1984

1984 bundan 36 yıl önceki bir tarih bize neyi anlatıyor?

Sadece 12 Eylül 1980 askeri darbesinin dört yıl sonrasını anımsatıyor diyebiliriz. Oysa “1984” George Orwell’ in bilim-kurgu gibi bir kitabının adıdır. İlk kez 1949 yılında basılan kitaptan bir önceki yazımda alıntılar yapmıştım.

Ancak bunu yeterli görmüyorum. Bugün içinde bulunduğumuz siyasal durumu 1949 yılında bir kâhin gibi gören yazar; özgürlüğün, insanca yaşamanın, insan gibi hissetmenin, sevgiyle birleşmenin ne demek olduğunu adeta yaşatıyor bu yapıtında…

“Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, okuyucuyu, geçmişin, belleğin, düşünmenin, dilin, başkaldırının, aşk ve erotizmin yok edildiği bir toplumda yaşanan insanlık karabasanıyla yüz yüze getirdiği içindir ki, yazıldığı ve yayımlandığı dönemin güncelliklerinin çok ötesinde bir yapıttır. Bu karabasanın ürkünç labirentinde yolumuzu ararken, içinde yaşadığımız gerçek dünyanın önyargıları, hoşgörüsüzlükleri, bağnazlıkları, baskı ve zorbalıkları, kayıtsızlık ve horgörüleri çıkar karşımıza. Evet, Orwell’ ın bu kitabı yalnızca geleceğe ilişkin değil, günümüze ilişkin de bir uyarıdır. Belki de, gelecek şimdi olduğunda artık çok geç olacağına ilişkin bir uyarı.” (Age.s.384)

“Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” bir insanlık karabasanıdır gerçekten.

1981 yılında tutuklandığımızda benim doğumumdan önce yazılmış ve bundan bir yıl sonra basılmış kitaptaki birçok olaya, işkencelere yakından tanık olduk. Öyle ki ağır işkenceden geçen genç Avukat arkadaşımız Yusuf Önsoy bir daha normal yaşama dönemedi. Tıpkı kitabın kahramanı Winston gibi başkalaştı. Gerçi Yusuf Önsoy hiçbir zaman teslim olmadı ama insanca bir yaşam da yaşayamadı. Avukatlığına devam edemedi. Zamanını içerek ve sokaklarda geçirmeye başladı ve genç yaşında öldü…

Bugün AKP iktidarının geçmişi silmeye, yok etmeye çalıştığı toplumsal bellek konusunda enfes çevirisiyle bize bir klasik kazandıran Celal Üster son sözünde şöyle diyor: “İnsan kendi belleği dışında hiçbir kayıt kalmayınca, en belirgin gerçeği bile nasıl kanıtlayabilir ki? Kaldı ki, belleğinizde kalanlar ve bildikleriniz de 101 Numaralı Oda’daki “işlemler”le tertemiz edilecek, tüm bunların sonucunda toplumun ve bireyin belleğinden geriye hiçbir şey kalmayacak, tekmil tarih ve geçmiş Parti’nin istemine uygun bir biçime bürünecektir”. AKP yönetiminin Türkiye’nin her yerindeki Atatürk/İnönü Stadyumlarını yıkarak yerlerine yenilerini yapma gerekçesiyle isimlerini değiştirmesi; Mustafa Kemal Atatürk’ü tarihten silmek üzere Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun başına Atatürk düşmanlarını ataması, Atatürk’ün parasıyla “Vahdettin Sempozyumu” yaptırması kitaptaki “toplumsal ve bireysel belleği yok etme” işleminin bir uygulaması değil midir?

Yalnızca bu kadar değil, ayrıca bir gün önce dediğinin bir gün sonra aksini söylemek, kendi iktidarından önce yapılmış işleri kendisinin yaptığını söylemek, “bizden önce evlerde buzdolabı mı vardı, televizyon mu vardı” diyerek tarihin ve uygarlığın kendi iktidarlarından sonra başladığını söylemek bir tesadüf müdür yoksa Göbels’in dediği “büyük kitleler, büyük yalanlara inanır” taktiği midir?

Roman’da buna “Çiftdüşün İşlemi” diyor yazar. Celal Üster bunu şöyle açıklıyor:

“Orwell’ ın betimlediği dünyada, gerçekliğin denetim altında tutulabilmesi için, bellekten ve geçmişten yoksun bir toplumun yaratılması büyük önem taşır. İktidarı ellerinde tutanlar, kitlelere sürekli hükmedebilmek, bir yandan ustaca uydurulmuş yalanlar söylerken bir yandan da tüm gerçeğin ayırdında olmak, çeliştiklerini bilerek ve her ikisine de inanarak birbirini çürüten iki görüşü aynı anda savunmak, mantığa karşı mantığı kullanmak, ahlaka sahip çıktığını söylerken ahlakı yadsımak, hem demokrasinin olanakksızlığına hem de Parti’nin demokrasinin koruyucusu olduğuna inanmak; unutulması gerekeni unutmak, gerekli olur olmaz yeniden anımsamak, sonra birden yeniden unutuvermek; en önemlisi de, aynı işlemi işlemin kendisine de uygulamak”…

Öylesine akıcı bir kitap ki elinizden bırakamıyorsunuz. “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” her yurttaşın okuması gereken bir kitap. Çünkü AKP tarafından yok edilen Cumhuriyetimizin değerini anlayacağımız bir roman bu!

“Karanlıkta bir sis çanı” diyor Celal Üster:

“Bana kalırsa, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, kuşkusuz insanlığı bekleyen bir “total totalitarizm” tehlikesine karşı edebiyatın bağrından yükselen bir uyarı çığlığıdır. Ama aynı zamanda günümüz toplumlarında gücü elinde tutmak, iktidarı sürdürmek uğruna uygulanan yönetsel, dinsel, dilsel, ulusal, budunsal, ahlaksal, eğitsel baskılar, zorbalıklar, dayatmaların karanlığı içinden kulağımıza çalınan bir sis çanıdır. Orwvell’ ın romanı, ‘geniş zaman’lı ve evrensel olmasının yanı sıra, ‘şimdiki zaman’lı ve günceldir de. Miladi 1984 yılı çoktan gelip geçmiş olmasına karşın, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ün geçtiği 1984 yılı, hem içinde yaşadığımız bir karabasan hem de her an yaşayabileceğimiz olası bir korkulu düş olarak önümüzde durmaktadır. Orwell’ ın yapıtını, yayımlandığı günden bu yana elimizden bırakamamamızın nedeni de bu olsa gerektir”.

Bana öyle geliyor ki AKP’nin kurmayları yıllardır bu kitabı uyguluyor Türkiye’ye:

BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ ÜSTÜNDE

SAVAŞ BARIŞTIR

ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR

CAHİLLİK GÜÇTÜR…

Yayın Tarihi
03.05.2020
Bu makale 864 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!