TEK TEK

Toplumsal Çürüme: “Kör Tuttuğunu”…

Ağzıma almaktan ve yazmaktan çekindiğim kelime ve deyimlerle karşılaşmadığım gün nerdeyse yok. Ya birinden duyuyorum ya bir yazıda okuyorum. Argo ve küfür zaten gırla gidiyor.

İsmet Özel’in “Amentü”sünde “Dilce susup / bedence konuşulan bir çağda /  biliyorum kolay anlaşılmayacak” dizeleri aklımın bir ucunda. Kullandığımız kelimeler artık dil’den değil bedenden, dil’e ait değil bedene ait. Gönlün boş bıraktığı her yeri bedensel hırslarımız dolduruyor.

Mesnevi’yi kutsal kitap sanan ve kapağını açmamış birini tanımıştım. Ona, en sevdiğim ve yararlandığım kitapların başında Mesnevi gelir demiştim. Bir süre sonra karşılaştığımızda bana kızgındı. “Mesnevi’de cinsel içerikli öyküler var. Mevlâna bunları nasıl yazmış? Şaşırdım kaldım. İlk cildin yüz sayfasını bile okumadan Mesnevi’yi bıraktım” demişti.

Mevlâna’nın 8 asır önce yazdığı öykülerinden bazılarını bugün müstehcen bulanlar var. Bu bir anlayış ve yaklaşım meselesi. Mesnevi’de de birkaç tane kör öyküsü var. En bilineni, körlerin fili tarif etmeleri. Konuşurken de okurken de biz duymak ve görmek istemesek bile birçok kelime ve deyim yanı başımızda. Bunları yok saymak dilin zenginliğini sınırlamak değil mi?

Kör tuttuğunu… atasözü de kaba saba, ağza pek yakıştıramadıklarımdan. Bu günlerde duyduğum ve okuduğum bir atasözü de değil.
Tadilat, tamirat işleri yaptırmak zorunda kalınca öyle ilginç olaylarla karşılaştım ki, bu darbımesel kendiliğinden ortaya çıkıverdi.

Tadilat, tamirat işleri başta olmak üzere birçok meslekte bir kandırmaca maratonu sürüp gidiyor. Kazıklar hazır, artık kime hangisi uygun görülmüşse… Fiyatlardaki ölçüsüzlükten söz ediyorum. İnsanları kazıklamak için yarışanların sayılarının bu kadar arttığından habersizmişim.
 
Üst katın su borusu patlayınca bizim evin tavanından aşağıya su inmiş. Antrenin tavanının sıvası ve duvarlarının badanası dökülmüş, parkeler şişmiş. Erken farkına vardık, komşuya sucuyu da biz bulduk. Patlak boru değiştirildi, su kaçağı önlendi. Ama sucunun istediği fiyat ağzımızı açık bıraktı.

Kör tuttuğunu… tanıklığımız bundan sonra başladı. Boyacı ve parkeci lazım. Tatil beldesindeyiz, biz de yazlıkçıyız ya. Ustalığından şüphe ettiğim bir bölük insanla görüştük. Sadece antrenin tavan sıvası ile duvar boyası için malzemesi bize ait olmak üzere 7,500 lira isteyen de oldu, 2,500 isteyen de. Parke için de aynı. Birkaç metrekarelik yer. Malzemesiyle birlikte 10 bin lira diyen de çıktı, 5 bin diyen de… Malzeme fiyatları da birbirini tutmuyor.

Bir bu mu? Elektrikçi, ayakkabı tamircisi, bahçıvan, temizlikçi, bisikletçi, çatıcı, çilingir, fotoğrafçı, gözlükçü, karpuzcu, mermerci, mobilyacı, nalbur, oto tamircisi, pideci, uydu antenci, nakliyeci, daha onlarcasını sayabilirim.

Enflasyonist ortamın sonucu diyerek gerçeği örtmek doğru değil. Bu bir toplumsal çürüme. Sebepleri mutlaka araştırılmalı, bu çürümenin önüne geçilmeli.

Sosyal medyada en çok şikayet edilen konu da aynı; belli meslek mensuplarının fiyat politikasızlığı, daha doğrusu fahiş fiyat talebi. İstanbul’daki taksi sorununun daha vahimi her yerde karşımıza çıkıyor. Şu örneklere bakar mısınız!

