BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Adaletin Terazisi...

Temmuz 15 tarihi itibarıyla yaşanan olaylar, yapılan darbe girişiminden sonra ülkenin genelinde oluşan hukuksuzluk, daha önce "Ergenekon, Balyoz, Ay Işığı" gibi davaların sürecinden yaşanan hukuksuzluktan çok daha fazladır.

Ülkenin her yerine yayılan adaletsizlik, bu kez değil ki beş yılda temize çıkar, en az on beş yıla ihtiyaç vardır.

Bireylerin devlete karşı bireysellik sınırı içinde düşünceleriyle gelmeleri 'sınırlı bir gücün ifadesi' olarak, saman alevi gibi yanıp sönme sürecinde olup, tehlike yaratmaz.

Fakat bu bireysel güçler bir araya gelip, devlete ve topluma nefret, kin ve öç alma duygusuyla bakarsa, silah kullanırsa sonuç çok farklı olur. İşte örnekleri; PKK, İŞİD, FETÖ...

Devlet gerçek anlamda "devlet" gibi davranmak zorundadır.

Tıpkı 1925 Şeyh Sait isyanının, tıpkı 1937 Dersim isyanının bastırılması gibi...

Devlet, devletliğini gösterirken adalet terazisini doğru ve düzgün kullanmak zorundadır.

***

Terör örgütleri gökten yere zembille inmezler, inmediler de bu güne kadar! Onları yaratan şartlar, oluşturanlar, destek verenler, koruyup kollayanlar, besleyenler yine sorumlu ya da sorumsuz vatandaş kimlikli insanlardır.

Örneğin terör örgütü olan bir organizasyonun, FETÖ' nün, bu ülkede yaratılması, beslenmesi, büyütülmesi, desteklenmesi, korunması sürecinin tüm aşamalarında, bugün iktidarda olan zihniyetin mensupları, başta tepedekiler olmak üzere, hepsinin payı ve rolü vardır. Bu konuda tonla belgeler vardır. Türkiye'nin gündemi tam anlamıyla yazılı ve görüntülü belgedir.

Teröre ve teröriste yardım ve yataklık etmekten insanlar yargılanıp ceza alırken, bu örgüte (FETÖ) destek veren siyasi zatlar, aklımızla dalga geçiyorlar. Onları bu yardım ve yataklıktan dolayı kim yargılayacak?

***

Devletin "meşru" diye ilan edip, zamanın başbakanı, o gün belediye reisi olan günün cumhurbaşkanı ile birlikte, kurdele kestiği bir bankaya, değil ki birikimini yatırmak, sadece o banka üzerinden (x) hesaba havale çıkaran ya da ödeme yapanı suçlamak hangi devlet aklına sığar?

Yine Devletin yasal sınırlarında olup bu siyasi iktidarın kuruluşuna izin verdiği bir sendikaya, çevrenin de teşviki ile sadece üye olmuş diye, üye listesinde ismi var diye, karı koca iki gariban öğretmeni ve pek çok benzerini doğrudan ihraç etmek hangi devlet vicdanı ve mantığına sığar?

Bu öğretmenleri açlığa mahkûm etmek yetmiyormuş gibi, hayatı boyunca tedavisi için kullanmaya mecbur olduğu ilaçların alınmasını engellemek için SGK'ya "kara liste" deyip ilacını kesmek, ameliyat olmasını önlemek, ölüme

mahkûm etmek değil midir? Bu hal, hangi devlet anlayışının, yönetiminin vicdanına sığar?

Bu öğretmenler gibi binlerce mağdurun günahını çekecek "kalın boyunlu haramzade" arandığında, hangi bay bakan "ben çekerim" diyebilecek?

Suçu nedir bu insanların?

Devletin yasalarının himayesinde olan bir sendikanın üye listesinde adı olduğu için... Dahası sendikadan istifa etmiş olmasına rağmen...

Haklarında açılan herhangi bir idari ve adli soruşturma olmaksızın, ifadesine dahi başvurmaksızın, bu gençleri devlet sadece açlığa değil, ölüme de mahkûm edebiliyor.

İnceleme ve soruşturma yapılacaksa bunun yolu, yordamı böyle mi olmalı?

Her türlü haktan mahrum ederek, yargı yolunu kapatarak, KHK ile meslekten - memuriyetten atarak, açlığa ve sefilliğe mahkûm edilen bu öğretmenlerin ve benzeri binlerce insanın suçu nedir?

"Efendim, şu gazeteyi aldın, çocuğunu şu okula gönderdin, şu bankaya havale ile para yolladın, şu sendikaya üye oldun, şu tarihteki konuşmanda falandan bahsettin" diye insanları suçlama, cezalandırmak hangi adaletin terazisi tartar?

Böyle devlet anlayışına, böyle bir iktidara saygı duyulur mu?

Adaletle, yargıyla oynama hafifliğini gösterenlerin, yarın bir başkası tarafından yargının önüne çıkarılmayacağını kim garanti edebilir?

