Anayasa Dayatması

          Bu sabah yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bilinen dayatmasıyla güne başladık: ille de yeni Anayasa, mutlaka yeni Anayasa, ısrarla yeni Anayasa!

         “Sivil Anayasa” konusunda Başbakan da çağırılar yapıyor.

          Anayasanın “Sivil” olmadığı; “Sivil” olması gerektiği çağırıları sadece halkı kandırmaya yöneliktir. Kandırmacadır, çünkü “Sivil Anayasa”nın karşıtı; “Askeri Anayasa” demektir. Oysa 07.11.1982’de kabul edilen “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası” halkoyuna sunuldu. Oylamaya katılma oranı yüzde 91.27 idi. Sonuçta,1982 Anayasası geçerli oyların yüzde 91.37 "Evet" oyu ile kabul edildi. Elbette bir darbe Anayasasıydı ve temel hak ve özgürlükler ağır şekilde kısıtlayan hükümleri vardı. Bu nedenle aradan geçen süre içerisinde tümüyle olmasa bile büyük değişikliklere uğradı, değiştirildi. Özellikle koalisyon hükümetleri döneminde temel hak ve özgürlüklerin genişletildiği, idarenin insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı tertiplerine karşı hak ve özgürlükleri koruyan toplam 17 değişiklik yapıldı. 1982 Anayasasının 177 maddesinden 111 maddesi değiştirildi.1987.1993.1995.1999 (iki kez), 2001 (iki kez), 2002.2004.2005(iki kez)2006,2007 (iki kez),2008,2010 ve 2011 değişiklikleri hep sivil yönetimler tarafından yapıldı.

         Anayasanın toplam 177  Maddesinin 111 maddesi sivildir yani !..

***

         Oysa bugün “sivil anayasa” denilerek “Askeri Anayasa” vurgusu yapılmaktadır. Tıpkı “Askeri Darbe” tepkisini kullanarak Genel Kurmay’ımızın tek kurşun atmadan üçte birinin tasfiye edilmesi gibi, şimdi de “Askeri Anayasa” bahanesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti tasfiye edilecektir!

         İktidar bu söyleminde samimi olmadığı gibi İyi niyetli de değildir. Çünkü öyle olsaydı muhalefetin defalarca destek vadettiği; anayasadan önce 12 Eylül 1980’den sonraki kanunları değiştirirdi.

         Darbeden ve ANAP'ın iktidara gelmesine kadar geçen süre içinde çıkartılan yürürlükteki 300 civarında yasa ya da kanun hükmünde kararname tespit edilmiş olmasına karşın bunların değişmesi için 367 oy gerekmediği halde gereğini yapmamıştır. Örneğin Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) gibi kurumları on üç yıldır değiştirmemiştir. Oysa bunlar derhal değiştirilebilecek niteliktedir. Bazılarında yapılan kısıtlı değişiklikler de sadece göstermelik olmuştur.

         Sayıştay’ı devre dışı bırakırken, Anayasayı ihlal eden iktidar şimdi yeni anayasa diye tutturmuştur. Oysa sadece Sayıştay’ın devre dışı tutulması bile Anayasayı ihlal suçunu oluşturur. Hiç şüpheniz olmasın ki “yeni sivil Anayasa(!)”da Sayıştay’ın canına okunacaktır. Çünkü bu Anayasa AKP iktidarının ve RTE’nin ihlallerini ört-bas Anayasası olacaktır.

         Milletvekilliğim döneminde (2011-2015) Sayıştay raporlarının TBMM’ne gelmesini önleyen, baskılar üzerine ise raporların özeti bile sayılamayacak, uyduruk ve iki-üç sayfayı geçmeyen klişe sözcüklerle dolu kâğıtçıklar dağıtılarak halkın gözü boyanmıştır.

         Sadece bu kadarla kalsa iyi!

         Bu iktidar döneminde yüzlerce kez Mahkeme kararları uygulanmamıştır.

         Yandaş ve Cepleri iktidardakilerin ceplerine dikilmiş olan, cüzdanlarından iktidara bağlı olan; rüşvet verdikleri saptanmış ve bu yüzden kara listeye alınmış şirketlerin kurtarılıp yeniden, tekrar tekrar devletten ihale alabilmeleri için yüz elli defa “Kamu İhalesi Kanunu”nda değişiklik yapmış iktidar bütün bunların üzerini kapatmak için yeni Anayasa dayatması yapıyor.

                                                                                              ***

           1980 ihtilalinin üzerinden otuz üçi yıl geçmesine karşın, süreçten etkilenen, idari, mali, sosyal ve kültürel yönden temel hakları ellerinden alınan önemli bir kesim, haklarını geri alamadığı gibi 12 Eylül’ün çalışma hayatına en önemli yansıması da 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt yasaları ile örgütlenmenin ve toplu pazarlık sisteminin önündeki en önemli engellerden biri olan, darbe ürünü bu yasaların değiştirilmesi sağlanmamıştır.

         Özellikle siyasi partileri “tek adam partisi” haline getiren, ön seçimi zorunlu olmaktan çıkaran, siyasi partilere hazine yardımı dahil olmak üzere %10 barajı kaldırmayan iktidarın şimdi bütün bunları pazarlık masasına yatırmak gibi bir amacı olduğu açıkça görülmektedir.

         İktidarın esas amacı, Türkiye Cumhuriyetini dinsel esaslara dayalı bir devlet haline dönüştürmektir. Anayasa değişikliğiyle özellikle Anayasanın 174. Maddesinin kurban edileceği açıktı

         Bu madde Devrim Kanunlarının Korunmasına ilişkindir:

         “Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.”

         Hangi kanunlardır bunlar?

         TEVHİDİ TEDRİSAT KANUNU, ŞAPKA KANUNU,TEKKE VE ZAVİYELERİN, TÜRBELERİN, BİR TAKIM UNVANLARIN MEN VE İLGASINA DAİR KANUN, EVLENME AKDİNİN EVLENDİRME MEMURU ÖNÜNDE YAPILACAĞIN9A DAİR MEDENİ NİKÂH ESASI İLE İLGİLİ KANUN, BEYNENMİLEL ERKANIN KABUL HAKKINDA KANUN, TÜRK HAREFLERİNİN KABUL VE TETBİKİ HAKKINDA KANUN, EFENDİ, BEY PAŞA GİBİ LAKAP VE UNVANLARIN KALDIRILDIĞINA DAİR KANUN, BAZI KİSVELERİN GİYİLEMEYECEĞİNE DAİR KANUN…

         Anayasanın sadece ilk dört maddesi değil 174. Maddesi de değiştirilemez.

         Aksi halde Türkiye Cumhuriyeti, bir şeyhler, tarikatlar, cemaatler devleti haline gelir.

         Bu iktidara Anayasa yaptırmak Türkiye Cumhuriyetinin intiharı demektir.

Yayın Tarihi
31.12.2015
Bu makale 1183 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!