1- Rüzgârdan 2 kapı camı kırıldı. Eve yakın camcıyı aradık. Fotoğraf ve kaç cm olduğunu istedi, bildirdik. Çok havalı, süslü kelimelerle "MONTAJ BİZE AİTTİR 2.100 TL" istedi.
İnternetten bize 1 km uzaklıkta başka bir camcıyı aradık. Adresi istedi, geldi, kaç cm olduğunu ölçtü. “Öğleden sonra gelip taksam olur mu?” diye sordu. 700 lira istedi.

2- Geçen hafta …. taşındık. Bir taşımacı 25 bin lira isterken 10 bin liraya başkasıyla anlaştık. Aynı eve badanacı 17 bin lira isterken anlaştığımız 8,500 liraya yaptı ve hizmet aldığımız iki firmadan da çok çok memnun kaldık. Bunun adı fırsatçılık, üçkağıtçılık….

3- Evin pencerelerinin fitilini değiştirmek için bir sokak üstteki pimapenci 4 bin lira istedi. Bir başka pimapenci 18 kilometrelik mesafeden gelip 1500 liraya değiştirip ayar yaptı.

4- Üç yıl önce 300 liraya sineklik takan usta, dün komşuma 150 liraya taktı. Aynı usta aynı malzeme. Yüzüme sırıta sırıta gitti.

5- Annemin evinde yangın çıktı. Sonrasında Digiturk tesisatının yenilenmesi gerekti. Gelen bayii 8000 lira istedi. Bir sonraki 4000 lira. Sonunda 2,500’e yaptırdık. Gereken sadece kabloların yenilenmesiydi.

6- Televizyonumuzun uydu bağlantısında sorun oldu. Bir usta 500 lira dedi. 5 dükkan yanındaki 250 lira dedi, ona yaptırdık.  Döndüm 500 lira isteyene, senin 500 istediğini 250 liraya yaptırdım dedim. Benim fiyatım bu dedi.

7- Sokağımda olan bir tamirhanede aracımın yağını değiştirmek istedim. Motor yağı ve filtre benden. Sadece değişimine kaç para alırsın dedim. 500 lira dedi. Sanayide hiç tanımadığım bir atölyede 150 liraya yaptırdım.

Bitmiyor. Herkes dertli. Esnaf tuttuğunu öpmeye çalışıyor diye kızan da var, böylelerine açgözlü diyen de.

“Bütün günahlar hırsızlığın çeşitlemesi” diye bir söz duymuştum. Ne yazık ki kime ait olduğunu bilmiyorum. Tüm bu olumsuz örnekler bir tür hırsızlık değil mi? Benim kazancımı hak etmeden elimden almak isteyene hırsız demeyecek miyim?

Bir de söz verdiği gün ve saatte gelmeyenler meselesi var ki, bunlar zaman hırsızları. Bizim paramızla bizim zamanımızı çalmaktan utanmayan arsızlar. Parasını alıp bir daha ortada gözükmeyenler…

Eskiler, nankörlük edenlerle hakkından fazlasını isteyenlere “Gözüne, dizine dursun” diye beddua ederdi. Beddualarımız tutsaydı ülkenin hali nice olurdu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Eylül’de, Orta Vadeli Program’ı açıklarken enflasyonu ülkenin gündeminden kaldıracaklarını söyledi. İnşallah dedikleri gibi olur.

Günbegün artan bu çürüme ve kokuşmuşluğun önüne geçmek için de  bir şeyler yapmak gerekmez mi? Yoksa toplumsal çürüme sel gibi akıyor. Ülke bataklığa dönmeden, hepimiz çamura batmadan çözüm bulmak zorundayız. Lütfen söyler misiniz; hizmet alımında başınızın ağrımadığı oldu mu?

Nasıl bir toplumda yaşamak istiyorsak, içinde bulunduğumuz toplumun düzenine göre değil, arzuladığımız toplum düzeyine yaraşır işler yapmalıyız. Ahlak, vicdan, adalet, erdem, dürüstlük gibi insani değerlere sahip çıkmak hepimizin görevi.

Yayın Tarihi
14.09.2023
Bu makale 574 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Eskiden veliler çocuklarını ilkokula verirken "Eti senin kemiği benim" öğretmenim diyerek teslim ederdi. Üretimde sıkıntı olduğu kesin. Üretilen Ürün bu kadar defolu ise çok düşündürücü. Sistem acil güncellenmesi. Selamlar saygılar

Osman Vural 15.09.2023

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!