasus ve Bellerophontes

etle tırnak, ayrılmaz ikili oldu.

 

Şimdi görev zamanıydı.

Bellerophontes Kral İobates’e

verdiği sözü tutmalıydı.

Hangi cehennemdeyse Chimeira

bulmalı onu ve öldürmeliydi.

 

Sonunda buldu Chimeira’yı

ağzından alevler solurken

Likya dağlarından birinde

alevleri ortalığı yakıp kavuran canavara

yaklaşmak mümkün değildi.

önce okları ile yaraladı canavarı

alevlerin eremeyeceği bir yükseklikten.

 

sonra yaklaştı canavara,

ve kalkanı ile öyle bir vuruş vurdu ki

yer yarıldı ve gömüldü canavar içine

koca vücuduyla

sadece ağzı kaldı dışarda

alevler solumaya devam eden.

 

Bellerophontes gururla döndü

Kral İobates’in sarayına

zafer kazanmış bir insan olarak

uçan atı Pegasus’un sırtında

ünü yeri göğü tuttu.

Bir gurur, bir kibir ki, sorma gitsin.

Bellerophontes insanlığını unuttu.

 

Aşık atmak istedi

Olimpos’taki Ölümsüzlerle

onlarla yarışmak istedi,

onları yenmek ve

Ölümsüzlere karışmaktı bütün emeli.

 

Pegasus akıllı hayvandı

Oliympos’a uçmak istemedi.

Huysuzluk etti durmadan havada.

 

Daha doğrusu ölümsüz tanrılar istemediler

bir ölümlünün kendi katlarına çıkmasını

ürküttüler kanatlı at Pegasus’u

göklere uçarken daha yarı yolda.

 

Bellerophontes üsteledi, Pegasus direndi.

çok sevdiği binicisini sırtından attı.

olan Bellerophontes’e oldu.

Aklın kaybetti, attan düşünce yere,

bir mecnuna döndü, canı bedenden çıkana dek.

Ölünce, Bellerofontes hikayesi

Bir destan oldu.

Yayın Tarihi
15.01.2020
Bu makale 1433 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!