GERONTOLOJİK BAKIŞ

Bir Yaşlının Düşünceleri

Uyanış

94 yaşındaki amcamın sağlığı her geçen gün kötüye gidiyor. Ülkemizin en ücra köşesinde kameralar marifetiyle olup bitenleri şıp diye ortaya çıkaran güvenlik kuvvetlerimiz, şu telefon dolandırıcılarına artık bir çare bulmalıdır. Sözde, polis süsü verilerek- bilindik oyunlarını tezgâhlayan dolandırıcılar, amcamın servet diye tabir ettiğimiz, yılların birikimini çaldılar. İzmir de gerçekleşen bu olayın üstünden neredeyse iki kocaman pandemi yılı geçti. Dolandırıcılar sırra kadem bastılar. Yüksek eğitimli ve devletine namuslu bir vatandaş olarak hizmet etmiş amcamın yaşadığı bu üzüntü verici olay sonrası, gerontolojik açıdan her şey çok hızlı gelişti. Neler mi oldu? Kendine kahreden ve sürekli ağlama krizlerine giren, böyle bir hataya nasıl düştüğünü sorgulayan ve bundan utanç duyan ileri yaşın onurlu temsilcisi, ruhsal ve bedensel açıdan derinden sarsıldı. Deyim yerindeyse, ‘o,’ gözlerimizin önünde çöküyor. Ve bizler çaresizce bu sürecin seyircisi ve şahidiyiz maalesef. Amcamız için  her  şeyi yapmaya gayret ettik. Ama o artık, güven ve huzurdan başka bir şey istemiyor. Ulusal haber kanallarında elindeki birikimlerini dolandırıcılara kaptırmış, gözü yaşlı çaresiz yaşlıları görünce içim çok acı bir şekilde sızlıyor. Amcamın çektiği o derin ıstırabı hatırlıyor ve bu dolandırıcılara karşı neden hâlâ bir önlem alınamıyor diye soruyorum kendime. Amcamla telefonda görüntülü görüşüyorum, cesaret vermeye çalışıyorum bir gerontolog olarak. Ama bunun zor bir mesele olduğunu ikimiz de görüyoruz. Bu gün siz okuyucularıma, onunla yaptığımız sohbetleri; bir gerontolog bakışı ile toparlayıp onun ağzından anlatacağım…

Gözlerimin uzağı iyi, yakını zor gördüğü yaştayım. Artık beş-on yıl sonrasını değil, haftayı, günleri planlıyorum. Bel ağrılarıyla savaşmaktayım. Suratımı okşayan güneş sevindirmiyor artık. Uykuya dalmanın kolay uyanmanın zor geldiği yaştayım. Yorgun vücudum dinlenemiyor. Gündüzler gecelere karışmış, hayat darmadağın. Ne kadar uzarsa uzasın hep kısa görünen yolun sonlarındayım.

Sanki dün gibi hatırlıyorum okula başladığım o günü, lise ve üniversite hayatımı. Hayallerim vardı. Olmak istiyordum. Şunu olmak, bunu olmak, ama olmamak gelmiyordu aklıma. Tahsil bizim kuşağımız için millete bir hizmetti. Hepimiz için bir vazife ve bir sorumluluktu. Şimdilerde olmayı bıraktım, oldurmanın yolunu aramaktayım. Bel ağrılarım olmasın, pantolonumu rahat giyeyim, saçlarımı tarayabileyim, donuma kaçırmayayım. Olmak ve olmamak arasındaki sınırdayım.

Gözlerim yakını göremedikçe uzağı daha iyi seçer oldum. Uzakta hiçbir şeyi göremiyorum. Loş bir ışık bile gözüme çarpmıyor evimin balkonundan körfeze doğru bakarken. Karanlıklar sardı hayatımı. Şikâyet ettiğimi sanmayın. Hayır, bunlar şikâyet değil, sadece hayatıma bir teşhis koyuyorum. Bir durum analizinden başka bir şey değil amacım.

Pişmanlık mı? Pişmanlık duymak için bile çok geç. Bundan sonra kabullenme vaktidir. Gittiği yere kadar. Mum gibi sönecek bu hayat. Sonra umut edilen bir yere açılacak gözler. Belki uyuduğum anda uyanacağım. Gözlüğe gerek duymadığım, bel ağrısından arınmış bir dünyada yeniden olacağım. Kim bilir?...

Gelmek ve Gitmek

Bilsem size de anlatacağım, ama dünyaya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Kitaplarda ne yazıyorsa onu biliyorum. Karanlık ve nemli yuvadan soğuk ve kuru ortama nasıl geldiğimizi, zaten biliyorsunuz. Bir gelişimiz bir de gidişimiz var.  Gelişi bilmiyoruz, ama gidişi bileceğiz.

Gidişatından hoşlanmadığım bir yürüyüşteyim. Savruldum rüzgârıyla, koca ağaç oldum. Sararan yapraklarım dökülüyor, esnekliğini kaybeden dallarımın sert rüzgârlarda çatırdayışını dinliyorum. Eski şarkılarda boşalan gözyaşları köklere nüfuz ediyor, canlanıyorum. Gelirken gülmek, giderken ağlamak var. İkisi de cana can katıyor. Hayallerin güzel, gerçeklerin acıttığını öğrendim. Yalan hayallerle avunmak yerine acı gerçeklerle boğuşmak daha anlamlı. Hayat dediğin sonunda mağlup olacağın sert bir oyun. Hakem adil değil. Hayatın faullerine düdük çalmıyor. Taraflı. Şike var bu oyunda. Sadece bizim yaptığımız faulleri görüyor. Gözü üzerimizde. Yatarken, yürürken, banyoda, tuvalette, her yerde bizi görüyor. Yanımızdan ayrılmıyor, ama bizden yana değil. Ölüm, her daim bize dostça refakat ediyor..

Yürüyüş

Cambaz gibi bir tel üzerinde o yana bu yana sallana sallana yürüyorum. Salına salına yürüdüğümü hatırlamıyorum. Kimileri sınav diyor kimileri okul. Ne dersen de, ne sınav notunu ne de mezuniyet notunu göremeyeceğin bir hayattan bir şey bekleme. Beklemek hayal kırıklığı demektir. Hayat dediğin koşmana gerek olmayan bir yürüyüş. Aceleye gerek yok, bunu da öğrendim. Az sevinç çok hüzün ile karşılaşacaksın yürürken. Azlara şükret, çoklarla mücadele et! Çok yorulacak, az dinleneceksin. Gece gündüz çalışarak, sınavı vereceksin. Ne kaçabilirsin ne seçeneğin var. Önüne seçenek diye konulanlar, seçeneksizliğin seçenekleridir. Masallardaki dev gibi ölümlerden ölüm beğeneceksin. Refakatçim kararlı bir sevgili…

Vasiyet

Uykuya daldığım zaman rahatsız etmeyin. Bırakın da biraz dinleneyim. Başucumdaki mermere, "uyandırmayın" yazın. Çalar saatimi de yanıma koyun. Ama zembereğini kurmayın.

Uyandığımda saatin kaç olduğunu merak etmeyeceğim. Zamanın olmadığı diyara zamansız gidişatımdan dolayı kusura bakmayın. İleri yaşın onurlu ‘bir’ temsilcisi amcam, böyle buyuruyor bizlere. Herkese iyi bayramlar…

Yayın Tarihi
21.07.2021
Bu makale 1038 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!