Nasıl ki dün birlikte olduklarını bugün "terör örgütü" ve "terörist" olarak ilan ediliyorsa birileri tarafından, yarın, bugün beraber oldukları kendilerini benzer şekilde suçlamayacakları ne malum?

Günün iktidarı on beş yıldan beri tek başına idare ettiği ülkede neyi yapmak istedi de engel olan çıktı?

Adalet terazisinin ayarıyla oynadıkları kantara kendileri de çıkarılırlarsa hiç şaşmam. FETÖ' nün başına gelen budur işte!

***

Peki, bugün meydana getirilen toz dumandan sağlıkla, adaletle ve toplumsal huzurla nasıl çıkılır?

Çıkılabilecek mi?

İsteniyor mu acaba bu?

Ergenekon hukuksuzluğundan ders alındı mı dersiniz?

Yoksa Ergenekon'da olduğu gibi, toplum gündemi ve vicdanı 3-5 yıl meşgul edildikten sonra, yaşın yanında kuru da mı kurtulacak yine?

***

Aklımızı başımıza almalıyız; yeni günah keçileri yaratmadan, cadı avlarına çıkmadan adalet terazisinin "adil" tartmasını sağlamalıyız.

Bunun için siyasi iktidar ve varlığı tartışmalı "uydu" muhalefet evvel ahırda birlikte hareket etmelidir.

Toplumu oluşturan işçi, memur, kadın, genç, yaşlı ve üniversite mutlaka güç birliği yaparak acilen görevini yapmalıdır. Buna mecburuz. Yarın, kimsenin kimseye bakmaya ne yüzü olur, ne de gücü!

Haklıyı haksızdan, yaşı kurudan ayırmak adaletin ve öncelikli olarak iktidarın görevidir. Zaman ve zemin ne olursa olsun adaletin ibresi doğru ve düzgün çalışmalıdır. Tavırlar, duruşlar net olmalıdır.

Yal peşinde koşan mahlûkatlara benzeyenler derhal iktidarca işten el çektirmelidir. Şöyle bir ifade suçluyu destekler nitelikte olur; "tamam, suçlu ama o kadar da değil" deyip gösterilecek "müsamaha" adalet terazisinin dengesini zedeler.

Samimiyetine hiç de inanmadığım "aldatıldık, kandırıldık" siyaset sorumlularının beyanların hiç bir ehemmiyeti yoktur. Çünkü onlar suç ortaklarıdırlar. Çünkü devletin idaresi onların egemenliğindedir. Onların izin verdiği bir okula çocuğunu yollamış bir vatandaş, kuruluşuna yasal izin verilen bir sendikaya üye olmuş bir öğretmenin kandırılması, aldatılması makuldür; "aldattılar, kandırdılar" demeleri haklı ve masumane olabilirler.

Fakat politikacıların böyle bir lüksü yoktur.

Devleti idare edenler, vatandaşına kin, nefret ve öç alma amacıyla bakmaz, yaklaşımda bulunamaz.

Suç işleyeni kayıramaz, koruyamaz.

Ona gereken suçu verecek olan siyasetle kirlenmemiş bir yargının karalarıdır. Karşındakine "ilk oku atmadan" önce kendi günahlarımızı gözden geçirmeliyiz. Beynime çizilmiş iki atasözü var, hatırlatmalıyım; "İğneyi önce kendine, sonra çuvaldızı başkasına batır." Bir diğer deyiş; "Çalma elin kapısını parmakla, çalarlar kapını tokmakla."

Bu iki özgün ifade, aklıyla karar verene, düşünebilene birer mesajdır.

***

İnsanlarımız harcıyoruz, haksız yere devlete düşman kazandırıyoruz, koca bir nesli yitirip kin, nefret ve iftira furyasına maruz bırakıyoruz.

Yeni düşmanlıklar yaratmak, toplumu param parça etmek bir iktidarın başaracağı iş değil, ama bu iktidar başardı.

Adalet terazisini ters çalıştıran siyasi erk, geriye bakıp düşündüğünde, hissedeceği vicdan rahatlığı ve her koşulda adaletten, hukuktan ve insanlıktan ayrılmışlığı görecektir.

Devletin bu hale düşürülmemesi için uyarı yapıyorum.

Hiç unutulmamalıdır ki; bizi biz yapan, bireylerin birbirlerine güven duymaları, birbirlerini sevmeleri, kardeşçe yaşamayı amaç edinmelerinden kaynaklanır.

Böyle bir toplumun geleceği aydınlık olur, bireyleri umut dolu olur.

Bu ülkede onurlu bireyler olarak yaşamak istiyorsak, öncelikle hak ve hukuktan ayrılmadan adalet terazisinin doğru ve düzgün işlemesi için çalışmaya, katkı yapmaya mecburuz.

Aksi halde bu Ülkeye, dolayısıyla biz bireylere huzurun gelmesi hayal olur.

Nokta!

Yayın Tarihi
20.12.2016
Bu makale 1548 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!